Burcu B. Bilgin
Bazen ben de Nuri Bilge Ceylan gibi üzülüyorum ”yalnız ve güzel bir ülkem” için… Esasen ”Mustang” filmini izledikten sonra bu üzüntüm biraz daha derinleşti. İlk defa şöyle Oscar amcaya yaklaştık, Türkiye’nin ve kadınlarının sorunlarını işleyen, bizim dilimizde, bizim elimizde çekilmiş bir film var, Fransa adına yarışsa bile bize ait diye sevinebilecekken kazın ayağı maalesef hiç de öyle değil. Çünkü bu film içine ”akla gelen her türlü malzeme” atılmış, beceriksizce pişirilmiş tatsız tutsuz bir yemek gibi…
Fransa adına Oscar için yarışan 37 yaşındaki yönetmen Deniz Gamze Ergüven’in ilk uzun metrajlı filmi ”Mustang”… Hikayemiz, bir yaz günü denize formalarıyla atlayarak erkek arkadaşlarıyla oyun oynayan 5 genç kızın, komşuları tarafından ailelerine şikayet edilmeleriyle başlıyor.
Güneş Nezihe Şensoy, Doğa Zeynep Doğuşlu, Elit İşcan, Tuğba Sunguroğlu ve İlayda Akdoğan tarafından canlandırılan öksüz ve yetim kızlar, sorumluluklarını üstlenen amcaları ve babaanneleri tarafından eve kapatılıyor. Sonrasında korkunç bir baskıya maruz kalan kızlara yerlere kadar entariler giydirmek, evin çevresini demir parmaklıklarla örmek, duvarları yükseltmek gibi radikal önlemler alınırken, her birine sık sık ”iyi ev kadını olma”, ”yemek yapma”, ”kocaya itaat” gibi dersler veriliyor.
-Rapunzellerin şatosunda sorun var
Aileleri neticede çareyi küçük yaştaki kızları ilk isteyen kısmetlerle evlendirmekte buluyor. Filmin ilerleyen dakikalarında, bekaret kontrolü, Türkiye’nin politik yapısından kaynaklanan ve giderek artan mahalle baskısı, fiziksel ve manevi şiddet, küçük yaşta evlendirilme gibi cümle alem sorunlar bu 5 kızı buluyor.
Eh ”Bütün bunlarda ne var, bunlar bizim ülkemizin sorunları” diyebilirsiniz. Ben de diyorum. Ama iyi anlatılması şartıyla… Çünkü bu önemli sorunlar, böyle işlenmeyecek kadar ciddiler ve bu toplumun kanayan yaraları. Senaryoyu kaleme alan Deniz Gamze Ergüven-Alice Winocour ikilisi ise filmin öyküsünü derli toplu anlatmak yerine, dağınık biçimde öbek öbek seyircinin üzerine atıyor. Kim neden böyle yapıyor, hangi karakter neyin peşinde, konu nereden nereye geldi anlamak mümkün değil. Sonuçta da film kopuk kopuk anlatımlarla lastiği patlamış kamyon gibi yol almaya çalışıyor.
Senaryoda 5 kız, babaanne ve amcaları ve öykünün diğer tüm kahramanları dahil olmak üzere hiçbir karakterin kişisel özellikleri net olarak vurgulanmıyor. Sanki her biri içleri boş, bilim kurgu filmlerindeki robotlar gibi öykünün içinde edilgen olarak yer alıyorlar. 5 kızdan sadece Lale biraz daha içi doldurulmuş bir karakter. Lale’nin bağımsızlığı sevdiği, kadın rollerini reddedip araba kullanmak, maç izlemek istemesi biraz olsun işleniyor. Diğer karakterler ise ”tanımlanamaz cisimler” halinde ve tutarsızlıklar göstererek varlıklarını sürdürüyor. Rapunzel’in şatosunu andıran bu ortamda kötüler de salt kötü. Babaanne ve amca, Erol Taş ve Aliye Rona gibi her saniye hangi kötülüğü yapsak diye fırsat kolluyorlar. Karakterden çok ”ucu sivriltilmiş” birer tip havasındalar film boyunca…
-İlk kez görenler için belki… –
Aşırı didaktik dil kullanımı da filmin bir başka sorunu. Özellikle Avrupa seyircisinin ilginç bulması için çekildiği izlenimini veren kız isteme, düğün gibi sahnelerde de yapaylık mevcut. Düğünde Hozatlı Ahmet Yurt Dede’nin ”Eşrefoğlu Al Haberi” türküsünün çalınması da bir başka enteresan seçim. Türk izleyicinin aklına ailenin Alevi olduğu gelse de bunu da öykü içinde vurgulayacak başka herhangi bir detay yok.
”Mustang”, uygulanan çekim tekniği ile özellikle oluşturulmuş masalsı bir havada başlıyorsa da ilerleyen dakikalarında kötü çekilmiş bir Anadolu belgeselini ve yer yer kolajlanmış acemi skeçleri andırıyor. Mahsun Kırmızıgül’ün ”New York’ta Beş Minare”, ”Güneşi Gördüm” filmlerinde gördüğümüz, ”her toplumsal konuyu bir filme tıkıştırma” alışkanlığı bu filmde de mevcut. Ama ”Mustang” filmini izledikten sonra ben Kırmızıgül’e haksızlık ettiğimizi düşündüm. Hiç olmazsa o filmlerde karakterlerin derinliği, olayların bir sıralaması vardı.
Neticede Türkiye’de toplum baskısı, kadın sorunları, bekaret, küçük gelinler gibi konuları işleyen sayısız değerli film varken bu konuda anlatımı bozuk, konuları dağınık işleyen, karakterlerinin içi boş, sinema dili didaktik olan ”Mustang” filmi ilk tercihimiz olmaktan uzak.
Ancak, bu film, Türkiye’de özellikle küçük çevrenin gerçeklerini ve sorunlarını bilmeyen, bu konuları belki de ilk kez bu filmde görecek olan yabancı seyirciye elbette ki ilginç ve farklı gelebilir. Böyle olduğu da açık ki, ”En İyi Yabancı Film” dalında Oscar ödülü için yarışıyor. Bu konuda çok daha iyi örnekleri yıllardır izleyen bizlerin açısından ise ne yazık ki kral çıplak…
NOT: Zaten bu yıl ”En İyi Yabancı Film” dalında ”Son of Saul-Saul’un Oğlu” filmi favori gösteriliyor ve Oscar alacağına kesin gözle bakılıyor… İyi ki de öyle oluyor.
2 Yorumlar: "Mustang: Ayağı kırık at Oscar koşusunda"
Banu Tozluyurt 1 Şubat 2016 (14:01)
Burcu hislerime tercüman olmuşsun
sinekaf 3 Şubat 2016 (01:36)
Banucuğum uzun süredir bu kadar kötü bir kurgu görmemiştim. Romanda olsa 3. sayfada atarız. Yorumun için çok teşekkür ederim. Sevgiler