Burcu B. Bilgin
(8/10)
Emin Alper’in kamera arkasına geçtiği Kız Kardeşler, Berlin Film Festivali’nde gösterileceği duyurulduğundan beri merak uyandırmıştı.
38. İstanbul Film Festivali’nde 5 ödüle kavuşan film, aylar sonra nihayet vizyona girdi.
Fransa adına Oscar için yarışan Mustang gibi anlaşılmaz, temasız bir “balonun” ardından filmlerimiz uluslarası festivallerde gösterilse dahi temkinli yaklaşıyorum.
Ancak Kız Kardeşler, bu yöndeki endişelerimi boşa çıkaran, doyurucu bir film oldu.
Kız Kardeşler, Anadolu’nun neresinde olduğu belli olmayan, Twin Peaks’e ya da Stephen King’in Sis’indekine benzer gizemli bir köyde geçiyor.
Halkın Orta Anadolu şivesiyle konuştuğu, ancak doğudaki gibi kışın yolları kapanan, sanki çıkışı bile olmayan bu tekinsiz köyde olayların merkezinde Çehov öykülerinden fırlamış gibi görünen bir baba ve üç kızı var.
Kızlarını kasabadaki evlere “besleme” olarak veren Şevket (Müfit Kayacan), bunu da besleme olan kardeşlerine imrenen ölmüş karısının vasiyetiyle yapıyor.
Kızların büyüğü Reyhan (Cemre Ebuzziya), köyden çıkarak doktor olan ve böylece köyün en büyük dayanağı haline gelen Necati (Kubilay Tunçer) ve eşi Neriman’ın evinde yıllarca oğullarına bakmış.
Ancak bu tecrübesi kötü noktalanıp bir de kucağında bebeğiyle köye dönünce sıra diğer kardeşi Nurhan’a (Ece Yüksel) geliyor.
Hayata ve cinselliğe karşı daha rahat bir bakışı olan ablasının aksine Nurhan, sık sık baş kaldıran huzursuz biri. Öyle ki dik başlılığı sorun olunca kendini yeniden baba evinde buluyor.
Sürekli öksüren-filmin final sekansına doğru neden hasta olduğunu öğrendiğimiz-Havva, mineral eksikliğinin etkisiyle doktor Necati’nin köydeki evinin duvarlarını kemiriyor.
Metaforik olarak doktorun evinden “beslenen” Nurhan, sık sık sorun çıkarmasıyla evin en karmaşık karakteri.
Şehirde hamile kalınca köyün aklı evvel çobanı Veysel (Kayhan Açıkgöz) ile evlendirilen ablasını ahlaki açıdan sorgulayan Nurhan’ın “penis korkusu” öyle üst düzeyde ki bakıcısı olduğu küçük Özgür’den bile rahatsız olmuş.
Reyhan ile konuşmalarından anlıyoruz ki bu yüzden Necatiler’in evindeki hayatının sonu gelmiş.
Ablasıysa bu konuda çok rahat olduğu gibi kardeşine cinsellik dersi verecek kadar kendini yetkin hissediyor.
Bu sahnenin sonunda kardeşler yayık ayranı yaparken yönetmen ilginç bir metafora başvuruyor ve yayığı dev bir penis gibi göstererek cinsel ilişki anına gönderme yapıyor.
Bu sekansı oldukça ilginç bir sahne izliyor. Veysel, rakı masasında kayınpederi, köyün muhtarı (Hilmi Özçelik) ve doktor Necati ile tartışmasının ardından çimenlerde sızıyor.
Onu uyurken bulan Reyhan, adeta cinsel bir obje gibi faydalanarak eşiyle ilişkiye giriyor. Sesi çıkınca adamı kafasına vurup susturarak filmin en “kadın egemen” sahnesine imza atıyor.
Kardeşlerden ortancası ve en yumuşak başlısı Havva (Helin Kandemir) ise öykünün şefkatli anne figürü işlevini görüyor.
Bakıcılık yaptığı çocuğun ani ölümüyle eve dönen küçük kız, bir sahnede rüyasında ölen küçük Metin’i doğurduğunu anlatıyor. Havva, filmde anaç enerjinin sembolü vazifesini görüyor.
