Paris: Eyfel’in gölgesinde beş gün

M.Ö 3. yüzyıl…. Galyalı bir kabile, Sein ırmağının içinde bulunan iki adacıktan biri olan İle de la Cité’de bir şehir kurdu. Sonradan kente Romalılar tarafından Lutetia adı verildi.

Şehri iki kıtaya tahta köprüler bağlamaktaydı. Bu güzel şehir,  Milattan Sonra 1. yüzyıldan itibaren gelişmeye başladı. Artık Avrupa’nın en gözde yerlerinden biri oluyordu. 4. yüzyılda ise onun artık başka bir adı vardı: Paris…

Notre Dame Katedrali

İsmi tarih, sanat ve modayla yan yana anılan Paris tam bir turist cenneti. Terörün defalarca vurmasına karşın kum gibi turist kaynayan şehrin, 2015 ve 2016 yıllarındaki turist kayıplarının ardından şu an yine toparlandığı yetkililerce açıklandı. Benim de gözlemim bu…

Uzun süredir gitmek istediğim Paris’te 5 gün geçirdim. İşte, Paris’e gitmeyi düşünenler ve kent izlenimi okumayı sevenler için mini bir Paris rehberi:

Zafer Takı Paris

-Havaalanı gelirken iyi, giderken kötü: Ben uçuş için THY’yi tercih etmiştim, uçak Paris’in en büyük havaalanı olan Charles de Gaulle’e indi. (Pegasus uçuşları Orly’den gerçekleşiyor). Charles de Gaulle, kentin en kalabalık zamanlarından biri olan Pazar günü ulaşmama karşın gayet rahattı. Ama dönerken işkence THY bankosundan başladı.

THY yüzünden çok zaman yitirdiğim gibi pasaport kuyruğu ise ayrı bir sıkıntıydı ve kesinlikle ilerlemiyordu. Neticede 3 saat öncesinden gitmeme karşın uçağı zor yakaladım. Mutlaka ama mutlaka çok önceden havaalanında olun.

Champ Elysees

-Dil sorunu: Parisliler kesin 1 insan: Dünyanın birçok turistik ülkesinde kesinlikle İngilizce konuşamayan kişilere rastladım. Bu, Roma’da da Barcelona’da da başıma geldi. Kuzey ülkeleri, bilhassa da Hollanda ise İngilizce’yi ana dili gibi konuşanlarla doluydu, gelelim Paris’e…

Bu konuda bir şehir efsanesi var biliyorsunuz. Peki gerçekten de Fransızlar İngilizce bildikleri halde konuşmuyorlar mı? Açıkçası gözlemim şu, bilmezlikten gelmek değil bilmiyorlar.  İngilizceleri çok kısıtlı ya da hiç yok. Hatta hizmet sektöründe dahi… Çok büyük mağazalar dışında hep bu zorluk sizi bekliyor.

Eyfel

Restoranda su istemek için Google’dan Evian görselini göstermek zorunda kaldığım garson, Montmartre’ı önce telaffuz etmeme, sonra fotoğrafla göstermeme karşın zorla anlaştığım şoför, 3-5 kişi bir araya geldikten sonra güçlükle Louvre Müzesi’nin ana giriş noktasını tarif eden çalışanlarla rastlaştım. Yani iş tarzancaya kalıyor, gideceklere kolay gelsin.

Balenciaga

-Champ Elysees’de kafe ve alışveriş keyfi: Özellikle Paris’e gittiğiniz ilk gün Champ Elysees’ye gitmenizi öneririm. Kafeler, restoranlar ve alışveriş merkezlerinin olduğu, şiirlere, şarkılara konu bu güzel cadde, aynı zamanda Paris’in sembollerinden Zafer Takı’nı (Arc de Trimophe) arkasına alan hoş bir gezinti alanı.

Üzerindeki mağazalara gelince, genelde Türkiye’de de olan Zara, Mango gibi mağaza zincirlerinin dükkanları ya da büyük markalar var. Bu markaları ziyaretiniz boyunca zaten göreceksiniz. Yani tüm alışveriş heyecanınızın tamamını acele edip buraya harcamayın.

Champ Elysees

-Paris pahalı bir şehir mi?: Evet, açıkçası epey pahalı bir şehir. Ucuz kaçış noktaları bularak masrafları biraz daha kısmayı becerebilirsiniz. Zaten avro karşısında paramızın durumu belli olsa da Paris’in diğer Avrupa kentlerinden bir tık daha pahalı olduğunu söylemek mümkün.

