Burcu B. Bilgin
Kendinizi hiç son derece gerçeklerden beslenen bir hikaye izlerken aynı zamanda masal aleminde gibi hissettiniz mi? Açıkçası bu filmi seyredene kadar ben böyle bir duyguya hiç kapılmamıştım. Sözünü ettiğim film, son dönemde isminden çok söz edilen, hatta Variety’nin ”Sadece iyi değil muhteşem” diye tanımladığı La La Land ya da Türkiye’de vizyona girdiği ismiyle Aşıklar Şehri. Türkçe ismini hiç beğenmediğim için La La Land diye bahsetmeye devam edeceğim.
Başrolünü Ryan Gosling ile Emma Stone’un üstlendiği La La Land, bazı sinema eleştirmenlerine göre 2016 yılının en iyi filmi. Sinema perdesinde birkaç türü birden aynı potada eriten romantik müzikalin 5 üzerinden 5 yıldız almadığı eleştirmen yok gibi. Benim de yıldız sayımın 5 olduğunu belirttikten sonra anlatmaya başlayayım.
2015 yılında belki de en çok konuştuğumuz film olan Whiplash’e de imza atan yönetmen Damien Chazelle’in imzasını taşıyan La La Land, birbiriyle tesadüfen yolları kesişen iki gencin masalsı bir aşka dönüşen ilişkilerini ve hayattaki ideallerinin peşinde koşarken kazandıklarını/kaybettiklerini anlatıyor.
Sebastian (Ryan Gosling) caza gönül vermiş, klasik caz dışındaki müzik türlerini sevememesine rağmen geçim mücadelesi nedeniyle gece kulüplerinde piyanosuyla Noel şarkıları seslendirmekten partilerde pop müzik çalmaya kadar pek çok istemediği şeyi yapmak zorunda kalan bir müzisyen. Mia (Emma Stone) ise küçük bir kafede kasiyerlik yapan, ancak en büyük hayali istediği gibi bir filmde rol almak olan yetenekli bir oyuncu adayı.
-Müzikal büyülü gerçekçilik-
Beklemedikleri şekilde ”aynı yolda yürümeye başladıktan sonra” müzikal bir masalın içinde yaşamaya başlayan Mia ve Sebastian’ın aşkları farklı bir sinema diliyle anlatılıyor.
Bir kere konusu o yıllarda geçmemesine karşın ilginç bir şekilde Sebastian ve Mia’yı sık sık siyah beyaz ayakkabılar, bele oturan nostaljik elbiseler, eskinin takım elbiseleri gibi 1950’li yılların Hollywood müzikallerindeki gibi kıyafetlerle görüyoruz.
Aynı zamanda indie rock yapan bir müzik topluluğunda şarkı söyleyen ve başarılı bir piyanist olan Ryan Gosling, hem seslendirdiği şarkılar, hem de piyano performanslarıyla filmi adeta kanatlandırıyor. Özellikle filmin Sebastian tarafından piyanoyla çalınan tema müziği ile ”City of Stars” adlı parça izleyenlerin tüylerini diken diken etmeye yetiyor.
Emma Stone da daha önce de Suç Çetesi ve Çılgın Aptal Aşk filmlerinde oynadığı rol arkadaşı Gosling’e dansları ve şarkılarıyla başarıyla eşlik ediyor. Özellikle yıldızların altındaki dans sahnesi ve teleskopla yıldızlara bakmaya gittikleri gözlemevinde ayaklarının yerden kesildiği sahnede sinemada büyülü gerçekçilik akımının izleri seyirciyi içine alıp sürüklüyor.
-Sürprizli son-
Düş ile gerçeğin sık sık iç içe geçtiği film, bir o kadar da ideallerinin peşinden koşan gençlerin çektiği sıkıntıları anlatırken gerçekliğin en dibine vuruyor.
Bu zorlu yolda aşklarını korumaya çalışırken gözden çıkarmak zorunda kaldıklarıyla yüzleşen Sebastian ve Mia’nın aşk öyküsü, filmin sonlarına doğru yönetmen ve senarist Chazelle’in şaşırtmacalarıyla iyice farklı bir yön çiziyor. Casablanca filmine ”gizli montajla” üstü kapalı gönderme yapılan final sekansı ise gerçekten büyük bir deha ürünü. Ancak öyle bir an geliyor ki ”keşke” diyorsunuz, daha fazla ipucu vermeyeyim.
Görüntü yönetmeni Linus Sandgren’i ise sanırım ayrıca kutlamak gerekiyor. Renklerin kullanımları, sahnelerdeki büyülü havanın yakalanması, en başta da eski Hollywood müzikali havası verilmesi için çok iş düşen Sandgren, işinin ustası olduğunu bu filmle gösteriyor. Sandgren, film boyunca renkler ile müziği adeta dans ettiriyor.
Filmde Gosling ile Stone dışındaki oyuncuların ağırlıklı bir rol üstlenmediği görülürken, birkaç sahnede Whiplash filminin sert hocası J.K Simmons, gece kulübü sahibi Bill olarak karşımıza çıkıyor.
Sinema eğer anın büyüsü ise La La Land de içine alıp çıkmamacasına insanı esir eden bir film. Bugüne değin izlediğim filmler içinde ”en iyiler” arasına yerleşmeyi hak eden La La Land, ”Bu iş böyle yapılır” dedirtiyor. Geçmişe, gerçek aşklara özlem duyanlar, sinemaya ve o eşsiz büyüsüne aşık olanlar mutlaka izlesin.
6 Yorumlar: "La La Land: Seyirciyi esir alan modern masal"
Dilek SAMSUN 4 Ocak 2017 (02:04)
2016nın en iyi filmi diye tanımlandıysa iddialıdır açıkçası şu an merak ettim sizin yazınızdan sonra özellikle Casablanka’ya gönderme yapılan kısmı 🙂 Türkçe adını ben de beğenmedim kalsaymış ya La La Land diye 🙂
sinekaf 5 Ocak 2017 (23:08)
Orası en sürprizli kısım. O nedenle yorum yapmayayım, siz izleyin
Munevver Karabacak 4 Ocak 2017 (12:14)
Burcu Bilgin öneriyorsa mutlaka izleyeceğim. Teşekkurler sinekafe.
sinekaf 5 Ocak 2017 (23:08)
Biz teşekkür ederiz
zeliha gürel 7 Ocak 2017 (18:35)
Burcucuğum, yazını okuduktan hemen sonra filme gittim. Ilk karesinden sonuna değin hiç nefes almadan izledim. Tadı damağımda kaldı. Canım arkadaşım eline, yüregıne sağlık.
sinekaf 11 Ocak 2017 (14:08)
Sitemiz küçük bir tadilat geçirdi. O nedenle yeni cevaplayabiliyorum. Gerçekten 2016 yılının filmi ve tahminimce Altın Küre’den sonra diğer ödül törenlerine de damgasını vuracak.