Burcu B. Bilgin
”Suçluyu kazıyın, altından insan çıkar” der Bir Ceza Avukatının Anıları kitabında hukukçu Faruk Erem… Geçtiğimiz sene de Mindhunter dizisinde suçlu davranışının sebeplerini işleyen kriminolojinin doğuşunu izlemiştik.
Dünyanın en çok tartışılan katillerinden olan ve moda devi Gianni Versace’yi de katleden Andrew Cunanan’ın bölümler halinde yaşamını inceleyen Gianni Versace Assasination: American Crime Story de bu tezi işleyen başarılı ve bol ödüllü bir yapım…
İlk sezonunda OJ Simpson davasını ele alarak 8 Emmy ödülü kazanan American Crime Story, 2. sezonunda da Versace dosyasını açarak 7 Emmy, 2 de Altın Küre ile ödüllendirildi. Yarı belgesel nitelikli dizi, çok ses getiren suç dosyalarını aralayıp her detayıyla ekrana getiriyor.
Dizide Andrew Cunanan’ı 32 yaşındaki aktör Darren Criss başarıyla canlandırıyor. Bu rol, Emmy ve Altın Küre de dahil oyuncuya çok sayıda ödül getirdi. Edgar Ramirez (Gianni Versace), Ricky Martin (Antonio D’Amico) ve Penelope Cruz (Donatella Versace), diğer başrol oyuncuları.
Versace cinayeti ve Cunanan’ın diğer suçlarını da anlatan yapım, en sondan, yani cinayet gününden başlayıp suçlunun çocukluğuna, ilk gençliğine doğru ilerleyerek psikolojisini inceliyor.
Dizi süresince sadece cinayetin ayrıntılarını öğrenmekle kalmıyor, hem katil Cunanan’ı, hem de Gianni Versace’yi etraflıca tanıyoruz.
15 Temmuz 1997 tarihinde Miami’deki lüks malikanesinin önünde Cunanan tarafından vurularak öldürüldüğünde 51 yaşında olan Versace’nin yaşam öyküsü, yoksul bir terzinin oğlu olarak sıfırdan kurup büyüttüğü moda evinin kısa tarihçesi, moda devinin ölümünden sonra Versace moda evinin sahibi olan kızkardeşi Donatella Versace ile ilişkileri de dizide anlatılıyor.
90’lı yıllarda eşcinsel olduğunu açıklamak çok cesaret isterken LGBTQ üyelerine yönelik bir dergiye verdiği röportajla cinsel yönelimini kamuoyuna duyuran Versace ile uzun süreli hayat arkadaşı Antonio D’Amico’nun aşkları da dizinin konuları arasında…
Versace ve D’Amico’nun dergi kapağında ”It’s Your Song/Bu Senin Şarkın” başlığıyla yer aldığı ünlü röportaj, dizide vurucu biçimde işleniyor.
D’Amico, geçen aylarda verdiği röportajda American Crime Story’nin, Versace ile Cunnanan’ın tanıştığı yönündeki sahnelerini eleştirse de aslında bu sahnelerin Cunnanan’ın yakın çevresine sürekli ”Gianni Versace ile gerçekten tanıştığı” yönünde anlattığı hikayelerden birinin parçası olup olmadığı ucu açık bırakılıyor.
Yani katil ile kurbanın sahiden görüşüp görüşmedikleri biraz seyircinin takdirine bırakılıyor.
Versace’yi rol model alan, ama asla onun gibi bir başarı elde edemeyen Cunanan’ı korkunç bir katil olmaya götüren süreç, dizide başarıyla aktarılıyor.
Filipinler’den ABD’ye büyük umutlarla gelen, ancak yanlış bir yol çizen borsacı baba ile depresyonlu İtalyan asıllı anne arasında sıkışan Andrew’nun yıkılan hayalleri, model aldığı baba figürünün gencin hayatını nasıl cehenneme çevirdiği ise ibretlik biçimde ekrana geliyor.
Kendisiyle barışık, neşe dolu bir gençken ailece yaşanan trajedi sonrasında bunalım geçiren, sonrasında kalıcı kişilik bozukluğuna uğrayan Andrew Cunanan’ın giderek daralan çemberden çıkmanın yollarını yanlış yerlerde araması ise önce kendisinin, sonra da başkalarının yaşamını mahvediyor.
Babasının da etkisiyle erişemeyeceği büyük hayaller kuran Cunanan, bu sebeple de çıkmaza giriyor. Yaşadığı sorunlara toplumun eşcinsellere karşı takındığı kötü tavır da eklenince bu durum, onun için sonun başlangıcı oluyor.
Tarih öğrenimini yarıda bıraktıktan sonra türlü işler deneyen Andrew’nun farklı dönemlerde tanıştığı iki arkadaşı Jeffrey Trail (Finn Wittrock) ve David Madson (Cody Fern) ile yaşadıkları ise kırılma noktasını oluşturuyor.
Çevreyle sağlıklı ilişkiler kuramayan ve sürekli yalanlara başvuran Cunanan için ellerinden geleni yapan, ancak tıkanma yaşayan iki eşcinsel gencin hikayelerinin anlatıldığı bölümler ise aslında toplumun eşcinsellere bakış açısını anlamada ayna vazifesi görüyor.