Champ Elysees

-Modanın da başkenti: Dünyadaki üç moda başkentinden biri olan Paris’te bulunan Galerie LaFayette ve Printemps (ikisi de Opera bölgesinde) ise alışveriş tutkunlarını bekliyor. Satın almasanız bile göz zevkinize bayram ettirecek olan bu iki büyük merkez, bir arkadaşımın deyimiyle Paris’in moda müzeleri… En çok da Uzakdoğulu turist para harcıyor, onu da belirteyim.

Louis Vuitton

-Paris güvenli bir kent mi?: Dünyanın her ülkesinde olduğu gibi terör tehditi zaten hep mevcut. Buna karşın Paris polisi güvenliği öncelikli konu olarak görüyor ve ziyaretim sırasında gözümün önünde birkaç şüpheliyi üst aramasına tabi tuttu. Yine Louvre Müzesi, benim ziyaretimden birkaç saat önce boşaltılmış.

Yankesiciliğe gelince ona tanık olmadım ama özellikle metroda akşam saatlerinde dikkat etmem söylendi otelde ve bindiğim taksilerde… Yine de diğer Avrupa kentlerinden daha az güvenli bir yer değil, yani hali hazırda en azından…

Paris

-Peki ne yenir, ne içilir?: Bir kere benim gibi tatlı, pasta, çikolata meraklısı biriyseniz Paris gerçekten diyetinizi fena halde bozacak bir şehir. Champ Elysees’deki George V kafesinin krepi, bütün Paris’te yediklerimin en iyisiydi. Yine burada ve şehrin birçok yerinde görebileceğiniz Paul, ekmekleri, sandviçleri, kruvasanlarıyla hem uygun fiyatlı, hem de lezzetli bir fırın. Yanınıza da alabilirsiniz, bir kahve eşliğinde orada da yiyebilirsiniz.

Paris krep

Meşhur Fransız macaron ve şekerleme markası LaDuree’nin Champs Elysees şubesinde yemek seçenekleri de mevcut. Mutlaka uğrayın. Yine kentteki restoranlarda Fransız mutfağının lezzetlerini tadabilirsiniz. Seine nehri kenarında bira ya da şarap tavsiye ederim.

LaDuree

-Seine Nehri’nde tekne keyfi: Şehrin merkezini ikiye bölen Seine Nehri’nde gezinti yapan tekneler var. Norte Dame Katedrali, Orsay Müzesi, Sorbonne Üniversitesi ve daha birçok tarihi binayı gezi boyunca görebilirsiniz. Paris’te yaşayan gazeteci arkadaşım Murat Ünlü’nün rehberliğinde ben de tekne turu yaptım. Tura katılmanızı mutlaka tavsiye ederim.

Paris 1er

-O demir yığını yani Eyfel: Fransız Devrimi’nin 100. yaş anıtı olarak inşa edilen ve ismini mühendisi Gustava Eiffel’den alan bu kule, bugün Paris’in sembolüyse de Parisliler bu durumda pek bir şikayetçi, çünkü onu pek sevmiyorlar.

Yapımında 20 yıllık izin alınmış olan yapı, sökülmesi gereken 1909’da yüksekliği sebebiyle Atlantik ötesi haberleşmeye imkan tanıdığından korunmuş. Zaten Birinci Dünya Savaşı’nda Fransız orduları için önemli bir iletişim aracı olmuş.

Eyfel Kulesi

125 metre genişlik ve 125 metre derinlik ölçülerindeki Eyfel kulesi 1665 basamaklı, 300 metre yüksekliğinde. Vaktiyle Fransız yazar Guy de Maupassant’a sormuşlar: Her gün yemeğinizi burada yiyorsunuz, herhalde Eyfel’i çok seviyorsunuz. Cevap vermiş: Bu demir yığınını görmediğim tek yer burası da ondan… Aksini düşünenler olsa da ben de Maupassant ile aynı fikirdeyim.

Bu arada, kulenin 2. katına kadar giden asansör ve zirvesine çıkan asansör ücretli. Epey bir sıra da mevcut. Eyfel’in çevresi ise ücretsiz.

Louvre

-Bir sanat mabedi: Louvre: Yılda 10 milyonun üzerinde kişi tarafından ziyaret edilen Louvre Müzesi (Le Musée du Louvre), Fransız Devrimi’nden sonra 1793 senesinde, Fransa’da açılan ilk devlet müzesi. Paris 1. bölgede bulunan meşhur piramit biçimli Louvre, 1204 yılında Philippe Auguste tarafından ilk şekliyle inşa edilmiş. 1871’de büyük bir yangın geçiren müze, 1932’de son şeklini almış.

