(Fatma dizisinin 6 bölümünü izlemiş olanlar okumalıdır)
Burcu B. Bilgin
(6.5/10)
Son dönemde dijital platform için çekilmiş ve uzun süredir reklamları dönen iki yerli projeyi merakla bekliyordum. Bunlardan biri Netflix yapımı Fatma, diğeri Blu TV’nin Çağan Irmak imzalı Yeşilçam dizisiydi.
İlk olarak iki yıldır ana akım kanallardan eksik olmayan psikoloji ağırlıklı dizilerin vazgeçilmez oyuncusu Burcu Biricik’in başrolünü üstlendiği Fatma’yı sizler için izleyip yorumladım.
-Netflix yerli dizilerinde özel isim merakı: Her şeye en baştan başlamak gerekirse Netflix ekranına gelen yerli dizilerin sanki hep özel isim taşıması gerekiyor.
Hakan: Muhafız, Atiye, Fatma gibi isimler bizim hatırımızda kalıyor olabilir ama yabancı pazarda da nasılsa bu isimler değiştiriliyor. Daha ne kadar Mustafa, Emine, Osman, Melike diye devam edecek bekliyorum. Bunu söyledikten sonra dizimize geçelim.
-Kötü hikayeler ikiye ayrılır: Hem ekranda başarısız olan işlerin aslında iki temel sorunu var. İlki çok sağlam ve sürükleyici başlayıp sona doğru hikayeyi örseleyip bu büyüyü bozanlar, ikincisi çok ağır başlayıp ileride bir şey vaat edecek olsa bile seyirciyi bıktırıp kapatma düğmesine bastıranlar.
İşte bizim dizimiz Fatma, ilk gruba giriyor. Yazım boyunca bolca esinlenmelerini sizinle paylaşacağım senarist ve yönetmen Özgür Özürme, aslında öyküsüne oldukça iyi başlıyor.
Hikayenin ana eksenine oturan temizlikçi Fatma kısa bir süre önce sempatisiyle gönülleri fetheden bir başka kahramana, Bir Başkadır’ın Meryem’ine fazlasıyla benzese de Burcu Biricik’in de üstün katkısıyla yalın ve hoş bir karakter.
Aslında yazarla konuşmalarında gördüğümüz şekilde zeki ve hazırcevap olmasına karşın saf ve dikkat çekmeyen bir karakter gibi görünen Fatma, işte bu görünmezliğinin de etkisiyle hayırsız eşi Zafer Yılmaz’ı ararken kazara bir seri katile dönüşüyor. İlk kurbanı Şevket’i öldürdükten sonra da macera başlıyor.
-Şahsiyet’in Agah Bey’ine selam olsun: Fatma, başta “yanlışlıkla” ve biraz da “zorunlu” girdiği seri katillik serüveninde başta çok iyi gidiyor, seyirciyi merak ettiriyor. Ancak giderek bir adalet savaşçısına dönüşerek Şahsiyet dizisinin Agah Beyoğlu karakteriyle benzeşmeye başlıyor.
Hatta Uğur Yücel’in canlandırdığı yazarın aralarda vurgulu girizgahlarıyla da bu esinlenme hiç de gözden kaçacak gibi değil.
-Kafası karışık hikaye: Aslında Fatma’nın, 1994 yapımı John Waters filmi Serial Mom’da Kathleen Turner’ın canlandırdığı seri katil anne gibi tesadüfi başlayan seri katillik macerası bu haliyle son derece özgünken senarist farklı bir yola sapıyor. İşte bu noktadan itibaren de hikayemiz yavaş yavaş savrulmaya başlıyor.
Her ne kadar senarist Önürme, Fatma’ya bir misyon katmaya ve karakter dönüşümü yaşatmaya uğraşsa da Mahsun Kırmızıgül’ün ilk dönem filmlerindeki gibi biraz oradan biraz buradan çabası her şeyi karmakarışık ediyor.
-Köy ve çocukluk travmalarıyla yaşatılan karışıklık: Fatma’nın çocukluğuna flash backlerle inerek psikolojisi bozuk, travmalar yaşamış, o sebepten bunlara karışmış bir karakter olduğunun altı çiziliyor.
