Game of Thrones: Savaşın acı yüzü

Burcu B. Bilgin

(Uyarı: Dizinin 6. sezon 7. bölümünü izlemiş olanlar okumalıdır)

Game of Thrones’un geçen sezonda Jon Snow’un bıçaklanmasıyla biten finalinden sonra merakla beklenen 6. sezonu sona yaklaşıyor. Dizinin 6. sezonu, aksiyondan çok taşların yerine oturtulduğu, mesajların altının çizildiği ve karakter dönüşümlerinin öne çıktığı bir sezon oldu.

Bu çizgideki bir bölüm de ”Broken Man” isimli 7. bölümdü. Sezonun başından bu yana en yoğun şekilde mesajlarla dolu olan bu bölümde ”savaşın kaybettirdikleri” işlendi. Peki bu bölümde neler anlatıldı ve  dizinin son 3 bölümünde neler beklemeliyiz?

-The Hound (Sandor Clegane): İki dünyada nefret edilesi rahmetli Kral Joffrey Baratheon’un yakın koruması olan ve bizzat onun tarafından ”Tazı-The Hound” ismiyle çağrılan Sandor Clegane’in dönüşü herhalde pek sürpriz olmadı. Birkaç yazı önce bahsettiğim gibi Arya, House of Black and White’da onu istemeyerek ölüme terk ettiğini açıklayınca kısa zamanda geri dönebileceğini anlamıştık. Beklenen de oldu ve bu hafta The Hound geri döndü.

Kanaat önderleri olan bir rahibin oluşturduğu komünde çalışan ve bol bol baltayla odun kıran The Hound, kendisini ölümden kurtaran rahiple hiçbir insanla olmadığı kadar iyi bir iletişim kurmuştu. Bir sohbetlerinde rahibe, ”Sen benim neler yaptığımı bilmiyorsun. Eğer tanrılar gerçek olsaydı beni neden cezalandırmadı?” diye soran Sandor, ondan ”Cezalandırdılar” yanıtını aldı. Ancak rahip ve bütün komünün Brotherhood Without Banners tarafından öldürülmesiyle bir kez daha gördük ki Game of Thrones evreninde ceza ve ödül sistemi hiç de rahibin düşündüğü gibi değil. İyiye ödül, kötüye ceza yok.

Başarılı bir senaryo, kahramanlarının karakter dönüşümüyle ölçülür. Game of Thrones da bu konuda rüştünü ispata doğru gidiyor. Başta tam bir canavar olan Sandor, önce Sansa’yı kurtararak ilk adımı atmıştı. Lannisterlar adına kan dökmeyi bırakarak ikinci büyük adımı atan Sandor, ödül olarak ailesine götürdüğü Arya Stark’ı onlara teslim edemeyince artık karşılığında para olmamasına rağmen küçük kızı öldürmedi. Hatta ona karşı dostluk besledi. Brienne’in başına taş vurarak uçurumun kenarına atttığı ve Arya’nın da ölüme terk ettiği Sandor, hayatını borçlu olduğu rahip ve topluluğunun katledilmesinin ardından baltasını yeniden eline aldı. Ama artık kötülük adına değil adaleti sağlamak için…

 

The Hound

 

-Braavos: The Hound demişken çok uzaklaşmadan yoldaşı Arya Stark’ın cephesine gidelim. Kaç haftadır içimizi geren ”No one”, ”A man”, ”A girl” ile başlayan cümlelerden kurtulduğumuza mı sevinelim, nihayet ”gerçek kendini bulup” yeniden Stark olmaya karar veren Arya’nın başına gelenlere mi üzülelim bilemiyorum. Jaquen H’ghar’ın yancısı hatun tarafından bıçaklanan Arya, tam Westeros’a dönmek üzereyken kötü kaderiyle yine yüzleşti. Taht savaşı yüzünden çocukluğunu, umutlarını, sevincini, hatta gözlerini yitiren, hayatı yollarda geçen gözü pek Arya’nın öleceğini zannetmiyorum. Ama ona kim elini uzatacak onu göreceğiz.

 

Arya Stark bıçaklandı

 

-Kuzey: Kuzeyde rüzgarlar poyrazdan esiyor. Jon Snow ve kardeşi Sansa Stark’ın Ramsay Bolton’a karşı ordu kurma görüşmeleri pek de parlak gitmiyor. Stark kardeşler neredeyse Yabaniler’den bile veto yemek üzereyken, Tormund Reis’in, ”O bizim için öldü. Şimdi de sıra bizde” salvosuyla kurtuldu. Yabaniler’in en karakterlisinin ise dev Wun-Wun olduğunu gördük. Duruşu yeter.

İkinci durakları olan Mormont hanesinde 10 yaşındaki Lady Lyanna ile görüşen ikili sert kayaya çarptı. Ortadoğu ve Balkanlar’ın en hazırcevap veledinin, ”Burada Stark göremiyorum. Biriniz Snow, diğeriniz Bolton değil misiniz?” ayarını alan Stark kardeşler, Davos Seaworth’ün müthiş konuşması olmasa yarı yolda kalıyordu. Bu sezon ağırlığı giderek artan Davos Seaworth, Stannis Baratheon uğruna oğlunu kaybetmiş, karşılığını onun tarafından parmakları kesilerek görmüştü. ”Bu savaş artık yaşayanlar ve ölüler arasında” cümlesiyle Mormontlardan 62 adamı alan Davos, gerçek bir strateji adamı.

