Burcu B. Bilgin
Türk edebiyatının usta kalemi Peyami Safa, büyük ihtimalle edebiyat karın doyurmadığı için vakti zamanında ”Cingöz Recai” isimli bir karakter yarattı. İlki 1924’te yazılmış ve popüler kahramanlardan ilham alınmış Cingöz Recai, biraz Robin Hood, biraz Arsen Lüpen, bolca Sherlock Holmes kokan romanlar serisiydi.
Safa’nın para kazanma amaçlı olarak bu bol esinlenilmiş karakteri yarattığı için ”Server Bedi” takma ismiyle yazmış olduğu sanılıyor. Cingöz Recai, önce 1954 yılında Metin Erksan yönetmenliğinde Turan Seyfioğlu, 1969 yılında ise Safa Önal’ın yönettiği filmde Ayhan Işık tarafından canlandırıldı.
48 yıl aradan sonra Cingöz Recai bu kez Onur Ünlü’nün yönettiği filmle yeniden aramızda. Bayrağı Ayhan Işık’tan devralan Kenan İmirzalıoğlu yeni Cingöz. Usta hırsızın peşindeki Başkomiser Mehmet Rıza’yı Haluk Bilginer, Göze isimli baş kadın karakteri ise Meryem Uzerli canlandırıyor.
Diğer rollerde ise Fatih Artman, Boran Kuzum, Ushan Çakır, Serkan Keskin, Hakan Boyav, Selim Bayraktar, Algı Eke ve Musa Uzunlar’ı izliyoruz.
-Her telden çalıyor-
Recai’yi 2000’lere taşıyan film, St. Petersburg’daki açılış sekansıyla başlıyor ve drone kamerayla çekilen gösterişli görüntüler eşliğinde bizi içine çekmeye çalışıyor. Ama daha ilk sahnelerde Pınar Bulut ile Kerem Deren’in neredeyse 2.5 saate yakın süre boyunca ”hiçbir şey” anlatmayan senaryosundaki sıkıntılar başlıyor.
Film, yıllar önce zekice planıyla ortadan kaybolmayı başaran Recai’nin, genç bir işadamının elindeki Osman Hamdi Bey tablosunu alma vesilesiyle çocukluğunda büyük acıya sebep olan çeteyi çökertmek üzere geri dönüşünü anlatıyor. Filmin ilk sahneleriyse usta hırsızın izleyiciye hatırlatılması, yeni kuşaklar içinse tanıtılmasıyla geçiyor.
Robin Hood gibi zenginden (ç)alıp fakire veren, Sherlock Holmes gibi zekice planlar üreten, James Bond gibi ilginç teknolojik buluşlarla ajanlığın dibine vuran, Pembe Panter gibi karda yürüyüp izini belli etmeyen Cingöz Recai, esas kız Göze ile tanıştıktan sonra adım adım planını hayata geçiriyor.
-Deli Yürek gitti ama…-
Ayhan Işık’ın sevimli ve cana yakın bir modern Robin Hood esintisi getirdiği Cingöz Recai karakteri, İmirzalıoğlu’nun Deli Yürek ile başlayıp uzun yıllardır Ezel, Son Osmanlı Yandım Ali, Karadayı, Kabadayı ile süren tek tip bıçkın delikanlı karakterler dizisine son verme çabası gibi…
Bu zinciri kırmak için farklı bir karaktere bürünen İmirzalıoğlu’nun rolde kötü olduğunu söylemek haksızlık olur. Biraz irice de olsa fena bir Cingöz Recai olmamış diyebiliriz, elbette bir Ayhan Işık da değil.
Farklı karakter canlandırma çabaları umarım sürer. Ama inşallah bir dahaki sefere senaryo seçimini titizlikle yapar.
Lakin bir Meryem Uzerli var ki artık bu oyuncuya verilen kredi ne zaman bitecek diye merakla bekliyorum. Muhteşem Yüzyıl’da Türkçe’si bozuk Hürrem Sultan rolünü kotardıktan sonra her role gidebileceği düşünülen Uzerli, her denemesinde sınıfta kalsa da nedense oyunculuğu oldukça sınırlı ve kısıtlı, sadece görsel malzeme sunan bu oyuncu ısrar ve inatla aramızda tutuluyor.
Haluk Bilginer’in canlandırdığı Mehmet Rıza karakteri ise Pembe Panter’in Müfettiş Clouseau’su, Müfettiş Gadget ve Agatha Christie’nin yaman Belçikalı dedektifi Hercule Poirot’nun bir kırması.
Üstelik de o kadar karikatürize edilmiş ki ciddiye alsak mı almasak mı bilemiyoruz. Bu kadar acemice yazılmış bir karakteri de ancak Haluk Bilginer kurtarabilirdi, eh elinden geleni yapmış.
-Yadigar’ın kemikleri sızladı-
Diğer karakterlere ise insanın oturup ağlayası geliyor. Gerçekten böylesi klişe ve komik bir tipler karnavalını uzun süredir görmemiştim.
