Burcu B. Bilgin
Yıllar boyunca unutulmayacak bir skandala sahne olan 89. Akademi Ödülleri töreni, aslında üç şeyle anılacak: Ödül karışıklığı skandalı, yeni yönetmenlerin yarışı ve ırkçılık/Trump politikaları karşısında oluşan rüzgar…
Aslında gece çok da neşeli ve sakin başlamıştı. Sunucu ve komedyen Jimmy Kimmel, Billy Crystal ve Elle DeGeneres ile beraber izlediğim en iyi Oscar takdimcilerindendi. Ben şahsen geçen yılki sunucu Chris Rock’ın sunumundan çok sıkılmıştım, resmen germişti beni.
Trump’a bir yığın espri ve dokundurmayla tabir-i caizse ”bol bol giydiren” Kimmel’ın, Trump’ın ”belalısı” Meryl Streep ile ilgili yaptığı espriler ise gecenin unutulmazlarıydı.
Bence en keyifli an ise Trump’a tweet attığında yaşandı. ”Hey Donald, uyandın mı? Meryl’in selamı var” diye yazdığında, evet ben de kendimizle karşılaştırıp aynı şeyi düşündüm. Trump’ın, bizim Ankara Belediye Başkanı gibi büyük harflerle tweet atmasıyla dalga geçmesi ise çok komikti.
Kimmel’ın Lion filminin başrol oyuncusu küçük Sunny’yi kollarından kaldırıp Aslan Kral filminin şarkısını söyletmesi, gökten yağan minik şeker torbaları, donutlar, tur otobüsündeki turistleri ”kostüm sergisi” diye Oscar gecesine getirip sürpriz yaşatması, hatta Oscar gecesindeki konuklara, özellikle yakın arkadaşı Matt Damon’a dokundurmalarla eğlendirmesi, tam bir Bob Hope ambiyansı yarattı. Seneye de sunmasını isterim ama ödül karışıklığı skandalı yüzünden istemeyebilir gibi geliyor.
-Teknik dallarda bölüşüm-
Ödüllere sırasıyla gelirsek, tam 14 dalda aday gösterilerek Oscar tarihinde Titanic ve All About Eve ile beraber bir ilki başaran La La Land’in özellikle teknik dallarda ”garip sonuçlarla” karşılaştığını düşünüyorum.
Mesela müzikal filmlerin her zaman Oscar’da başardığı üzere ”Ses Miksajı” dalında La La Land’in olması gereken ödül, Mel Gibson’ın Hacksaw Ridge filmine, ”Ses Kurgusu” dalında ise Arrival’a verildi. Yine ”Film Kurgusu” ödülü de La La Land’e verilmeliydi, bu da yapılmadı. Neyse ki, ”En İyi Görüntü Yönetimi” kategorisinde Linus Sandren’in hakkı teslim edildi.
Aday gösterildiği dalların yarısından fazlasında ödül alamayan La La Land ekibi, neyse ki ”En İyi Film Müziği” ve ”En İyi Şarkı” ödülleri kazandı.
Geçen yıl teknik dallarda neredeyse tüm ödülleri Mad Max: Fury Road filmine veren Akademi, bu yıl daha bir ”hakça bölüşüm” peşindeydi sanırım. Ancak ödüller bir türlü ”alması gerekenleri” bulmadı. ”En İyi Kostüm Tasarımı” ödülü de mutlaka kazanması gereken Jackie yerine Fantastik Canavarlar Nelerdir, Nerelerde Bulunurlar filmine verildi. Böylece, bu yapım Oscar kazanan ilk Harry Potter filmi oldu.
Yine En İyi Makyaj ve Saç Tasarımı, Star Trek Beyond’un hakkıydı, ancak Akademi bu dalda tercihini Suicide Squad filminden yana kullandı. Ekibin kendisi bile buna şaşırdı açıkçası…
-Trump aleyhtarı rüzgar İran filmine yaradı-
Akademi, son 2 yıldır üzerinde iyice yoğunlaşan ”ırkçı/ayrımcı” etiketinden kurtulmak ve Trump aleyhtarı rüzgara katkıda bulunmak için bu sene bazı tercihlerinde deyim yerindeyse ”Eurovision kafasıyla” hareket etti.
Asghar Farhadi gerçekten çok kıymetli bir sinema adamı, filmi The Salesman (Forushande) de gayet iyi bir film ama… Aması şu, bu seneki adaylar arasında bulunan, FIPRESCI ödüllü Alman filmi Toni Erdmann ile müthiş duygusal bir hikayeye imza atan İsveç yapımı A Man Called Ove’ye gerçekten yazık oldu.
Her ikisi de aslında The Salesman’in birer tık ilerisinde bulunan bu filmler, İran ile 6 diğer Müslüman ülkeye vize kısıntısı sebebiyle geceyi boykot eden Farhadi ile ekibine destek vermek ve Trump’a dersini öğretmek adına resmen harcandı. Farhadi’yi severiz, o ayrı, ancak Sezar’ın hakkı Sezar’a…
-Siyahlar Oscar sahnesinde-
Siyahların öykülerine dair filmlerin özellikle aday gösterildiğini düşündüğüm bu sene adaylar da bu çizgide belirlenmişti. Bu adaylar arasından Moonlight ile Mahershala Ali ve Fences ile Viola Davis’in ödül alması çok olağandı. İkisi de iyi oyuncular bu arada…
Davis’in ilk Oscar ödülünü kucakladığı bu gecede çok sevdiğim oyuncunun hayli dindar olduğunu da öğrenmiş olduk.