Bu bölümlerde Amerikan ordusunun eşcinsellere karşı tavrı ve Clinton döneminde esnetilen kurallara karşın orduda süren eşcinsel düşmanlığı çarpıcı şekilde işleniyor.
Cinsel yönelimi sebebiyle orduda barındırılmayan, hayatları zindana çevrilen, fiziki ve psikolojik şiddete uğrayan, başka yollar çizmek zorunda kalan genç subay ve erlerin yaşadıkları, bu bölümlerde tüm çıplaklığıyla veriliyor.
Yine ebeveynler ile eşcinsel gençler arasındaki iletişim sorunları, kimliklerini ailelerini kırmamak adına saklamaları da aktarılıyor.
Cunanan ile 75 yaşındaki zengin emlak kralı Lee Milgrim (Mike Farrell) bağlantısında ise, Milgrim’in sosyetik eşine cinsel yönelimini açıklayamaması nedeniyle o yaşına kadar gizli saklı yaşadığı hayat tarzı ekrana getiriliyor.
Evliliğini sürdürmeye çalıştığı için de jigololarla ilişkiler kuran Lee, bunun bedelini ağır öderken, karısı Marilyn (Judith Light) ise yaşananların ardından bile hala ”her şeyi reddetmeyi” seçiyor.
Son düzlükte ise yine Versace’nin yaşantısına ve cinayet gününe dönüyoruz. Bu kez Donatella Versace tarafından Gianni’nin erkek arkadaşı Antonio’ya doğrultulan okları görüyoruz.
Versace’nin yaşam tarzı sebebiyle onun değil sürekli Antonio’nun eleştirildiğini izlediğimiz bu sekanslarda moda devinin ardından bile yine genç adamın hırpalandığına, ötelendiğine, cenazesinde dahi hiçe sayıldığına tanıklık ediyoruz.
Dizi, son bölümünde temel mesajını ise Cunanan’ın Miami’de edindiği eşcinsel arkadaşı Ronnie (Max Greenfield) aracılığıyla veriyor. Dizinin kalbi olan bu sekansta Ronnie, polis sorgusunda, ”Eşcinsel olup istediğin şeyleri aldırmadan yapman için ünlü olman gerekir” diyor.
Ronnie, ”Bizler dövülürüz, öldürülürüz, hastalığa yakalanabiliriz. Ne zaman ki bütün bunlar, aramızdan zengin birinin başına gelir, o zaman FBI’ın en tehlikeli katilleri arasına gireriz” sözleriyle toplumun eşcinsellere bakışını yerden yere vuruyor.
Netice itibarıyla, American Crime Story’nin 2. sezonu sadece Versace cinayeti dosyasını işlemekle kalmıyor, genç bir eşcinselin toplumdan nasıl itelenip azılı ve korkunç bir katil haline gelişini de anlatıyor.
Aynı zamanda da deniz subayından emlak kralına, zengin modacıdan para için kendini satan uyuşturucu bağımlısı gence kadar eşcinsellerin toplumdaki konumunu ve problemlerini sorguluyor.
Yolunu şaşırmış genç eşcinsel katil Andrew Cunanan’ı canlandıran Darren Criss’in üstün performansıyla taçlanan başarılı senaryosu aracılığıyla dizi, iki yüzlü topluma da tokatını vuruyor.
Dizi, Netflix’te de geçtiğimiz günlerde yayınlanmaya başlandı. Son dönemde izlediğim en başarılı yapım olan bu diziyi mutlaka izlemenizi tavsiye ederim.
NOT: American Crime Story’nin 3. sezonu ise bir suç dosyasını değil bu sefer Katrina Fırtınası’nı konu alacak. Onaylanan 4. sezon konusu ise Bill Clinton-Monica Lewinsky aşkı olarak duyurulduysa da sonradan bu karardan vazgeçildi. Yani 4. sezon konusu henüz belli değil.
2 Yorumlar: "American Crime Story: Eşcinselsem suçum ne"
Gülay Kıratlı 28 Ocak 2019 (15:14)
Harika yorum. Geçen sene DSmart vermişti diziyi. İlk seri çok güzeldi onun için devam ettim. Ben cinayetin olduğu gün Milano’da idim, o gün ve tabii sonrasında çok konuşuldu, tartışıldı bu konu bizim İtalyan ofiste. Herkes kendine göre yorumladı tabii. İçimizde, yaşı bizden hayli büyük olan biri bunun mutlaka bastırılmış gay olayı olduğunu söylemişti. Diziyi çok severek seyrettim.
sinekaf 28 Ocak 2019 (17:37)
Gülay hanım yorumunuz için teşekkürler. Evet, ofisteki arkadaşınızın söylediği gibi çocukluğundan itibaren babasının hatalı eğitimi sebebiyle olamayacak hayaller kuran Andrew’nun kendi de bir eşcinsel olduğu için bir başka eşcinseli rol model alması, sonrasında onun mertebesine çıkamadığı için de Versace’yi yok etmeyi seçmesi olarak özetlenebilir.