Burcu B. Bilgin
Sinemanın babaları Lumiere kardeşlerden bu yana Avrupa ve dünya sinemasına sayısız katkıda bulunan Fransa, çoğu sinema akımının da beşiği konumunda bulunuyor.
Eski ve yeni örneklerini izlemeyi sevdiğimiz Fransız filmlerinden 10’unu sizler için seçtim:
1-400 Darbe/Les Quatre Cents Coups (François Truffaut): Yönetmenin ilk filmi olmasına karşın başyapıt mertebesine ulaşmış olan 400 Darbe, ismini aldığı Fransız terimi gibi “okul kırmak” ile başlayıp inanılmaz noktalara gelen bir ilk gençlik macerası.
Fransa’da “Yeni Dalga” akımının kurucularından olan ve kendisi de evlilik dışı ilişki sonucu doğan yönetmen Truffaut, alter egosu olarak gördüğü baş kahramanı Antoine’a ve onu canlandıran dev Fransız aktör Jean-Pierre Léaud’a filmlerinde sıkça yer verdi.
1959 yapımı filmde, Léaud’a Claire Maurier, Albert Rémy, Guy Decomble ve Jean Constantin eşlik ediyor. Filmin senaryosunu Truffaut, Marcel Moussy ile birlikte yazdı.
Filmin konusuna gelecek olursak; bütün sınıf yaramazlık olsun diye bir resmi elden ele vererek karalamaktadır. Ancak tam sıra ondayken 12 yaşındaki Antoine öğretmene yakalanır. Bu olayla başlayan silsile, çığ gibi büyüyerek Antoine’ın başına dert olur. Olaylar, sonunda onu ve ailesini hiç beklemedikleri bir noktaya taşır.
Fransa’daki mevcut toplumsal düzen, sosyal yapı ve eğitim sistemini masaya yatıran film, sadece yönetmenini ve başrol oyuncusunu sinemaya kazandırmakla kalmayıp bir öncül olarak çok sayıda yapıma ilham kaynağı oldu.
2-Claire’in Dizi/Le Genou de Claire (Eric Rohmer): Savaş sonrası yeni dalga akımının babalarından olan Rohmer, Cahiers du Cinéma dergisinin editörüyken, belki eleştirmen olarak başkalarının filmlerini beğenmediğinden olsa gerek kendi filmlerini çekmeye karar verdi.
Kafası karışık kahramanları, sade sinema dili, “bir şey olmuyormuş” gibi gösterip aslında izleyiciye çok şey yaşatan filmleriyle Rohmer, sinema sanatına damgasını vurdu.
Kariyeri boyunca 22 filme imza atan yönetmenin en ilgi çekici çalışmalarından biri olan Claire’in Dizi ise muhteşem Annecy Gölü kıyısında geçiyor.
Rohmer’in ikinci renkli filmi niteliğini de taşıyan 1970 yapımı film, inanılmaz bir uluslararası başarıya sahip oldu. Altın Küre için yarıştı, Fransa’da “Yılın Filmi” seçildi. San Sebastian dahil pek çok festivalden ödülle dönen yapım, 29 Haziran ile 29 Temmuz arasında yaşanan olayları anlatıyor.
Yönetmenin “Ahlak Hikayeleri” adlı altı filmlik serisinden olan yapım, Jérôme isimli evlenme arefesindeki diplomatın tatil yaparken eski bir arkadaşını görmesini ve ardından onun ev sahibeliğini yapan Madame Walter ve kızlarıyla tanışmasının ardından yaşananları işliyor.
Diplomatın, özellikle ailenin üyelerinden birinin “dizlerine” karşı geliştirdiği ilginç ilgi de filme adını verdiği gibi esprili olayları da beraberinde getiriyor.
3-Yersiz Yurtsuz/Sans Toit Ni Loi (Agnes Varda): Asıl ismi Ariette Varda olan ve “yeni dalga akımının büyükannesi” diye anılan Varda, kariyerine fotoğrafçı olarak başladı.
Eşi ünlü yönetmen Jacques Demy’nin de katkılarıyla sinema sanatına yönelen Varda, kariyeri boyunca feminizm temasını da sıklıkla içeren çok sayıda film çekti, belgesellere imza attı.
Yönetmenin, belki de en çok ilgi gören ve başyapıt mertebesine ulaşmış 985 tarihli filmi Yersiz Yurtsuz, Varda’nın filmografisinde özel bir yere sahip.
“Sınırsız özgürlük” düşüncesiyle yerleşik hayatı bırakıp Güney Fransa boyunca dolaşarak kamp yapan Mona’nın yaşadıklarını anlatan bu dramatik film, her karesiyle sinema sanatının yüz aklarından.