Aile içinde ve köyde horlanan, evlilik dışı doğan bebeğe babalık yapması için iç güveysi olarak alınan çoban Veysel ise öykünün en ilginç karakteri.
Rakı masasında aslında ailesini kasabaya götürme isteğiyle başladığı konuşma birden atışmaya dönüşüyor ve Veysel karşısında üç önemli güç figürünü buluyor.
Köyü yöneten muhtar, eğitimli ve varlıklı doktor Necati ve veli nimeti olan kayınpederine bağırıp çağıran Veysel, üstüne üstlük bebekle ilgili köyün dilinde dolaşan dedikoduyu dillendirince kelimenin tam anlamıyla “eşek sudan gelene kadar” dövülüyor.
Veysel’in içinde olduğu kimi sahneler de köyü “esrarengiz kılan” ayrıntıları barındırıyor.
Gaipten gelen sesler, esrarengiz mezar, tuhaf biçimde çöken maden ve görmesek de sıkça meydana gelip anlatılan “çoban cinayetleri” ile Emin Alper filme şiddet ve gizem yüklü bir başka boyut katıyor. Ancak biraz havada kalan bu ilginç boyutun biraz daha işlenmesini beklerdim.
İroni yüklü diyaloglarla bezeli filmde “Akrebe güven olmaz. Ölüsü bile sokar adamı” diyen babayı doğrularcasına Veysel’in yol açtığı tatsız bir gelişme ile finale yaklaşılıyor.
Filmin ikinci yarısında kışın bastırmasıyla yollar kapanıyor ve köyün “içinden çıkılmazlığı” daha geniş bir boyut kazanıyor.
Hava soğudukça da ailenin hayatını kökünden değiştiren olumsuz gelişmeler ortaya çıkıyor.
Kasabadan dönmesi beklenen, babacan tavırlar takınmasına ve sürekli doğrudan yana görünmesine rağmen iki yüzlü bir karakter olan doktor Necati bütün bekleyişlere karşın bir türlü “Godot gibi” gel(e)miyor.
Gözünü yola dikerek doktoru bekleyen kızlarına “Kimse övmediği için ben kendimi övüyorum” diyen Şevket, ısrarla ve inatla her şeyin düzeleceğinden dem vuruyor.
Sonunda her şey babanın kızlarına söylediği bir tekerleme oluyor ve onun deyişiyle “üç namkör kızın” hikayesine dönüşüyor.
Yer yer Nuri Bilge Ceylan filmlerini, bolca da Çehov öykülerini anımsatan Kız Kardeşler, feminist ve sosyal mesajlar verirken, yoksulluk, kırsalda aile hayatı, sınıfsal eşitsizlik ve bu topraklarda yaşayanların içinden çıkılamayan türlü sorunlarını işliyor.
Film, gizem, “görünmez şiddet”, dram ve komedi unsurlarını da bir potada eritiyor.
Yönetmen ve senarist Emin Alper’in başarılı bir “deneysel çalışması” olan filmin festivalde en iyi kadın oyuncu ödülünü beraber kazanan kız kardeşleri çok başarılı.
Ancak bence Veysel rolündeki Kayhan Açıkgöz, üstün performansıyla hepsinden öte devleşiyor.
Baba rolündeki Müfit Kayacan duru oyunculuğu ve başarılı İç Anadolu şivesiyle öne çıkıyor. Çimenlerde taklalar atan köyün delisi Hatice rolündeki Başak Kıvılcım Ertanoğlu ise kısa rolüne karşın hafızaya kazınıyor.
Filmin ana ve tek mekanı köyü tüm kasveti ve içinden çıkılamazlığıyla sunan görüntü yönetmeni Emre Erkmen ise büyük alkışı hak ediyor.
Netice itibarıyla Kız Kardeşler, mesajını başarıyla veren, birkaç türü aynı potada eriterek deneysel ve alışılmadık bir örnek sunan, oyuncuları işini fazlasıyla yaptığı, ülke sineması adına bir şeyler yapmaya uğraşmış ve bunu becermiş bir film. İzlenmesini tavsiye ederim.
1 Yorum: "Kız Kardeşler: Orda bir köy var uzakta"
Zeynep İpek 21 Eylül 2019 (14:52)
Vay beee…