Burcu B. Bilgin
(8.0/10)
Netflix’in yerli polisiye dizisi Mezarlık, bundan iki sene önce ilk sezonuyla ekrana gelmiş ve büyük bir beğeniyle karşılanmıştı.
Dizinin ikinci sezonunu izleyip sizler için değerlendirdim:
Çok sayıda ses getiren sinema filmi ve dizinin yaratıcısı Abdullah Oğuz’un imzasını taşıyan Mezarlık’ın senaryosunu Özden Uçar, Onur Böber ve Evren Oğuz kaleme aldı.
Dizinin başrolünde Birce Atalay, Olgu Toker, Hakan Meriçliler, Şahsuvar Aktaş, Baran Güler ve Arbil Tabur’dan oluşan kadro yer alıyor.
İlk sezonu dört bölüm olan dizi, bu kez her vakayı ikişer bölümde işlemek suretiyle sekiz kısım halinde seyirciyle buluşuyor. Ayrıca 1.5 saat olan bölüm süreleri de ortalama 50’şer dakikaya indirilmiş.
Diziye ismini veren “mezarlık”, çözülemeyen vakaların yer aldığı karanlık bir arşiv odası ve burada Başkomiser Önem Özülkü’nün (Birce Atalay) yönetiminde görev yapan Özel Suçlar Birimi, tam anlamıyla Emniyet teşkilatının “ötekilerinden” oluşuyor.
Emekliliğe merdiven dayamış ve yıllarca “mezarlıkta” tek başına çalışan polis memuru Hasan Duru (Şehsuvar Aktaş), eski biriminde sorun çıkardığı için babası Emniyet Müdür Yardımcısı Haluk Ata’nın (Hakan Meriçliler) buraya sürdürdüğü delişmen oğlu Serdar (Olgu Toker) ve işini iyi yapsa da oldukça çenesi düşük olay yeri inceleme görevlisi Berk (Baran Güler) ekibin geri kalanı.
Şifre kırma, ağlara sızma gibi konularda geçen sezon ekibe yardım eden Sofia’nın (Berna Öztürk) yerini ise yeni sezonda Komiser Yardımcısı Selin (Arbil Tabur) almış.
Dizi, Başkomiser Önem ve Haluk Ata’nın lüks bir villada düzenlenen özel bir davete katıldığı sekansla başlıyor. “Dilsiz Şeytan” isimli bu iki bölümde zengin ailenin kutlaması, evlerinde çalışan görevlinin hamile kızının ölü bulunmasıyla Özel Suçlar Birimi’nin alanına giriyor.
Kadın cinayetlerinin merceğe alındığı bu bölümlerde 29 Mayıs 2018 tarihinde Ankara’da bir holdingin sahibi ve onun arkadaşı ile görüştükten sonra binadan atılarak öldürülen, akabinde tecavüze uğradığı da anlaşılan Şule Çet cinayetine de gönderme yapılıyor.
Bölümde işlenen vakanın işaret ettiği isimlerin fazlaca bariz olmasının yanı sıra, Başkomiser Önem’in bazı diyalogları ve sondaki konuşması fazlaca didaktik ve mesaj odaklı kaçıyor.
Dizinin Bella Donna isimli üç ve dördüncü bölümlerinde ise bir hastanede hayatını kaybeden hasta yüzünden yakınlarının doktorlara saldırması, sonrasında ise bu doktorlardan birinin odasında ölü bulunmasıyla gelişen olaylar ele alınıyor.
İkinci sezonun en zayıf halkası sayılabilecek bu bölümlerde doktora şiddet, sahte diplomayla hekimlik, şifacılık adı altında hastaların sırtından para kazanma gibi temalar işlense de tamamına odaklanma sebebiyle konu dağınık ilerliyor.
Yine bu bölümlerde önemli bir hataya imza atılıyor. Komiser Serdar, sorgu sırasında annesinin kronik ağrıları sebebiyle gittikleri doktorun etkili bir ağrı kesici reçete ettiğini anlatıyor.
Annesinin ilacı önerilen dozun üzerinde alması sebebiyle doktoru suçlu ilan eden Serdar, annesinin yaptığı hatanın faturasını doktora keserek, “Bu ilacı yazan doktorun hiç mi suçu yok?” diyor.
Ancak ülkemizdeki sağlık sisteminde yeşil reçeteli ağrı kesiciler için ancak uzman hekim tarafından düzenlenmiş, en az üç doktordan oluşan heyetin onayladığı rapor gerekiyor. Bu raporların ise üç veya altı ay içinde yenilenmesi de zorunlu.
Ayrıca hasta, rapor olsa da elindeki ilaç bittikçe doktor tarafından yeniden görülerek reçete yazdırmak durumunda ve ilacı dozunun üzerinde kullanıp bitirirse belirtilen tarihe kadar yeni bir kutu ilaç alması da imkansız.
Bu durumda geriye sadece ilacı illegal yolla edinmesi ihtimali kalıyor ve bundan da doktorlar sorumlu değil elbette ve doktorların töhmet altında bırakılması da yanlış.
Bu bölümlerin sonunda ortaya çıkan katilin, hastayı kötü niyetleri doğrultusunda kullandığı görülüyor ki benzeri bir öyküyü daha önce Law and Order dizisinin bir bölümünde de izlemiştik.