Yedi bölümden oluşan Louvre Müzesi için ilk önerim, biletinizi online olarak alıp kuyruğa girmeden rahat rahat ziyaretinize başlamanız, çünkü zaten içeride çok yorulacaksınız.

Louvre Müzesi

Resim, heykel, doğu sanatları, Mısır sanatları, Yunan sanatları, sanat eserleri, desen gibi dallara ayrılan kısımlardan meydana gelen müzenin tamamını detaylı gezmeniz 2 gün alabilir. Onun için vaktinizi ayarlayıp önceden görmeyi planladığınız tabloların yerlerini öğrenmeniz en iyisi.

Louvre Müzesi

-Mona Lisa dediğin bir küçük uşak: Fragonard, Rembrandt, Rubens, Titian, Poussin, Renoir, Leonardo Da Vinci ve David gibi sanatçıların eserlerinin görülebileceği Louvre Müzesi’nde, Venus de Milo gibi çok iyi bilinen heykeller de mevcut.

Da Vinci’nin aslında kendisi olduğu söylenen-hatlarına dikkat edince bence de öyle- ve dünyanın en ünlü tablosu olan Mona Lisa’yı ise pek arayacağınızı sanmıyorum. Çünkü müzede tüm oklar onu gösteriyor. Yine de ben de tarif edeyim. Önce müzenin Denon kanadı, sonra 2. kata çıkın. Orada İtalyan ressamları bölümünü bulup direkt ilerleyin ve karşınıza çıkacaktır. Zaten kalabalıktan da anlayabilirsiniz. Boyutları ise epey küçük, 77X53…

Mona Lisa

-Özgürlüğün bedeli: Müzede yer alan ünlü eserler arasında Eugene Delacroix imzalı Halka Yol Gösteren Özgürlük adlı tablo da var. Fransız Devrimi’nin sembolü olarak kabul edilen tablo, insanlara barikatları aşmakta öncülük eden göğüsleri çıplak bir kadının, sol yanında burjuva sınıfını temsil eden bir adam ve eli tabancalı bir çocukla beraber ölü ve yaralıların arasından geçişini resmediyor. Çocuğun ise Victor Hugo’nun Sefiller eserindeki Gavroche olduğu sanılıyor.

Halka Yol Gösteren Özgürlük Tablosu Eugene Lacroix

Jacques-Louis David imzalı Napolyon’un Taç Giyme Töreni ve ailelerinin üzülen kadınları önünde düşmanlarını yenmek için intikam yemini eden üç kardeşi tasvir eden Horas Kardeşlerin Yemini (The Oath of the Horatii), Napolyon’un kardeşi Caroline Murat’ın isteği üzerine Ingres tarafından yapılan Büyük Cariye (La Grande Odalisque), Fransız ressam Théodore Géricault tarafından çizilen ve Fransız romantizminin ikonlarından biri sayılan Medusa’nın Salı (The Raf of the Medusa), tabloları, Winged Victory of Samothrace heykeli, Michelangelo imzalı Köle (Slave), müzede görmeniz gerekli diğer eserlerden. Hepsini Mona Lisa’nın bulunduğu galerinin komşu galerilerinde görebilirsiniz.

Cariye

-14. Louis’ye şikayetim var: 77 yıllık ömrünün 72 yılını kral olarak geçiren 14. Louis’nin (Roi-Soleil/Güneş Kral) düşmanlarından ve dönemin aristokratlarından uzakta yaşamak için babasının av köşkünü genişleterek yaptırdığı Versailles Sarayı, gerçekten muazzam bir yapı.

Versailles

Yapı muazzam ama gideceklere de şimdiden sabır diliyorum. İnternet bileti alanların dünyanın bütün büyük tarihi ve turistik mekanlarına (La Sagrada Familia, Louvre Müzesi, Vatikan Müzesi, British Museum, Van Gogh Müzesi gibi) kuyruk beklemeden girdiği uygulama olan ”Skip the line/Kuyruğu atla” nedense burada yok. Online bilet aldığınız halde yine de herkesle beraber bekliyorsunuz ve benim için bu süre 2 saat 20 dakika idi. Versailles, şehirden de çok uzakta olduğu için sabrettim. Ama girdiğimde artık gezecek, görecek halim kalmamıştı.

