En sinir bozucu 10 dizi karakteri

Burcu B. Bilgin

Bazı dizi karakterlerini ailenizin bireyi gibi görmeye başlarken, kimileri ise izleyiciyi ekran başında çıldırtıyor. Seyircinin her gördüğünde sinirleri bozulurken, ölmesi için gün sayıyor.

Bunların bazıları gerçekten ölürken, birçoğu da senaryonun belkemiği olduklarından halen aramızda olmayı sürdürüyor. İşte en sinir bozucu 10 dizi karakteri:

-Ramsay Bolton (Game of Thrones): Gerçekten ekran tarihine geçecek kadar kötü kalpli, ruh hastası ve bir o kadar da can sıkıcı bir karakter olan Ramsay Snow, sonraki ismiyle Ramsay Bolton ile Theon Greyjoy vesilesiyle tanıştık.

Her ne kadar Theon, cezalandırılmayı hak etmiş olsa da Ramsay kantarın topuzunu fena kaçırdı. Öyle ki sonunda Theon’a acır hale geldik.

Ama vahşete, kötülüğe doymayan Ramsay, en yakınları dahil herkese zarar vermeyi sürdürdü. Dizide çok canlar yakan Ramsay’i Iwan Rheon canlandırdı.

Aynı zamanda başarılı bir şarkıcı olan Rheon, günlük hayatta o kadar sevimli ve cana yakın ki insanın onun Ramsay olduğuna inanası gelmiyor.

(Bu masum yüz nasıl kötü olabilir ki?)

-Jim Moriarty (Sherlock): Sherlock Holmes’un belalısı Jim Moriarty, ünlü dedektifimizi  nasıl aklını kaçırma noktasına getirdiyse izleyiciye de aynı duyguları yaşattı.

En az Batman’in baş belası Joker kadar sinir bozucu olabilen, onun gibi her taşın altından çıkan bu sevimsiz karakterin ölmesi için herhalde bir tek yatıra çaput bağlamadığımız kaldı.

(kızmayın, normalde tatlı insan aslında)

”Miss me??/Beni özlediniz mi?” repliğiyle meşhur olan Moriarty’yi Sherlock dizisinde Andrew Scott canlandırdı. Iwan Rheon gibi ufak tefek ve çok da sevimli bir aktör olan Scott, bu rolle BAFTA ödülü kazandı.

Ödülü alırken heyecanlı ve sempatik halleri ise gözden kaçacak gibi değildi.

-Aslaug (Vikings): Aslında Vikings severler ondan sadece Lagertha’yı saf dışı edip Ragnar’ı ele geçirdi diye nefret etmiyor, gerçekten, sahiden, feci şekilde çok sevimsiz bir kadın.

(Kadına şiddetten nefret ediyoruz ama bu sahnede içimizin yağları eridi)

Kendi oğullarının bile zaman zaman katlanamadığı Aslaug, ne Kattegat halkına yaranabildi, ne de kocasına… Garip kara büyü hikayeleriyle elinde tuttuğu Ragnar ise aslında onu hiç sevmedi.

Aslaug’u Vikings dizisinde Avustralyalı güzel aktris Alyssa Sutherland canlandırdı.

(Aslında Aslaug kadar çapkın Ragnar’a da kızmamız lazımdı ama kıyamadık)

-Negan (The Walking Dead): Alın size bir baş belası daha… Rick’in ve neredeyse bütün The Walking Dead evreninin başının derdi olan Negan’a ekran karşısında yediden yetmişe herkes rahmet okuyor.

O korkunç sopasıyla bir göründü mü tüyler diken diken oluyor, yine kimi haklayacak diye akıllar çıkıyor. Negan’ı The Walking Dead dizisinde Jeffrey Dean Morgan canlandırıyor.

(Neredeyse Javier Bardem’in ikizi)

-Kilgrave (Jessica Jones): Bu da Moriarty ve Joker tarzı sevimsiz bir başka kötü adam. Jessica Jones’un gençliğinin ve hayatının katili olan Kilgrave’i görünce herkesin hakkından gelen Jessica resmen buz kesiyor, kontrolünü kaybediyor.

