Burcu B. Bilgin
8.0/10
(Dizinin ilk 6 bölümünü izleyenler okumalıdır)
Son yılların yükselen trendi olduğu üzere kitleler halinde bir diziyi izliyor, onunla yatıp kalkıyor, hep beraber tartışıyoruz. Daha konuşula konuşula bitirilemeyen Squid Game’in dumanı üzerinde tüterken gündeme yeni bir dizi daha oturdu: Kulüp.
Netflix yapımı diziyi sizler için izleyip değerlendirdim:
Kulüp, 1950’li yıllarda, anlaşıldığı kadar 6-7 Eylül olayları dediğimiz tarihimizin kara sayfası yaşanmadan evvelki senelerde geçiyor.
Baştan söylemek gerekirse, tarihimizde yaşananları tartışmayı ve yüzleşmeyi çok sevmeyen bir toplum olarak 1 yıl içinde Yeşilçam ve Kulüp gibi bir dönem gayrı müslim halka yapılmış haksızlık ve eziyetleri işleyen iki dizi yapılması bir kazanım.
-Chanel mantonun trajik öyküsü: Dizinin konusuna gelince; Kulüp’ün protagonisti Matilda (Gökçe Bahadır), bir zamanlar varlıklı bir ailenin kızıyken hayatına giren Mümtaz isimli Müslüman genç yüzünden hayatı kararan bir Sefarad Yahudisi.
Mümtaz, hem Varlık Vergisi ödemek zorunda kalan biçare aileyi dolandırıp hayatlarına mal olurken, kızları Matilda’nın da tüm yaşamını yerle bir ediyor.
Matilda’nın öyküsünü en iyi Selim Songür (Salih Bademci) ile yaşadığı bir an anlatıyor. Bej rengi mantosunu gören Selim, Chanel’in düğme tipini kastederek “Üzerinde bir de topu olsa Chanel diyeceğim,” diye ona takılınca, Matilda şu yanıtı veriyor: “Eskiden vardı”.
Bu cümle bile yıllarca Varlık Vergisi adlı insan haklarına aykırı uygulama sebebiyle acı çektirilen bir toplumun içler acısı halini anlatmaya yetiyor. Zira kadıncağız aynı mantoyu o senelerden beri giymek zorunda kalmış, hapishane yılları dahil…
-Ladino dili ve Sefarad adetleri: Matilda’nın hapisten çıkıp akraba evine gittiği sekansta seyirci, Sefaradlar’ın dili Ladino ile tanışıyor.
Biraz İspanyolca bildiğim için dizideki repliklerin birçoğunu anladığım bu dil, bir dizide ilk kez kullanılmış. Her zaman alışkın olduğumuz biçimde kırık bir Türkçe konuşulmaması çok büyük bir artı. Sefarad adetlerinin de iyi işlendiği dizide, Raşel’in aileye girmesiyle gördüğümüz üzere kadına, özellikle yeni gelinlere baskı konusunda da Türkler’e epey benzemişler.
-Aşırı tesadüfler ve Yeşilçam havası: Dizide hem anne Matilda, hem de kızı Raşel (Asude Kalebek) etrafında gayrı müslim kadınlarla Müslüman erkekler arasındaki aşk hikayelerine tanık oluyoruz. Dizi içinde Matilda’nın kaderini bire bir kızı Raşel yaşıyor.
Ben aslında bu tip aşırı tesadüfleri yerli olsun yabancı olsun hiçbir yapımda sevmiyorum. Tam kapıyı dinlerken ilginç bir şey duymak, yıllar sonra birbirinin kardeşi çıkmak gibi burada da aynı kaderi anne kızın yaşaması yapay geldi.
O dönemde bu denli Müslüman ve yabancı yakınlaşmasının var olduğunu ve bu meselelerin toplumsal sorun haline geldiğini sanmıyorum. Mesela Alevi-Sünni evlilikleri olsa tamam, zira günümüzde dahi problem.
Aynı şekilde ismini Çelebi olarak değiştiren Aziz Somuncuoğlu’nun (Fırat Tanış), yıllarca görmediği ve akıbetini bilmediği Matilda ile birden yolunun kesişmesi, geçmiş dosyaların açılması gibi şeyler de yine zorlama Yeşilçam klişeleri. Bunlar sahicilik havasını kırıyor.
-Çelebi/Aziz ve geçmişi: Bu tuhaf rastlantılar silsilesinin arkasından dizinin “kötü adam” kontenjanını tek başına dolduran Çelebi, çoğu zaman biraz sivriltilmiş prototip kimliğine bürünse de Kulüp’ün ağır topu.
Bütün sevgisini verdiği güvercinleri, çekmecesindeki fotoğrafları, entrikaları, gizemli geçmişiyle Aziz/Çelebi’nin bundan sonra yapacaklarını ve evrilerek geçirmesi beklenen karakter dönüşümünü merakla bekliyorum. Bir Zamanlar Anadolu’da gibi bir baş yapıtı gözüktüğü her sahnede zirveye taşıyan Fırat Tanış’ın oyunculuğu ise tartışılmaz.