İşin içine taciz, tecavüz, sorunlu evlilik, zihinsel engelli çocuk katıldığında baştaki kara mizah havası kırılıyor. Böylece Fatma’nın çok iyi başlayan öyküsü önce psikolojik dramaya, sonra ana akım kanallarındaki ağdalı dramalara dönüşmeye başlıyor.
-Ortaya karışık bir hikaye: İşte burada da aslında Şahsiyet gibi “Bu cinayetler işlendi. Ama aslında sebep şu şu ve buydu denilmeye uğraşılıyor.
Aslında Fatma’nın tesadüfi başlayan seri katillik macerası az evvel örnek verdiğim Serial Mom’daki gibi kara mizah öğeleriyle harmanlansa, öykü Fargo veya Get Shorty gibi hafif gülümseten bir suç draması havasında kalsa tadından yenmeyecek ama olmuyor, olamıyor. İşte bizim yerli yapımların temel sorunu da zaten bu.
Fatma saf ve kimsenin gözüne görünmeyen biri imajı çizse de soğukkanlı bir seri katil mi, Meryem’e benzer tatlı ve enteresan bir karakter mi, yoksa travmalar yaşamış, intikam peşinde tehlikeli bir kadın mı senarist bir türlü karar veremiyor. Kahramanımız bu nevi bir çoklu kişilik bozukluğuyla boğuşurken seyircinin dikkati dağılmaya başlıyor.
İlginç ve merak uyandıracak şekilde başlayan dizi, hikayeye katkısı bulunmayan kimi yan hikayelerle de bölünüyor. Söz gelimi Fatma’nın temizliğe gittiği, yazarın kızı ve torununun evinde yaşananlar, Fatma’nın uzayıp giden tır yolculuğu gibi detaylarla da anlaşılmaz manevralar yapılıyor.
-Kurgu içinde kurgu kararsızlığı: Yine hikayenin bir başka sıkıntısı da Uğur Yücel’in canlandırdığı yazar karakterinin de Fatma diye bir kitap yazması, devamlı kitabından alıntılar yapması gibi ayrıntılar.
Senarist Fatma’nın hikayesinin yazar tarafından kaleme alınmış bir kurgu, yani hikaye içinde hikaye olabileceği havası veriyor. Ancak tam da bu yönde, cesur bir karar verip “Aslında her şey romandı” seçimini yapamayıp sözde bir gizem yarattığı için bu durum da havada asılı kalıyor.
-Mantık hataları diz boyu: Bu arada dizide neyse deyip geçemeyeceğimiz tonla mantık hatası da var. Şunlar gibi:
-Tren istasyonundaki kurbanını raylara iten Fatma’nın kamerada sadece sırttan görüntüsünün olması.
-Fatma’nın temizliğe gittiği evdeki beş yaşındaki çocuğun bu görüntüden Fatma’yı tanıması.
-Fatma’nın benzinlik önündeki polis arabasında otururken onca polisin gözü önünde bir anda kaybolması.
-Fatma’nın koskoca emniyette tuvalete gidiyorum deyip terasa çıkması, polislerin de oraya gelmemesi.
-Fatma’nın süper kahraman gibi Burhan Öcal’ın canlandırdığı Ekber’i adeta paralaması, onlarca yakın korumasından hiçbirinin gelmemesi.
-Ekber’in ofisinde Fatma ile konuşan kızın birden sır oluvermesi.
-Ekber cinayetinde kullanılan sopada ve Fatma’nın elini sürdüğü hiçbir şeyden parmak izi bulunamaması.
-Ekber’in hiç bilmediği birinden gelen uyuşturucuyu kullanması.
-Fatma polis tarafından fellik fellik aranmasına karşın telefonunun sinyallerinin hiç izlenememesi.
-Otobüs yolculuğundaki Kadriye’nin sırf üzerinde Fatma’nın kimliği var diye parmak izi alınmadan Fatma Yılmaz’ın kızkardeşine teşhis ettirilmeye çalışması.
-Aynı karakoldaki polislerin hem kayıp, hem cinayet, hem hırsızlık her vakaya bakmaları.