Bundan sonraki duraklarında bir veto daha yiyen Stark kardeşler, henüz beklediklerini alamasalar da Sansa’da bu hırs ve inat varken o günler de uzak görünmüyor. Jon Snow ise konuşmaya başladı mı dili tutuluyor, işi zor…

 

Jon Sansa Stark

 

-Riverrun: Jaime Lannister, elini kaybettiğinden beri Game of Thrones aleminin en itilmiş, kakılmış ve kaybeden karakteri. Önce elini, sonra arkadaş/aşk çizgisinde gidip geldiği Brienne’i, arkasından onu baba olarak bağrına basan kızı Myrcella’yı kaybeden Jaime, şimdi de karizmayı bitirdi.  Bunak High Sparrow’un peşine takılan oğlu Tommen tarafından sürgüne yollanan ve Riverrun’a gönderilerek kaleyi Brynden ”Blackfish” Tully’den alması istenen Jaime, Walder Frey’nin zeka seviyesi düşük iki adamını dize getirse de Blackfish’ten hayatının ayarını yedi. ”Kızkardeşime verdiğin söz için mi buradasın? Ama Arya ile Sansa’yı göremiyorum” diyerek ilk tokadı yiyen Jaime, görüşmede başarı sağlayamadığı gibi, ”Seni birebir görüp tartmak istemiştim. Ama hayal kırıklığına uğradım” sözleriyle uğurlandı. Ben hala bir Lannister hamlesi bekliyorum bu sezonda bakalım ne zaman?

 

Jaime Lannister

 

-King’s Landing: High Sparrow’un denetimindeki King’s Landing’de sevimsiz ihtiyar bu hafta çok özlü sözler etse de yine sinir bozucuydu. Kraliçe Margaery’nin, ”Fakirleri sever gibi görünürdüm ama aslında iğrenirdim” sözleri üzerine, ”Fakirler bizi iğrendirir. Çünkü onlar biziz, bizim yansımalarımız. Bizim elbiselerimiz olmadan nasıl görüneceğimizi, parfümlerimiz olmadan nasıl kokacağımızı gösterirler” diyen adamcağız iyi bir noktaya parmak bassa da doğuştan itici.

”Cinsel ilişki kadınlar için arzu gerektirmez, sabır gerektirir” gibi bizim Diyanet’in müstesna görüşlerine yakın fikirler ortaya atan Sparrow efendi, allem etti kallem etti Game of Thrones tarihinin en karizmatik karakteri Olenna’yı evine gönderdi. Bu sahnede gördük ki Margaery de eskisi gibi değil ve yaşadığı korkunç deneyim cesaretini yok etmiş. Olenna Tyrell, Highgarden’a dönerken ise hırsını Cersei’den çıkardı. Cersei’ye, ”Senin aptallığın yüzünden buradayız. Tek tesellim varsa senin şu durumda olmandır” diyen Dikenlerin Kraliçesi, gider ayak taşı gediğine koydu. Ben bu cephede Margaery’nin sağ gösterip sol vurmasını bekliyorum.

 

Olenna Cersei

 

-Theon-Yara Greyjoy: Yetenekli aktör Alfie Allen, Theon Greyjoy rolünde harikalar yaratmaya devam ediyor. Ablası Yara Greyjoy ile genelev sahnesindeki diyalogları, bu bölümün en özel anlarıydı. Erkeklere değil kadınlara ilgisi olduğunu da gördüğümüz Yara’nın, ”Sen bir Demirdoğumlu’sun Theon. Biliyorum ki kötü yıllar geçirdin. Ama seni kuyruğunu kıstırmış bir köpek gibi görmekten yoruldum. Benim gerçek Theon’a ihtiyacım var. Onu benim için bulabilir misin? Eğer bulamazsan bileklerini kes ve rahat et” sözleri de noktayı koydu. Theon ona ”eski Theon” olacağının sözünü verdi ve iki kardeş Essos’a gidip ejderhaların kraliçesi Daenerys ile buluşmaya karar verdiler. Gemiler onlarda, kraliçe ve adamları da gemi arıyor. Yolları açık olsun.

Netice itibarıyla ”Broken Man” isimli bölüm bize Taht Oyunları uğruna verilen savaşın insanlara neler kaybettirdiğini, hayatları nasıl mahvettiğini birer birer  gösterdi. Davos’un parmaklarını ve oğlunu, Arya ve Sansa’nın çocukluğunu, umutlarını, ailesini, Jon Snow’un hayatını, Theon’un erkekliğini ve cesaretini, Cersei’nin gururunu, Jaime Lannister’ın sağ elini ve onurunu, Margaery’nin kendine güvenini alıp götüren savaş, yakın zamanda ölülerin de savaş alanına inecek olmasıyla daha büyük felaketleri getirecek. Ölüleri alt edip iki kıtada bir gün barış şarkıları söylense bile kaybedilenler asla geri gelmeyecek, sonunda kazanılan taht bile olsa… Her savaşta olduğu gibi…

Yorum Yapılmamış: "Game of Thrones: Savaşın acı yüzü"

    Yorum yap

    E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.