Bridget Jones’un Bebeği: Ah benim orta yaşım!

Burcu B. Bilgin

Bridget Jones yaşamımıza girdiğinde bundan 15 yıl öncesiydi. İlk kez Sex and The City’nin sert bir şekilde yüzleştirdiği 30’lu yaşlardaki şehirli kadının yalnızlığı ve erkeklerin ”kovalayan değil kaçan” olmaya başladığı gerçeğini Bridget Jones da esprili bir şekilde anlatmıştı.

Ayılı, kırmızı pijaması, yün çorapları, tepeden topladığı saçlarıyla yaşadıklarını günlüğüne not eden 30’larının başındaki Bridget, umutsuz bir şekilde hayatının aşkını aramaya çalışırken seyirciyi kendine aşık etti. Jane Austen’in Aşk ve Gurur romanının protagonistinin modern çağ karşılığı olan mesafeli, yakışıklı, aşırı kontrollü Mr. Darcy ile yaşadığı eğlenceli aşk hikayesinin devamı 2004 yılında geldi. Mark ve Daniel arasında kalan Bridget, ”mantığın sınırını” zorluyordu. O hikayenin sonunda onu Mark ile mutlu bir sonu yaşarken bırakmıştık. Bridget, üçüncü randevusuna ise 12 yıl sonra geldi.

Bridget Jones’un Bebeği/Bridget Jones’s Baby, kahramanlarımız Bridget ile Mark’ı 40 ve 50’li yaşlarda beyazperdeye taşıyor. Artık 43 yaşında olan Bridget’i canlandıran Renee Zellweger, yine olanca şirinliğiyle karşımızda olsa da 47 yaşını sürdüğü gerçeği sürekli yüzümüze çarpıyor. Mark rolündeki Colin Firth ise artık 56 yaşında olduğundan esasen baba değil dede olacak yaşta. Karizmatikliğine ve rolünün hakkını ziyadesiyle vermesine karşın o da fazlasıyla ”orta yaş” ağırlığını taşıyor.

Onlara eşlik eden 49 yaşındaki Patrick Dempsey’ye ise rol arkadaşlarına nazaran yılların darbesini çok daha az yemiş durumda. Hala çok yakışıklı ve aynı ışığa sahip.

 

 

-En eğlenceli bölümü başları-

Hikaye, 43. yaşgünü pastası olan minik kekinin mumlarını tek başına üfleyen Bridget ile başlıyor. Mark’tan ayrılmış olduğunu hüzünle fark ettiğimiz kahramanımızın yalnızlığına üzülen aynı TV kanalında çalıştığı haber spikeri Miranda (Sarah Solemani),  onu bir festivale götürüyor.

Oraya topuklu ayakkabılarla giden, çamurlara bata çıka festival alanına giren, garip şekilde Jack Qwant adlı bir Amerikalı ile tanışan, paldır küldür tek gecelik bir aşka yelken açan Bridget, filmin bu bölümlerinde eski yıllardaki gibi çok güldürüyor.

Bu noktadan sonra yolu yeniden Mark Darcy ile kesişen Bridget, birkaç ay geçince kendini karnında ”babasını bilmediği” bir bebekle buluyor. Sonrasında ise biri Amerikalı, rahat, yaşamı her zaman kolaylaştıran, anlayışlı eğlenceli, diğeri prensipli, ağır, mesafeli ve sadık iki erkeğin arasında kalan Bridget, paylaşılamayan kadına dönüşüyor.

 

Bridget Jones'un bebeği

 

-Yenisi gelir mi?-

Eğlenceli tempo, filmin ortalarından itibaren nedense giderek ağırlaşıyor. Birbirine uyumsuz, bütüne bir şey katmayan kopuk kopuk sahnelerle senaryo, sanki özellikle uzatılmış izlenimini veriyor.

Jinekolog rolündeki Emma Thompson ve Miranda’yı canlandıran Sarah Solemani’nin sahneleriyle arada canlanan film, neyse ki sonlara doğru yeniden temposunu bulup eğlenceli bir finalle sona eriyor.

Sex and the City kadınları yıllar içerisinde gözümüzün önünde yaş almış, evlilik ve çocuk karşıtı Miranda oğluyla değişmiş, seks delisi Samantha kanser olunca başını omzuna koyacak bir erkeğin değerini anlamış, Charlotte özlemlerine kavuşmuş, Carrie ile Big bile yollarını çizmişti. Hepsi de izleyiciyi alıştıra alıştıra olmuştu.

Ancak Bridget 12 yıl sonra hamile bir orta yaş kadını olarak aniden karşımıza çıkınca yadırgadık şüphesiz. Buna karşın, biraz ağırlaşmış ve komik sakarlıkları azalmış olsa da annelik serüveni, kendisini paylaşamayan, çocuğunun baba adayı iki erkek arasında kalması, işyerinde yarattığı kaos gibi enteresanlıklarıyla eğlenceli bir seyir sunuyor Bridget Jones. Bakalım bundan sonra çocuğun büyümesi, okulu gibi yeni maceralarını izleyecek miyiz?

 

Bridget Jones'un bebeği

 

Yorum Yapılmamış: "Bridget Jones'un Bebeği: Ah benim orta yaşım!"

    Yorum yap

    E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.