Şeytani zekaya sahip olan Kilgrave aynı zamanda da dokuz canlı. Bir türlü kaybetmek bilmeyen bu kötü adamı, beyazperde ve ekranın binbir yüzlü usta oyuncusu David Tennant başarıyla canlandırdı.

(miss me??)

-Aunt Lydia (The Handmaid’s Tale): Kilgrave ve Jessica Jones’un süper kahramanlar dünyasından distopik bir hikayenin tam ortasına gelelim. Radikal dinci bir grubun yönetimi ele geçirdiği ülke, artık kadınlar için adeta bir cehennemdir.

Evlerinden koparılan bu kadınlar, çocuğu olmayan yöneticilerin evlerinde çalışan ve onlara çocuk vermesi için tecavüz edilen odalıklara dönüştürülür. Bu kadınların başına ise şeytani bir gestapo konulmuştur: Lydia Teyze ya da Aunt Lydia…

Kadınları döven, söven, akla gelmeyecek en korkunç cezalara çarptıran, ”kadın kadının kurdudur” dedirten bu canavarı Ann Dowd başarıyla canlandırıyor.

(insan değil bu)

-Black Jack Randall (Outlander): Bu defa da 18. yüzyıl İskoçya’sına uzanalım ve dizi tarihinin gelmiş geçmiş en hain karakterlerinden biriyle daha tanışalım.

Bir İngiliz subayı olan Black Jack, nedenli nedensiz insanları alıkoyuyor, görevi emretmese dahi işkenceler ediyor, cinsel istismarda bulunuyor.

Bu sadist ve korkunç karakteri canlandıran ünlü aktör Tobias Menzies’in dizideki işi zordu. Aynı zamanda Black Jack’in 20. yüzyılda birkaç kuşak sonraki torunlarından Frank Randall’ı da canlandıran Menzies, iki rolün altından da başarıyla kalktı.

(adamı nasıl çıldırttıysa artık)

-Dedektif Chester Campbell (Peaky Blinders): O da gerçekten berbat bir insan. Aşağılık kompleksi onda, kötülük onda, hile, hurda, şahsiyetsizlik, güvenilmezlik, verdiği söze sadık kalmamak, kaypaklık onda. Yani ne ararsanız var.

Sözde işi kanun adamlığı olmasına rağmen mücadele ettiği gangster çetesinden çok daha fazla kuralları çiğneyen, amacına giden her yolu mübah sayan Dedektif Campbell’ı usta oyuncu Sam Neill canlandırdı.

(gelgelelim Tom Shelby kül yutmaz)

-George Warleggan (Poldark): Tam bir şeytan olsa da George’un en büyük sorunu aslında kendine güvensizlik ve aşağılık kompleksi.

Babası alt tabakadan gelerek zenginleştiği için bir türlü kendini soyluların dünyasına ait hissedemeyen, bunun için sürekli can yakan George, baş kahraman Ross Poldark’tan ölesiye nefret ediyor, onu kıskanıyor.

Elizabeth’e olan aşkından taş üstünde taş bırakmayan George Warleggan’ı dizide İngiliz aktör Jack Farthing büyük bir ustalıkla canlandırıyor. Çok kızsak da o olmadan Poldark dizisinin tadı çıkmaz.

(hele şu meşhur bakışı yok mu?)

-Charles McGill (Better Call Saul): Listenin özünde kötü olmayan tek karakteri Charles McGill. Jimmy McGill’in nam-ı diğer Saul’un ağabeyi aslında fazla prensipli ve kuralcı olması sebebiyle can sıkıyor.

Obsesif kompulsif davranış bozukluğu olan Chuck, kurallara uymaması sebebiyle küçük yaştan beri kızdığı Jimmy’yi yola getirmek için akla hayale gelmedik yollara başvuruyor. Bu yüzden de izleyici ondan nefret ediyor.

Evinde elektrik kullanmayan, folyo kağıtlarına sarınarak dolaşan Chuck’ı tecrübeli aktör Michael McKean canlandırıyor.

(yazık aslında)