Burcu B. Bilgin
Filmlerinde adeta ”görüntüyle roman yazan” Nuri Bilge Ceylan, uzun süredir film festivallerinde Türkiye’yi başarıyla temsil ediyor. Ceylan’ın Cannes Film Festivali’nde yarışan yeni filmi Ahlat Ağacı’nı gösterime girdiği 5. günde izledim.
Usta bir ressam gibi Anadolu insanının resmini ustalıkla çizen Ceylan’ın bu filmi de yine bir başka Anadolu kasabasında, Çanakkale’ye bağlı Çan’da geçiyor.
Açılış sekansında baş kahraman Sinan Karasu (Aydın Doğu Demirkol) ile tanışıyoruz. Çanakkale’de sınıf öğretmenliği bölümünü bitirerek memleketine dönen Sinan, gelir gelmez kime rastlasa babası İdris’ten (Murat Cemcir) yana şikayetlerle karşılaşıyor.
Zaten senelerdir babasına karşı içinde öfke biriktiren Sinan, aslında haksız da değil. Öğretmen olan İdris, ailesinin varını yoğunu at yarışlarına yatırarak evlerinin bile satılmasına neden olmuş. Çileli anne Asuman (Bennu Yıldırımlar) bu sebeple bakıcılığa başlamış, elde yok, avuçta yok yani… Ancak yine de İdris’te bir ”şeytan tüyü” de yok değil.
Eve dönen Sinan’ın ise aklında fikrinde yazdığı kitabı bastırmak var. Bunun için çalmadık kapı bırakmıyor ama çok büyük bir handikap var önünde: Kendisi…
Belediye başkanından kasabadaki kum ocağının işletmecisine kadar herkese giden Sinan’ın derdi dünyayla. Annesine dediği gibi insanları pek sevmiyor. Sürekli iğneli, eleştirel sözlerle karşısındakinin canını sıkan Sinan’ın bu sözleri ise biz izleyiciyi zaman zaman güldürüyor bile… Bazılarını bir kenara not aldım.
Annesi, babası, kardeşi, dedesi, yakın arkadaşları, köydeki imamlar, sahafta tanıştığı yazar herkes ”dünyayla problemi olan” Sinan’ın sivri dilinden nasibini alıyor.
Çanakkaleli tanınmış yazar Süleyman (Serkan Keskin) ile sahafta tanışan Sinan, adamı öyle çıldırtıyor ki NBC filmlerinde görmediğimiz güncel bir benzetme geliyor: ”Sen niye böyle Survivor Semih gibisin?”…
Film, Sinan aracılığıyla edebiyat-okur ilişkisinden dinin toplumdaki yorumlanışına, aile ilişkilerinden Anadolu insanının genel yapısına, atanamayan öğretmenler sorunundan baba-oğul ilişkilerine kadar bir çok konuyu masaya yatırıyor.
Nuri Bilge Ceylan, Ebru Ceylan ve Akın Aksu’nun yazdığı uzun diyalogların her satırı başarılı tespitlerle dolu. Sisteme eleştiri oklarını sivri dilli Sinan aracılığıyla yönelten senaryo, zengin alt metinleri ve incelikli diliyle büyük bir alkışı hak ediyor.
Mesela Sinan, yazar Süleyman ile sohbetinde atanamayan öğretmenlerin farklı meslekler seçmelerini anlatırken, ”Biz de ne olacağız işte, mesela polislik var. Atanamayan öğretmenlerin sonunda buluşma noktası” diyor.
Köy imamlarını ağaçtan elma çalarken yakalayan Sinan, sürekli kutsal kitaptan referans vermelerine karşın cep telefonundan başlarını kaldırmamalarını, son model motosiklet almalarını ise, ”Bu teknolojik oyuncaklar da öyle ilerliyor ki insan manevi kaynaklarda karşılığı zor buluyor” diye yeriyor.