Sondan başlayıp geriye dönüşlerle hikayenin çatısını oluşturan Varda’nın baş kahramanı Mona’nın dramatik ve hazin macerası, onunla yolu kesişenlerin ağzından seyirciyle paylaşılıyor.
Kamp yaptığı mezarlıktan kovulan, porno film teklifi alan, patates eken ve buna benzer sayısız macera yaşayan Mona’nın öyküsü, nitelikli film severlerin izlemesi gereken bir yapım. Filmde Mona’yı Sandrine Bonnaire canlandırıyor.
4-Reinette ve Mirabelle’in Dört Macerası/Quatre Aventures de Reinette et Mirabelle (Eric Rohmer): Yine Rohmer’in imzasını taşıyan 1987 yapımı film, yönetmenin ileriki dönem çalışmalarından.
Ünlü rejisörün dört mevsim gibi sinema perdesine getirdiği dört başarılı hikaye, tesadüfen yolu kesişen Reinette ve Mirabelle adlı iki kız arkadaşın hikayesini konu alıyor.
Mirabelle (Jessica Forde) adlı genç bir kızın, kırsalda bisikletinin bozulmasıyla tanıştığı, bir çiftlikte yaşayan Reinette (Joëlle Miquel) ile gelişen dostluğunu anlatan bu yapım, aslında günlük hayatta olabilecek bir dizi yaşanmışlığı sinema perdesine aktarıyor.
Pastoral görüntülerle başlayıp Parizyen mekanlara taşınan film, sinematografik açıdan da izleyiciye keyifli bir seyirlik sunuyor.
5-Mouchette (Robert Bresson): Biraz önce anlattığım Yersiz Yurtsuz filminin protagonisti Mona’ya kızkardeşi sayılabilecek ölçüde kaderi benzeyen Mouchette’in hikayesi de ibretlik.
Filmlerinde erdem, masumiyet, suç, ölüm, toplumsal çürümüşlük gibi temaları işleyen Robert Bresson’un yapıtları arasında en büyük ilgiyi hiç kuşkusuz Mouchette çekti.
1967 tarihli bu kült film, tuhaf ve baskıcı bir kasabada yaşayan, ağır hasta annesi ile yeni doğmuş kardeşinin bakımını üstlenen, okulda ve gündelik hayatında sürekli zorbalığa uğrayan 14 yaşındaki Mouchette’in hikayesini konu alıyor.
Sefalet ve acımasızlığın ortasında hemen hiçbir çıkar yolu bulunmayan Mouchette’in yolu, bir gün kaçak bir avcı ile kesişince işler iyice karışıyor.
Coğrafyanın ve içinde doğduğumuz toplumun kader olduğunu gözler önüne seren bu ilgi çekici filmde Mouchette’i, Nadine Nortier canlandırıyor.
Kolektif kötülüğün sonuçlarının nerelere kadar uzanabileceğini anlatan yapımın sadece final sahnesi bile sayısız kez makale ve incelemeye konu oldu.
6-Herkes İş Başına/À l’abordage (Guillame Brac): Fransız Sineması’nın yeni dönem başarılı yönetmenlerinden Brac’ın en ilgi çekici yapımlarından biri olan Herkes İş Başına, hayat enerjisi ve umut aşılayan bir çalışma.
Paris doğumlu 44 yaşındaki yönetmen, sıcak, sade, gösterişsiz, ancak etki eden filmleriyle son yıllarda gitgide isminden daha da bahsettiriyor.
Film, Paris’te sıcak bir yaz akşamında tanışıp güzel vakit geçirdiği Alma’yı unutamayan, sonrasında kızın ardına düşen Felix’in macerasını anlatıyor. Felix, en yakın arkadaşını da alarak kilometrelerce ötedeki bir tatil mekanına doğru yola çıkıyor.
Yol arkadaşları ise hiç beklemedikleri, hatta fazla anlaşamadıkları sürpriz biri oluyor. Üç kafadar, kendilerini bu hiç bilmedikleri mekanda beklemedikleri bir serüvenin ortasında buluveriyor. Bu başarılı yapım, kendini iyi hissetmek isteyenler için birebir.
7-Sulardan Kurtarılan Boudu/Boudu sauvé des eaux (Jean Renoir): Dünyaca ünlü empresyonist ressam Pierre-Auguste Renoir’ın oğlu olan Jean Renoir, Fransa’nın ünlü “Ressamlar Tepesi” Montmartre’da dünyaya geldi.
Sesin sinemaya girmesiyle daha da başarılı yapıtlara imza atan Renoir’ın belki de ilk baş yapıtı ise 1932 yapımı Sulardan Kurtarılan Boudu oldu.