-Üstsüz güzel yine sahnede: İyi oyunculuk demişken dizinin bir de kötüsü var ki tam evlere şenlik. Son yıllarda Can Yaman ile beraber dizilerde sergiledikleri buram buram cinsel cazibeyle isminden konuşturan Barış Arduç bir o kadar da kötü bir oyuncu.
Kiralık Aşk dizisi boyunca her iki sahneden birinde üst bedenini sergileyen Arduç’un bu dizinin bir sahnesinde de aynı biçimde karşımıza çıkması sanki izleyiciyi güldürmek için hazırlanmış bir sürprizdi.
Dizideki taksici Fıstık İsmet karakterini canlandırırken Arduç’a, Clark Gable/Ayhan Işık arası bir hava verilmeye çalışılmış. Ancak Ayhan kısmını bilemem de “ışık” kısmı yok bu oyuncuda.
Zannediyorum ki Kulüp’e de popülerliği vasıtasıyla diziye hayran kazandırması için alınmış ki bu çok yanlış. Eşlikçisi Asude Kalebek’e üzüldüm açıkçası. Bir de bu oyuncunun ten makyajı fazla kaçıyor, özellikle fondöten yapay bir şekilde göze batıyor.
-Dizinin iki büyük jönü: Dizinin en kötü oyuncusundan en iyisine atlamak gerekirse son dönemde başımızı çevirdiğimiz her yerde gördüğümüz Salih Bademci’yi izlemek büyük bir keyif.
İlk ve Son isimli Blu TV dizisinde harikalar yaratan Bademci, Selim Songür rolüne de terini, kanını akıtarak her sahnesinde diziye artı kazandırıyor. Üstelik şarkılardaki performansıyla piyasadaki bir çok şarkıcıdan iyi söylüyor.
Yine aynı şekilde Orhan rolündeki Metin Akdülger de Türkiye ekranlarının ve sinemasının en iyi oyuncularından. Vücut diliyle, mimikleriyle, ses tonu ve diksiyonuyla rolüne ve diziye çok yakışan Akdülger’in canlandırdığı Orhan karakterini daha fazla izlemek isterdim.
Bu aktörün en iyi performanslarından biri de Şahsiyet’teki araştırmacı gazeteci rolüydü.
-Zeki Müren, Erol Büyükburç ile karşılaşınca: Diziye ismini veren kulübün, bir dönemin ünlü Maksim Gazinosu, sahibi Orhan’ın da bu gazinonun sahibi Fahrettin Aslan’dan esinlenilerek öyküye katıldığı aşikar.
Aynı şekilde Selim Songür de “Sanat Güneşi” Zeki Müren’in gençliğine simaen, vücut dili ve mimikleriyle, Erol Büyükburç’a ise sahne kostümleri, yaptığı müzik türü ve sahne şovuyla çok benziyor.
-Eşcinsel mi değil mi?: Bu arada Selim Songür karakterinin senaryoya yansıyan bir arada kalmışlığı var ki bir türlü aydınlanamadı.
Giyimi, tarzı, konuşması, ekranda klişe olduğu üzere modaya hakimiyeti gibi unsurlarla queer tınılar veren Selim’in bu durumu henüz açığa kavuşmadı. Hatta ilk sahnede dizinin diğer single karakteri Orhan ile aralarında bir şey olacak zannetmedim değil.
-6-7 Eylül’e giderken Niko’nun dramı: Bu arada hiç kuşkusuz Orhan’ın gönül hikayelerinden daha önemli bir sorunu var ki o da aslında “Niko” oluşu. Türk taklidi yapan, ismi değiştirilen, kapalı kapılar ardında yaşayan Orhan’ın şimdiye kadar aldığı riskleri, vizyon sahibi oluşunu ve yükselişini gördük.
Ancak eğer ki dizide 6-7 Eylül olaylarını göreceksek-ki görünen o ki oraya gidiyor hikaye-bu yangın yerinden Orhan’ın tek parça çıkıp çıkamayacağı, bu akıbetinde Çelebi’nin olumsuz bir rolünün bulunup bulunmayacağını zaman gösterecek.
-Dizide müzik şöleni: İsmi Kulüp olan bir dizi yapmışken, müziklerine de böylesi bir özen gösterilmesi yine bu yapımın artılarından.
Salih Bademci’nin de katkılarıyla ortaya bir müzik şöleni çıkmış. Bu arada belirtmek gerekirse dizide ikinci bölümdeki Masal şarkısı Sezen Aksu ile Sibel Algan’ın, üçüncü bölümdeki Yıldızlara isimli şarkı Kenan Doğulu’ya ait.
-Yeşilçam mı Kulüp mü?: 2021 yılının bir başka parlak projesi olan Çağan Irmak imzalı Yeşilçam dizisi ile Kulüp arasındaki paralelliği görmemek ise mümkün değil.
