Burcu Bilgin
Aslına bakarsanız, sezonun ilk ”duvara toslamasını” David O. Russell’ın, en sevdiğim iki oyuncu Jennifer Lawrence ve Bradley Cooper ile yaptığı üçüncü filmde yaşadım. İki ünlü yıldızın Hollywood devi Robert de Niro ile başrolü paylaştığı ”Joy”, uzun süredir okuduğum yazılarda Lawrence’a ikinci Oscar yolunu açacak film olarak lanse ediliyordu. Ancak izleyince, filmin baş karakteri Joy’un (Türkçe karşılığıyla Neşe), sadece ismiyle filme neşe kattığı ortaya çıktı.
David O. Russell, 57 yaşında bir yönetmen ve senaryo yazarı. Ancak Hollywood’da sivrilmesini, ”Umut Işığım-Silver Linings Playbook” filmiyle yaşadı. Matthew Quick’in 2008 tarihli ”The Silver Linings Playbook” adlı romanını senaryolaştıran Russell, son derece duygulu, arı duru, izleyiciyi her haliyle fetheden bu öyküde de Lawrence-Cooper-De Niro üçlüsüyle çalıştı. ”Joy” filminde Jennifer Lawrence’ın babasını canlandıran Robert de Niro, bu kez Bradley Cooper’ın canlandırdığı ruhsal sorunları olan, takıntılı tarih öğretmeninin babasıydı. Daha sonra ”Düzenbaz-American Hustle” filminde yine Cooper ile Lawrence’ı buluşturan David O. Russell, bu filmle Oscar tarihine geçeceği yorumları yapılsa da 10 dalda altın heykelciğe aday gösterilen bu yapım törenden ”eli boş” döndü.
Yönetmenin üçüncü atışından 12’den vurmayı hedeflediği ”Joy”, tamamen David O. Russell’ın kaleme aldığı orijinal bir senaryo. Yönetmen koltuğunda da Russell’ın oturduğu filmde, Jennifer Lawrence, Bradley Cooper, Robert de Niro, Edgar Ramirez, Isabella Rossellini ve Diane Ladd rol alıyor. Film, o henüz küçük yaştayken annesi ve babası ayrılan, ilerleyen yıllarda uçak bileti satıcılığı yapan, ancak en büyük hayali ”kendi icatlarının” patentini alıp markalaştırmak olan 2 çocuk annesi Joy Mangano’nun hikayesini anlatıyor.
-Fikir iyi olsa da…-
Hikaye, 1970’lerde Joy’un (Jennifer Lawrence) çocukluğuna geri dönüşle başlıyor. Bu geri dönüşte, Joy Mangano’nun anne ve babasının nasıl ayrıldığı, bu boşanma sonrasında annesinin (Diane Ladd) nasıl kendini televizyon seyretmeye verip sadece sabun köpüğü dizilerde kendini bulduğu, Joy’un daha küçükken icat ettiği köpek tasmasını markalaştırma arzusu işleniyor.
Buradan 1989 yılına flash forward yapan filmde, baş kahramanımız Joy, bu kez 2 çocuk annesi ve boşanmış, ancak eski eşiyle dostane ilişkiler içinde görülüyor. Eastern Airlines için bilet satıcılığı yapan Joy, bir yandan da icadı üzerinde çalışıyor. Bir gün babasının ikinci eşi olan İtalyan zengin dul Trudy’nin teknesindeyken elindeki şarap bardağını düşüren Joy, paspası temizlemeye çalışırken paspasın üzerindeki cam kırıklarından biri elini kesiyor. Bunun üzerine, eve gidip ”kendinden çekilir açılır” paspas eskizleri üzerinde çalışıyor ve büyük bir icatta bulunuyor. Daha sonra bunun patentini alıp markalaştırmaya çalışan Joy’un macerası burada başlıyor.
Henüz internet yaygınlaşmadığından, televizyonda alışveriş fikrinin ortaya atılıp büyük ilgi gördüğü 1990’ların başında icadını buradan satma fikrini hayata geçirmeye çalışan Joy’un hikayesi işlenirken nedense öyküde büyük kopukluklar ve eksiklikler göze çarpıyor. Paspasın icadı, patentinin alınması, nasıl hazırlandığı, satışına nasıl başlandığı gibi aslında çok iyi bir düşünce iken senaryoda bu çok iyi işlenemediği gibi, öyküye çok katkısı olmayan flash back geçişleri sırasında seyirci filmden kopuyor.
-Bradley Cooper mucizesi
”Umut Işığım” filmiyle ”En İyi Kadın Oyuncu” dalında Oscar kazanarak Akademi tarihinde bu daldaki ”ikinci en genç oyuncu” unvanını kazanan Jennifer Lawrence, nedense rolün içine giremiyor. Senaryodaki cansızlık ve filmin genel havasındaki tuhaf ruhsuzluk yüzünden Joy Mangano gibi iyi yaratılmış, ama işlenememiş kadın kahraman da böylece heba olup gidiyor.
Sinema efsanesi Robert de Niro, bugüne kadar sayısız kez canlandırdığı ”baba” rolünde, karakterin fazla derinlikli olmaması sebebiyle ilginç bir şekilde göz doldurmuyor.
Sürekli televizyon izleyen anne rolü, enteresan bir şekilde senaryodaki en iyi işlenmiş ve özellikli karakter. Diane Ladd de rolünün hakkını veriyor. Bu arada, televizyon ve sabun köpüğü dizi bağımlılığının işlenmesi, genel havası sıkıcı olan filmin neredeyse çok az sayıdaki artısından biri…
Bradley Cooper ise televizyonda alışveriş kanalı sahibi Neil Walker rolünde adeta döktürüyor. Bu rolün hakkını veren Cooper’ın canlandırdığı Neil Walker’ın filmin 50. dakikasından sonra çıkması ise büyük bir hüsran. Joy-Neil işbirliği, biraz daha işlense, hatta işin içine ”aşk” öğesi katılsa filmin birkaç adım daha ileri gideceği aşikar.
Netice itibarıyla ”Joy”, ”bitse de gitsek” türünde bir film olmuş. Ortanın üzerinde bir konusu ve çok iyi oyuncuları olan David O. Russell, nedense üçüncü atışında ”karavanaya” isabet etmiş. Filmin en vurucu sahnesinde Joy’un tüfekle ateş ettiğini düşünürsek ironik değil mi?
Yorum Yapılmamış: "Joy: Neşesi sadece isminde"