İki lafından biri ”Tanrı” ve ”kutsamak” olan ultra Hıristiyan Davis’in aksine, aslında Hıristiyan olarak doğan, ancak sonradan Müslümanlığı seçen Ali, ne Trump ne de İslam ülkelerine uyguladığı politikalarla ilgili mesaj verme yoluna gitmedi. Lakin Ali zaten mesajını ”Oscar alan ilk Müslüman oyuncu” unvanını kazanarak vermiş oldu.
Casey Affleck’in, ”oyunculuğu ondan öğrendim” dediği Denzel Washington, Emma Stone’un ise ”Oscar gediklisi” Meryl Streep karşısında aldıkları ödüllerin ise onlar için çok kıymetli olduğunu düşünüyorum.
-Moonlight senaryosu-
Bu sene yarışan filmler içinde senaryosu diğerlerinden farklı diyebileceğim yapım Moonlight idi. Boyhood gibi, ancak üç farklı oyuncu tarafından çocukluğu, ergenliği ve yetişkinliği canlandırılan eşcinsel siyah Chiron karakterinin yaşam öyküsünü tiyatro oyunundan uyarlayan Barry Jenkins ile hikayenin sahibi Tarell Alvin McCraney’nin iyi bir iş çıkardığını düşünüyorum.
Manchester by the Sea senaryosu ise geriye dönüşler ve şimdi arasında bir öykü oluşturması sebebiyle yine sağlam bir çalışmaydı. Lakin bu dalda La La Land de alsa şaşırtıcı olmazdı.
-Yeni yönetmenlerin savaşı-
Kimmel’ın da sürekli esprisini yaptığı üzere gecede daha çok yeni yönetmenler yarıştı.
Denzel Washington 2 Oscarlı ve sayısız ödüllü bir usta olmasına karşın bu üçüncü yönetmenliği. Arrival’ın 49 yaşındaki yönetmeni Denis Villeneuve, 16 film çalışmasıyla aslında Washington’dan yönetmenlik deneyimi çok daha fazla olan bir isim.
Manchester by the Sea filminin yönetmeni Kenneth Lonergan’ın bu üçüncü filmi. Moonlight filminin yönetmeni Barry Jenkins, bu yapımla ilk uzun metrajlı filmine imza attı.
”En İyi Yönetmen” ödülünü alan Damien Chazelle ise 32 yaşında ve ultra yetenekli bir isim. Oscar adayı Whiplash ve 2009 yılındaki bir çalışmasıyla beraber bu üçüncü uzun metrajlı filmi.
Mel Gibson’ın da 8 çalışması var ama artık neredeyse hayatımız boyunca tanıyormuşuz hissiyatındayım. Yine ”En İyi Yönetmen” dalında yarışmasalar da Lion filminin yönetmeni Garth Davis ilk, Hidden Figures’ın yönetmeni Theodore Melfi ikinci uzun metrajlı filmlerini çekti.
-Skandal, siyahlar yine sahnede ve kapanış…-
Sonuç olarak gecenin kapanışına ”En İyi Film” dalında Warren Beatty/Faye Dunaway ve Akademi’nin anlaşmalı olduğu PricewaterhouseCoopers kuruluşu görevlisinin el birliğiyle yaptığı yanlışlık damga vurdu ve iyi başlayan gece kötü bitti.
Esasen zaten Altın Küre’de ödüllerin çoğunu toplayan, BAFTA, Critic’s Choice, Director’s Guild, Producer’s Guild ve New York Film Critics ödüllerini silip süpüren, SAG hariç-o da zaten pek Oscar ile benzer tercihler yapmaz-diğer bütün törenlerden başarıyla ayrılan La La Land, Moonlight yerine Oscar’ı alması gereken filmdi.
Moonlight ise farklı bir senaryo yöntemiyle yazılmış olmasına karşın, eski müzikallere saygı duruşunda bulunan ve çok emek harcanmış La La Land’in birçok anlamda gerisinde kalan bir filmdi. Trump rüzgarı ve Akademi’nin ırkçılık/ayrımcılık konusunda günah çıkarma çabaları bu filme yaradı kısacası… Ama Eurovision kafasıyla ödül verilmesini doğru bulmuyorum, tekrarlayayım. Buna mukabil Nocturnal Animals’ı ”aday bile yapmayan” Akademi’den de çok şey beklememeli diye düşünüyorum.
Sonuç olarak aslında geçmiş yıllara nazaran biraz daha az iddialı filmlerin, daha yeni yönetmenlerin yarıştığı, Trump ve ırkçılık karşıtı mesajlarla güçlenmiş törenin sonu, Dunaway ile Beatty’nin meşhur Bonnie ve Clyde filminden kötü bitti. Jimmy Kimmel’ın deyimiyle Clyde tuttu, Bonnie’yi otobüsün altına attı. Ve bana kalırsa her şeyin altında da La La Land ile Akademi kaldı.
Yorum Yapılmamış: "Oscar'ın arkasından söylenmesi gerekenler"