İçlerinde ikisi var ki sinemamızın emektarı Yadigar Ejder sanırım mezarında ters döndü. Hakan Boyav’ın canlandırdığı Ayıboğan, mimikleriyle aşırı derecede Yadigar. Luke Cage gibi demir parmaklıkları parçalıyor vs. Bir de halter kaldırmak ve tuhaf sesler çıkarmaktan başka bir şey yapmayan bir ikincisi var, üstelik ismi de Yadigar. Resmen ayıp kaçmış.
-Mission Impossible-
Filmin senaryosunun ana sorunlarından biri de Recai’yi retro olarak karşımıza getirmekle günümüze uyarlayarak James Bond, Görevimiz Tehlike tarzı bir film yaratma çabası arasındaki kafa karışıklığı.
Bunu da birbirinden kopuk olaylar dizisi, senaryonun birbirine oturmamış dişlileri, karakterlerin havada kalışlarıyla önümüze koyuyor. Her şey dahil otellerin büfelerinde her çeşitten alıvermiş de lezzetsiz bir tabağa sahip olmuşuz gibi kalıveriyoruz.
-İmirzalıoğlu/Uzerli defilesi, Wolverine ve kick-box-
Bölük pörçük ilerleyen filmde Uzerli bolca kıyafet defilesi yapıyor. Hermes çantalar, Zeki Triko’nun son sezon mayoları, pahalı markaların seksi elbiseleri içinde Bond kızı gibi göze zevk, kırık Türkçe’siyle ise kulağa işkence…
İmirzalıoğlu da modellik günlerini özlediyse Cingöz Recai sayesinde hasret gidermiştir. Artık görmekten sıkıldığımız kısa paça pantolon/çıplak ayak giyilmiş mokasen ayakkabılarla kombinlenmiş çok sayıda kıyafet giyen İmirzalıoğlu’nun bu kombinlerinin en güzel yanı şık kasketleri.
Başkomiser’in telefonda ”Sen her sabah kalkıp sporunu yaparsın” diye fikir yürüttüğü sahnede ise Recai’nin günlük rutinini izliyoruz. Böylece İmirzalıoğlu’nun bol kaslı vücudunu görerek son dönemini gymlerde geçirdiğini anlıyoruz. Sahne de Wolverine filmindeki bir sahnenin neredeyse aynı.
Yine İmirzalıoğlu’nun hobisi olan kick boksta nasıl ustalaştığını göstermek için filme Fatih Artman ile bir dövüş sahnesinin eklenmiş olması da Onur Ünlü’nün oyuncuya jesti olmuş.
-Çocukluk travmaları-
Film içinde Hollywood filmlerinin de alışkanlık ettiği çocukluk travmaları lüzumsuzca var. Hele Recai’nin yaşadığı acı dolu yılları Başkomiser’in telefonda alakasız şekilde yavru köpek konuşulurken dile getirmesi yine senaryonun azizliklerinden.
Olaylar dizisi James Bond’a bağlanmış bir manevra ve ucuz milliyetçilik sosuyla bezeli final sekansıyla son buluyor. Güçlü Türk erkeği/kollarına atılmış yabancı kadın gereksizliği bile yapılmış.
Netice itibarıyla senaryosu kopuk, karakterleri olgunlaşmamış, Onur Ünlü’nün son dönem Recep İvedik açıklamaları da düşünüldüğünde para kazanmak için çektiği, Meryem Uzerli dışındaki oyuncuların çabalarına karşın kötü senaryo içinde boğulduğu bir film Cingöz Recai. ”Cingöz Recai: Bir Efsanenin Dönüşü” ismini taşıyan bu yapımda görünen o ki efsane sınıfta kalmış. Bazı filmleri dönemlerinde bırakıp rahatsız etmemek lazım.
Sinemadan ayrılırken iki genç kız İmirzalıoğlu’nun ayakkabı numarası hakkında konuşuyordu. Bu filmden akılda kalabilecek tek şey bu olabilir, açıkçası hak verdim. Merak eden varsa 45 bu arada…
PS: Son olarak filmde onca kostüm ve karizma parlatmaya karşın yakışıklılık konusunda Boran Kuzum bolca Recai’den rol çalıyor. Eh gençlik de ayrı şey…
3 Yorumlar: "Cingöz Recai: Efsane sınıfta kaldı"
Ayşeda Sönmez 19 Ekim 2017 (16:10)
Buradaki eleştrilerden sonra filmi izlemedim ama daha fazla filmi izleme isteğim kabardı diyebilirim. Burdaki eleştrilerin ne kadar doğru olduğunu filmi izledikten sonra tekrar buraya yazacağım sevgi ve mutlulukla kalınız.
Çıplak Yazar 23 Ekim 2017 (22:21)
Güzel bir nostalji filminin yeni versiyonunu çekiyorlar diye yapımı görünce çok sevinmiştim. Ama Kenan İmirzalıoğlu’nun oyunculuğunu nedense yetersiz buluyorum. Yani tamam kabadayı filmleri için adam cuk oturuyor ama fazlası değil bence. O yüzden bu film için Cingöz Recai karakteri, keşke Ali Atay olsaydı diye geçirdim içimden. Emin olun çok farklı bir film izlemiş olurdunuz.
sinekaf 24 Ekim 2017 (00:14)
İyi fikir….