Burcu B. Bilgin
Yaz aylarında ekrandan çok şey beklemiyoruz. Gerçi artık kış aylarında da beklemiyoruz ama yazın belli ki bünyeler kaldırmıyor. Yemek menüleri gibi diziler de hafifliyor.
2018 yazının çok konuşulan dizisi ise başrolünü Demet Özdemir ile Can Yaman’ın üstlendiği Erkenci Kuş… Diziyi izleyip sizler için eleştirdim.
Öncelikle belirtmem lazım ki Star TV’de ekrana gelen dizi için tuhaf bir isim seçilmiş. Dizinin sosyal medyada espri konusu olmasına sebep bu ismin mucidine ne demeli bilemiyorum.
Konu olarak ise 90’lar Hollywood romantik komedileri ile eski Yeşilçam filmlerinden alınmış ortaya karışık bir hikaye karşımıza çıkıyor. Ancak altını çizerek belirtmem lazım ki bunlardan ziyade birkaç sezon öncesinin popüler dizisi Kiralık Aşk evrilmiş, çevrilmiş bu diziye uyarlanmış. Yani her yönüyle kopya bir dizi var önümüzde… Zaten ikisinin de senaristi aynı, yani Meriç Acemi… Meriç hanım hazır bir konu bulmuşken her sezon evirip çevirip yazacak sanırım.
Dizinin esas kızı, artık klişe olmuş şekilde yine orta halli bir mahalleden. Anne-babası bakkal olan Sanem (Demet Özdemir) sabahları bakkalda çalıştıktan sonra tüm gününü hayal kurarak ve kitabı üzerinde çalışarak geçiren bir 21. yüzyıl Polyannası…
Günün birinde ailesi resti çekiyor ve iş bulamazsa evlenmek zorunda olduğunu söylüyor. Bunun üstüne Sanem, ablasının çalıştığı reklam ajansında çaycı olarak işe giriyor. Yakışıklı, bol kaslı ve burnu havada patronu Can’a (Can Yaman) aşık olan Sanem, ilginç bir şekilde ona kurulan bir tuzağın da parçası oluyor.
Kiralık Aşk’ta yakışıklı Ömer’in kalbini kazanması için ”kiralanan” Defne gibi Sanem de kendini sevdiği adama karşı hazırlanmış bir komplonun içinde buluyor.
”Kendine 30 dakikada terk edemeyeceğin bir hayat kurma” gibi büyük büyük laflar eden Can ise ekranı baştan başa kaplayan omuzlarını ve kaslarını su topu ve doğa sporlarına borçlu. Aynı zamanda ”dünya çapında bir fotoğrafçı” olan gözde bekar, önce ters davransa da çaycı kıza gönlünü kaptırıyor, kayalıklarda elinde kızın fularıyla uyuyor, gün ortası hayallere dalıyor.
Çünkü Can, esasen sandığımız kadar sert bir karakter değil tam bir gönül insanı… Bu güzel gönüllü insanın sürekli hayallere dalması sayesinde de dizinin büyük kısmı ilk bölümlerin flashbackleriyle geçiyor. ”Bugün evden çalışacağım” diyerek aşk hayalleriyle baş başa saatler geçirirken, kalan zamanında da ağaçlara asılarak kaslarını geliştiriyor.
Sanem ise patronunu her gördüğünde ağzı bir karış açık kalıyor. Can’ın kapıyı tişörtsüz açması yetiyor, anında dili tutuluyor. Kızda ne kadar bol mimik varsa Can’ın suratı ise bir o kadar mahkeme duvarı…
Elbette ana konu kızın patronuna ”gerçekleri” ne zaman itiraf edeceği, oğlanın ise ne zaman aşkını dile getireceği üzerine kurulu. Bir de kızın hem Can’a, hem de aslında kim olduğunu bilmediği-ama aslında o da Can olan-biriyle tesadüf eseri öpüşmesi durumu var.
Kağıt üzerinde nişanlı olan Sanem, hem tesadüf eseri öpüştüğü esrarengiz gence, hem de Can’a aşık… İki kişiden aşk üçgeni kurulması da bu dizinin bir başka başarısı…
Dizide şirketin yanı sıra, Sanem’in mahallesi ikinci ana mekan. Mahallede ise karikatürize edilmiş bir karakterler ordusu başrolde.
Sanem’in bakkal babasını, Seksenler dizisinin pastacı Sami ustası Berat Yenilmez canlandırıyor ve yine Rumeli aksanıyla konuşuyor. Yani bu defa da Seksenler dizisinden bir karakter adeta aşırılıyor.
Sanem’in evlere şenlik bir annesi ve onun hiç sevmediği iç giyim mağazası sahibesi arasındaki çatışma ise resmen iç bayıltıyor. Mevkibe Hanım (Özlem Tokaslan) mağaza sahibine nazire olsun diye mahalleliye açık büfe hazırlıyor, oyun havaları eşliğinde göbek atılıyor.
İç giyimci ise buna karşılık yoga seansı düzenliyor. Yoga ile dalga geçen üçüncü sınıf esprilerle dolu sahne ise Kaynanalar’daki Tijen ile Nuriye Kantar çatışmasını andırıyor.
İşyerinde de yine klişe karakterler yer alıyor. Patronun gözüne girmeye çalışan kreatif direktör Deren (Tuğçe Kumral), çaycı Sanem’in yaratıcı fikirlerinin altında eziliyor.
Sürekli sinir krizi geçiren Deren, her bu tip dizide olduğu gibi kötü örnek olarak önümüze çıkıyor, orta sınıfa mensup çaycı kız göklere çıkarılıyor. Yakışıklı patron, bu kızı el üstünde tutuyor ve kalbini açıyor. Cinderella, 21. yüzyılda bir reklam ajansında ete kemiğe bürünüyor.
Sonuç itibarıyla, Yeşilçam filmleri, Hollywood rom-comları ve Kiralık Aşk dizisinin kopyası olan Erkenci Kuş, izleyiciye hiçbir yenilik vaat etmeyen, 2 saat boyunca anlatacak sözü olmayan, oyunculuktan ziyade dış görüntüyü ön plana alan, karikatür tiplerle dolu bir yaz dizisi…
Ancak orta sınıftan çaycı kız ile bol kaslı zengin yakışıklının öyküsü, eğitim görmeyi, çalışıp kazanmayı değil zengin bir koca bulup sınıf atlamayı hayallerinin baş köşesine koyanlar başta olmak üzere izleyici için şu sıralar cazibe merkezi… Yeniliklere değil klişelere aşina ekranlarımızda reyting rekoru kırmayı da sürdürecektir. Ta ki yeni bir kopyası gelene kadar….
Yorum Yapılmamış: "Erkenci Kuş: Klişenin dibine yolculuk"