Tam bir vodvil olan bu siyah beyaz yapım, ileriki yıllarda restore edilip iyileştirilerek sinema sanatına yeniden kazandırıldı. Konusu “aylaklığa övgü’ olarak nitelendirilebilecek film, birbirinden tuhaf ve mizahi olaylar çerçevesinde bir burjuva eleştirisi.
Chaplin’in “Küçük Serseri/Little Tramp” karakterine benzeyen, ancak pek de onun gibi sempatik olmayan Boudu, boş beleş yaşadığı bir gün kendini Paris’te Seine Nehri’nin serin sularına bırakınca talihi değişiyor.
Kendisini kurtaran zengin adamın evine kapağı atan, ancak garip davranışlarıyla bir taraftan çam üstüne çam deviren Boudu, yaşadığı birbirinden absürt olaylarla bu iki yüzlü burjuva yaşam tarzını yerle bir ediyor.
Film, 2005 yılında yeniden sinemaya uyarlandıysa da aynı etkiyi yaratmadı.
8-Ev Hali/Domicile Conjugal (François Truffaut): Truffaut’nun ünlü kahramanı Antoine’ın yaşamının 12 yaşından sonra nerelere gittiğini merak edenler için cevap işte bu filmde yatıyor.
1970 yapımı bu filmde, kabına sığmaz Antoine’ı, Christin adlı genç, güzel ve varlıklı bir kadınla evlenmiş, işleri iyi gitmeyen bir çiçekçi olarak buluyoruz.
Ancak evinin önünde çiçekçilik yapan Antoine’ın sıradan bir şekilde devam eden hayatı, yeni gelişmeler ve genç adamın yeni bir ortamla tanışmasıyla beraber değişiyor.
Böylece 12 yaşındaki delişmen karakterinin pek de değişmediğini gösteren Antoine, her şeyi yıkıp yeniden yapmaktaki ustalığını sergilerken bir dizi eğlenceli olaya imza atıyor.
Bu keyifli komedide Antoine’ı bir kez daha Jean-Pierre Léaud, eşi Christin’i ise Claude Jade canlandırıyor.
9-Cleo, Beşten Yediye/Cléo de 5 à 7 (Agnes Varda): Varda’nın en başarılı filmleri arasında kabul edilen 1962 Fransa-İtalya ortak yapımı film, başrolündeki Corinne Marchand’ın performansıyla taçlanıyor.
Fransız şarkıcı Cleo’nun yaptırdığı bir sağlık taramasının sonucunu beklerken sokaklarda geçirdiği iki saatin gerçek zamanlı öyküsünü konu alan film, 13 episoddan oluşuyor.
Tarot bakılan açılış sekansının haricinde tamamı siyah beyaz olarak çekilen film, insanoğlunun umutsuzluk ve çaresizlik ile karşılaştığında yaşadıklarının aynası gibi.
Varoluş ve ölüm temalarını sorgulayan bu başarılı filmde, yer yer de Varda’nın belgeselcilik özelliğini konuşturduğu başarılı sokak çekimlerinden oluşan sahnelere imza atılıyor.
Yeni dalga ile varoluşçuluğu buluşturan bu başarılı film, Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye için yarıştı.
10-Kız Arkadaşımın Erkek Arkadaşı/L’ami de Mon Amie (Eric Rohmer): Filmlerine belirsiz sonlar yazmayı ve konuları genellikle ortada bırakmayı seven Rohmer, bu kez kendi çizgisinin biraz dışına çıkıyor.
Hoş bir romantik komedi havasındaki bu film, Paris manzaralarının da katkısıyla güzel vakit geçirmek isteyenler için biçilmiş kaftan.
1987 yapımı film, bir çok diğer Rohmer yapımında olduğu gibi tesadüfen yolu kesişip birbirinin hayatının parçası olan iki kızın, Blanche ve Lea’nın başından geçenleri anlatıyor.
İçine kapanık belediye memuru Blanche’ın sakin ama hareketsiz yaşantısı, özgür Lea’nın yakın çevresine girmesiyle karmaşıklaşıyor, bir taraftan da renkleniyor.
Sonrasında ise filmin isminden de anlaşılacağı cinsten aşk üçgenleri, dörtgenleri, hatta beşgenleri yaşanıyor.
2 Yorumlar: "Ne izleyelim diyenler için 10 Fransız filmi"
Atilla Akay 29 Kasım 2021 (16:38)
Mersi..
Nisani Koç 1 Aralık 2021 (16:24)
Sadece 3’ünü izlemişim, sağol