-Fatma’nın kızkardeşinin Bayram’ın, arabasına gireceğini ilginç bir şekilde tahmin edip polise önceden ihbarda bulunması.
-Dizi boyunca “köy” olduğu belirtilen yerleşim merkezinde pazar kurulması, Fatma eşini ihbar ettiğinde jandarma yerine polisin gelmesi.
-Polisin ne zaman ihbar yapılsa suçun işlendiği saniyede olay yerinde bitivermesi, görevini yapacağı sırada ise ortada görünmemesi.
-Dizi boyunca Bayram’ın kendi üzerine kayıtlı olduğunu belirttiği tabancanın peşinde gezdikten sonra silahın Zafer’in üzerine kayıtlı olduğunun söylenmesi.
-Fatma’nın hiç gitmediği hukuk bürosunda yanıcı maddelerin yerini eliyle koymuş gibi bulması, alev alev yanan binadan Daenerys Targaryen gibi sağ salim çıkması.
-Uzayan mantıksız sahneler ve sorunlu final: Hikaye, Fatma’nın köyüne yaptığı yolculuk sonrasında kocası Zafer Yılmaz’ın karşısına çıkması, karakter dönüşümünü tamamlaması, artık susmayacağını belirtmesi ve kocasına kurduğu tuzakla öyküye beşinci bölümde kısa bir nefes aldırır gibi oluyor.
Altıncı bölümde Fatma’nın hukuk firmasına yaptığı ziyaret ve orayı yakması, sonrasında yakayı ele vermesi, emniyette ortadan kaybolmasıyla saçımızı başımızı yoluyoruz. Hele ki kızkardeşiyle yüzleşme sahnesindeki ağdalı diyaloglar içimizi kıyıyor.
-Burcu Biricik ışıltısı: Bütün bu senaryo karmaşasını ve mantıksızlıklar silsilesini bir tarafa koyarsak dizinin çok iyi bir oyuncu kadrosu olduğunun altını da çizmem lazım.
Dizinin ilk saniyesinden sonuna kadar sürükleyip götüren Burcu Biricik’in Türkiye’nin son dönemdeki en iyi aktrislerinden olduğu tartışılmaz bir gerçek.
-Diğer iyi oyuncular: Her ne kadar senaristin kararsızlığı sebebiyle yazar karakterinin hikayenin belkemiği olup olmadığını anlayamasak da Uğur Yücel’in usta oyunculuğu dizinin artılarından.
Yine mafya babası Bayram rolünde Mustafa Yılmaz Ak ve sağ kolu Yusuf rolünde Çağdaş Onur Öztürk mükemmel bir oyunculuk sergiliyor. Komşu kadın Kadriye rolündeki Gülçin Kültür Şahin ise doğal oyunculuğuyla herkesten bildiğiniz rol çalıyor ve her sahnesinde ayrı parlıyor.
-Keşke böyle olmasaydı: Netice itibarıyla Fatma, şans eseri bir şekilde seri katile dönüşen sıradan bir temizlikçinin öyküsü gibi enteresan bir malzemeye sahip olmasına karşın aile ve çocukluk travmaları, çocuk gelin sorunu, otistik çocuklar ve ailelerinin problemleri, toplumsal eşitsizlik gibi sayısız konuyu masaya yatırma sevdasıyla bir yere varamıyor.
Yine aynı şekilde kara mizah mı psikolojik gerilim mi yoksa hikaye içinde hikaye yaratan yarı fantastik bir öykü mü kuracağına karar veremeyen senaristin işini garantiye almak için Şahsiyet, Bir Başkadır gibi yapımlardan esinlenmeleri pişmiş aşa su katıyor.
Mantık hatalarının diz boyu olması ve köy dramasına dönen son sahnesiyle de iyi ve sürükleyici başlayan dizi çok kötü bir şekilde sona eriyor.
Öyle ki Burcu Biricik’in çabası ve oyuncuların başarılı performansları bile ölüyü diriltmeye yetmiyor. Böylece ülkemizde bolca gördüğümüz iyi başlayıp kötü biten öykülere bir yenisi daha eklenmiş oluyor.
Yorum Yapılmamış: "Fatma: İyi başlayıp berbat biten bir serüven"