Babasını eleştiren imama maaşının da ganyandan gelen parayla karşılandığını anımsatıyor. Pantolonunu bol bulan dedesine ise, ”Boş ver dede düşük bel moda” diyerek izleyenleri güldürüyor.
Küçük yerde yaşayanların dar çerçevede düşünmesini eleştiren Sinan’ın dönüşüm yolculuğu ise en çok korktuğu noktaya gidiyor. En kızdığı kişi olan babasını giderek anlıyor, ona doğru evriliyor.
İdris’in aslında kendine en yakın kişi olduğunu fark eden Sinan, Doğu’da zor şartlar altında dahi öğretmenlik yapan, su çıkmayan kuyuyu umutla kazan babasının hayat yüzünden böyle olduğunu görüyor. ”Sen, ben ve dedem de Ahlat Ağacı’na benziyoruz. Uyumsuz, yalnız ve şekilsiz” diye durumu özetliyor Sinan…
Teknik açıdan ise Ahlat Ağacı, 4 mevsimiyle, karıyla, bardaktan boşanırcasına yağan yağmuruyla, dağ köyleriyle, köpekleri, koyunları, muhteşem doğasıyla bir Anadolu belgeseli sunuyor.
Kahramanın rüyası olduğunu fark ettiğimiz sekanslardaki kamera kullanımlarıyla başarısını perçinleyen film, Hatice (Hazar Ergüçlü) ile Sinan’ın ağaç altındaki sohbeti sırasında ise sinematografik zirvesini yapıyor.
Filmin başrolündeki Doğu Demirkol filmin tartışmasız yıldızı. Şiveye kaçan konuşması, jest ve mimikleriyle dünyayla dertli aykırı Sinan’ı başarıyla canlandırıyor.
Yine Murat Cemcir’in final sekansında oğluyla sohbetinde tavan yapan oyunculuğu alkışı hak ediyor. Anne Asuman rolünde Bennu Yıldırımlar, kısa rolü Hatice ile Hazar Ergüçlü, yazar Süleyman ile Serkan Keskin ve imam Nazmi rolünde Öner Erkan filmin öne çıkan diğer performansları.
Netice itibarıyla baba-oğul çatışmasını ana tema olarak belirleyen ama pek çok toplumsal konuyu bir potada eriten, alt metinleri sağlam, sinematografik açıdan zengin, oyuncuları başarılı bir film Ahlat Ağacı…
Ceylan, ironik diliyle aynı zamanda ”yüzü gülen” bir film olan Ahlat Ağacı’nı Cannes Festivali’nin isteğine karşın kısaltmamış ve bence iyi etmiş. Çünkü süresine rağmen izleyicisini sıktığını düşünmüyorum. Galada kim kimin önünde durdu gibi magazinel tartışmaların ötesinde konuşulmayı hak eden, ülkenin yüzünü ağartan bu müstesna baş yapıtı mutlaka izlemenizi tavsiye ederim.
3 Yorumlar: "Ahlat Ağacı: İronik bir şaheser"
Hasgül gökhan 6 Haziran 2018 (13:58)
Tesekkürler değerli yorumunuz için..
Çıplak Yazar 6 Ekim 2018 (00:03)
Film açıkçası biraz beklentimin biraz altında kaldı diyebilirim. Ha tabi bu filmin tamamı kötü anlamına da gelmiyor. Murat Cemcir ve diğer oyuncular rolünün hakkını ziyadesiyle vermiş. Hatta Serkan Keskin açıkçası küçük rolü ile filme ayrı bir renk katmış. Çekimler de, bizim sıradan Türk filmlerine göre bir tık daha iyiydi.
Filmde sıkıcı bulduğum şey, film içinde yerli yersiz küfür kullanılmasıydı. Tamam biz hiç kullanmayın demiyoruz ama yerinde ve sadelikle kullanılsaydı biraz daha iyi olurdu.
Sanço Panço 27 Aralık 2018 (20:31)
Derdini sikim senin çıplak.