Yeşilçam daha önce ekrana geldiği için Kulüp’e esin kaynağı olmuş olabilir. Biri sinema, diğeri şov dünyasının merceğinden bakarak aynı dönemlerde gayrı müslim topluluklarının dramını masaya yatırıyor. Başta dediğim gibi, işin iyi tarafından bakalım, Yeşilçam bir başka iyi projeye ilham kaynağı olduğuna göre bu tip şeyleri de biraz hoş görmek lazım galiba.
-Muhafız ve Atiye’den buralara: Netice itibarıyla Kulüp, zaman zaman klişelere yaslansa ve biraz şimdilik dağınık olsa da kendini izlettiren konusu, bir döneme damga vuran dramatik tarihi olayları masaya yatırması, dönemin İstanbul’unu bütçeden kaçınmadan ekrana getirmesi ve bunu başarıyla yapması, Barış Arduç dışındaki ana kadronun ve yan oyuncuların iyi performansları, sanat yönetiminden sinematografiye kadar özenle çalışılmasıyla ekranın iyi projelerinden.
Hele ki Netflix’in ilk yerli projeleri olan evlere şenlik Hakan: Muhafız ve Atiye dizilerinden buralara kadar gelinmesi gerçekten büyük bir şey.
Konunun ilk altı bölümden sonra daha da toparlanıp ana çerçevesini dolduracağı, karakter dönüşümlerine imza atılacağı, dönemin sorunlarının daha detaylı ve derli toplu bir şekilde, yolunu kaybetmeden ekrana getirileceği inancıyla Kulüp’ün devamını bekliyorum. Herkese izlemesini tavsiye ederim.
9 Yorumlar: "Kulüp: Varlık içinde bir yokluk hikayesi"
Zeynep simay 17 Kasım 2021 (13:24)
Sadece siz izlediginiz icin bgn izlemeye baslayacagim
Esra kurşunlu 17 Kasım 2021 (19:06)
mübadele, varlık vergisi, 6-7 eylül olayları, 1964 te kıbrıs olayları nedeniyle rumların sürgünü yani bunlar Türkiye tarihinin utançları, onların gitmesiyle Türkiye çok şey kaybetmiş maalesef devamını bekliyorum dizinin çok etkilendim çünkü
Gülay Kıratlı 17 Kasım 2021 (19:32)
Tamamına katılıyorum, içinden geçen her şeyi yazıda var. Bundan sonrasını izler miyim bilemiyorum her tutan proje gibi bunun da suyu çıkabilir. Zaten 6-7 Eylül olaylarını biliyoruz, bu dizide böyle bitsin benim için
Belma Dalkilic 19 Kasım 2021 (09:31)
Bütün söylediklerinize katılıyorum, çok iyi kurgulanmış,eksiklerimizi söyle katkıda bulunmak istiyorum,ses kalitesi çok kötüydü, hep başa sarıp tekrarladim duyabilmek için, tüm Türk dizileri gibi
E. Sema Sezen 21 Kasım 2021 (22:14)
Diziyi ben de siz hakkinda yazdim deyince izledim. Matilda. Niko Orhan, Songür, u cok sevdim. Atmosfer, muzikler, sokaklar, eski Istanbul, eski tabelalar, kostumler, sapkalar, yazi karakterleri, cok hostu, Guzel duygular yaratti. Tesadufler konusunda size katiliyorum. Daha yaratici karsilasmalar olabilirdi. Bir de islenis bakimindan her sey cok hizli akti. Bu nedenle bazi seyler boslugkta kaldi. Ama gene keyifliydi.
Yeşim Mirza 22 Kasım 2021 (08:46)
Bu yaşanmışlıkları daha iyi anlamak için çok kitap okumak ve araştırmak gerekiyor. Sefarad yahudilerinin ne kadar acı çektiğini ve yaşadıklarını Solmaz Kamuran’ın Kiraze adlı romanını okumanızı tavsiye ederim. Ben diziyi izlerken geçmişten günümüze gidip geldim.
Saygılarımla.
CANSIN ÖZSEZEN 26 Kasım 2021 (14:32)
..çok beğenerek izledim ve etkilendim..devamını da merakla bekliyorum..
Tüm ekibi kutluyorum..
DENIZ ÖZTÜRK 28 Kasım 2021 (17:33)
Diziyi izledim ve çok beğendim.Seferad yahudilerinin acılarını Zülfü Livaneli’ ninin Serenad romanindan biliyordum.Bütün oyuncular güzel ama Salih Bademci , Gökçe Bahadır ile Fırat Tanışa bir kez daha hayran oldum. Dizinin devamının olmasını bekliyorum.
Necati Aksiray 28 Kasım 2021 (22:33)
Eski Istanbul sahneleri cok iyi oyuncular da oyle begendim.
Kilicdaroglunun helallesme bahsi oncelikle bu ve TC nin bir turlu bitmeyen derin devlet hesaplari.