Dizinin ilk yarısının ardından temposu da iyice yükseliyor. Hayırsız Ada isimli beş ve altıncı bölümler, bir hayvan hakları savunucusunun gizemli ölümünün aydınlatılmasını konu alıyor.
Bu iki bölüm, ünlü Fransız yazar Jean Christophe Grange romanlarını aratmayan bir olay örgüsüyle ve başından sonuna kadar yüksek dozda bir gerilimle ilerliyor.
Ormanda bulunan cesetler, mezbahada işlenen kanlı cinayetler gibi yerli polisiyelerde pek de aşina olmadığımız görüntüler de barındıran Hayırsız Ada, İskandinav polisiyelerinden esintileri ekrana taşıyor. Ayrıca orman ve çevresindeki arazi, av kulübeleri gibi mekanlar da bu vurguyu artırıyor.
Polis memuru Hasan Duru, Komiser Serdar’a Osmanlı döneminde sokak köpeklerinin toplatılarak terk edildiği Hayırsız Ada’da hayvanların açlıktan “birbirini yediğini” anlatıyor.
Bu sırada çok vurucu bir söz ediyor: “Bu dünya da bir ada, Hayırsız Ada. Bizi buraya birbirimizi yememiz için attılar”
Bu bölümde köpek dövüşleri, yasadışı bahisler, sokak hayvanlarının toplatılması sorunu gibi konular başarıyla işlenirken, çok iyi bir ters köşeyle katil beklenmedik biri çıkıyor.
Dizide geçen sezonda da gündeme getirilen Seher Duru cinayeti, Nostos Algos isimli son iki bölümde Özel Suçlar Birimi’nin merceğine giriyor.
Sezon içerisine serpiştirilen ipuçlarının ışığında bu cinayet, son iki bölümde aydınlatılıyor. Soruşturmanın her aşaması titizlikle ele alınıp sonuca gidilirken, izleyiciyi hüzünlendiren dramatik bir finalle ikinci sezon sona eriyor.
İkinci sezonda ilkine kıyasla polis ekibindeki karakterlerin hikayedeki yerleri ve birbiriyle ilişkileri daha oturmuş görünüyor.
İlk öykünün fazla mesaj kaygıları taşımasına ve ikincisinin kopuk ilerlemesine karşın dizi, Hayırsız Ada isimli kısımla zirve yapıyor. Bu noktadan sonra da hız kesmeden başarılı bir vaka çözümlemesi ile sezona finaline ulaşıyor.
Mekan seçimlerinin özellikle beş ve altıncı bölümlerde yabancı benzerlerini aratmadığı sezonda zaman zaman didaktik kaçsa da kadın cinayetleri, hayvan hakları ihlalleri, doktora şiddet gibi toplumu ilgilendiren konulara el atılıyor.
Oyunculuklara gelecek olursak geçen sezon Başkomiser Önem Özülkü üzerine kurulu senaryo, bu sezon çok daha eşit ağırlıklı ilerliyor ve Önem’in senaryodaki yeri ve etkinliği biraz daraltılmış görünüyor.
Bu durum, Birce Akalay’ın hikayedeki rolüne de yansımış görünüyor. Dolayısıyla bu sezon kendimizi Başkomiser’den ziyade Olgu Toker’in canlandırdığı Serdar ve obsesif olay yeri görevlisi Berk’ten söz ederken buluyoruz.
Olgu Toker, öfke patlamaları yaşayan, Emniyet’te etkin bir rolü olan ve annesinin ölümünden sorumlu tuttuğu babası Haluk ile sorunları olan, sorgulamalarda meşhur “kötü polis” rolünü kimseye bırakmayan Komiser Serdar rolünde çıtayı ilk sezondakinden çok yukarılara taşıyor. Zaten bu karakterin de Önem’den daha fazla öyküsü var gibi.
Yine ayaklı kütüphane veya hızlı bir arama motoru gibi türlü bilgiyle dolu, bunları da paylaşmayı çok seven, fazla konuşan, obsesif ve detayları çözmekte titiz Berk rolündeki Baran Güler rolünün hakkını fazlasıyla veriyor.
Ekibe yeni katılan Selin rolündeki Arbil Tabur rolüne ısınmış görünürken, kızının katilini arayan acılı polis babayı canlandıran Şehsuvar Aktaş da ilk sezondaki başarısını yineliyor.
Hakan Meriçliler, yer aldığı sahnelerde ustalığını gözler önüne sererken, senaryo içindeki yeri belki biraz daha artırılmalı.
Sonuç itibarıyla Mezarlık, ikinci sezonunda yerli polisiye adına umut ışığı olabilecek çizgisiyle ekran macerasındaki yerini sağlamlaştırmışa benziyor.
Özellikle bazı bölümleriyle yurt dışındaki benzerlerinden geride kalmayan diziyi herkese tavsiye ediyorum. Yeni sezonlarını izlemek dileğiyle.
2 Yorumlar: "Mezarlık: Bu dünya bir Hayırsız Ada"
Bahriye 14 Mart 2025 (16:17)
Severek izledim…
Hasgül Gökhan Taşbaş 16 Mart 2025 (15:07)
Teşekkürler