Versailles

Binanın saray kısmında aynalı salon görmeye değer, lakin içerideki kalabalıktan tadını çıkarmayı başarırsanız tabii… Bahçelerde gezinti çok zevkli. Buna karşın dünyada hiçbir yeri görmek için bu kadar beklemeyin derim. Tatiliniz kısıtlıysa burada kuyruk bekleyerek harcamayın.

Versailles

-Gördüğüm en güzel müzelerden Orsay: Orsay Müzesi (Musée d’Orsay) eski bir tren garından bozma müthiş bir müze. Resim, heykel, fotoğraf ve mobilya müzesi olan Orsay, Seine Nehri’nin sol yakasında.

Koleksiyonunda pek çok ünlü esere ev sahipliği yapan müzenin 5. katında bulunan Ekspresyonist (İzlenimci) Ressamlar Galerisi ise çok önemli baş yapıtları barındırıyor. Renoir’ın Fransız şehir hayatını konu alan ünlü tablosu Bal du Moulin de la Galette bu galerideki en gözde eserlerden. Pazar günü Paris Montmartre’daki bir kafede oturan birbirini tanıyan/tanımayan insanların yer aldığı tablodaki her bireyi teker teker inceledikçe tablonun içinde kayboluyorsunuz.

Bal du Moulin de la Galette

Edouard Manet imzalı Olympia, döneminde çığır açmış bir nü tablo. Model olarak gerçek bir kadını kullanan Manet, onun çıplaklığından ve vücudundan adeta kıvanç duyan bakışlarıyla bu tablodan çok söz ettirdi.

Orsay Müzesi

Paul Cezanne imzalı Kağıt Oynayanlar/Card Players, Monet imzalı Londra Parlamento Binası, Frederic Bazille’in kendi stüdyosunu resmettiği Bazille’s Studio, Georges Seurat’nın Sirk/Circus, Gustave Courbet’nin Origins of the World tabloları, Vincent Van Gogh’un oto portresi ile Yıldızlı Gece/Starry Night adlı eserleri, Edgar Degas’ın 14 yaşındaki Küçük Dansçı adlı bronz heykeli, son olarak da müzenin maskotu sayılabilecek François Pompon’un Kutup Ayısı/Polar Bear heykelini mutlaka görün.

Son derece ferah ve gezilmesi zevkli bir müze olan Orsay’ın en üst katındaki restorandan Paris manzarası ise muazzam. Onu da ekleyeyim.

Van Gogh oto portre-Bana su verdi: Gelelim Paris dediklerinde aklımıza gelenler arasında ilk sıralarda olan Notre Dame de Paris’e yani Notre Dame Katedrali’ne. Esmeralda’ya aşık talihsiz kambur zangoç Quasimodo’nun acı içinde çaldığı çanın sesi kulağınızda çınlayacak, garanti ediyorum. Paris’te görmekten en çok etkilendiğim yer olan bu şahane yapı, Seine Nehri’nin kıyısında.

Gotik yapı, 1862 yılından bu yana Dünya Mirası listesinde bulunuyor. Ben görmekte geç kaldığım için endişe etmiştim ama saat 18.00 gibi gittiğim için akşam ayinini izleme şansını buldum. Bu arada katedral saat 18.45’e kadar ziyarete açık.

Notre Dame Katedrali

-Sana bir tepeden baktım aziz Paris: Jean-Pierre Jeunet’nin ünlü Amelie filminin çevrildiği kafenin de bulunduğu Montmartre, Paris’in en yüksek rakımlı yeri.

Sacré Coeur Bazilikası’nı da barındıran bu sevimli mahalle, Paris’in genel havasından biraz daha uzak bir yer. Bir bakıma bizim Çeşme sokakları havasında, cıvıl cıvıl, rengarenk bir ortamda buluyorsunuz kendinizi…

Ressamlar Tepesi olarak da bilinen Montmartre’ın bu unvanı almasının sebebi çok sayıda ressamın burada isteyenlerin resimlerini çizmesi. Hediyelik eşya dükkanları, sevimli kafeleri, restoranlarıyla Montmartre, ziyaret etmenizi tavsiye edeceğim bir başka yer ve metroyla kolay ulaşım mümkün.

Amelie

Netice olarak Paris, bence gezme, görme meraklılarının, sanat ve tarih tutkunlarının, mimari severlerin, modayı ve alışverişi tatilin vazgeçilmezi olarak görenlerin mutlaka görmesi gereken bir şehir. Peki romantik mi, aşıklar gitsin mi? Bana pek öyle görünmedi ama tabii aşığa Bağdat sorulmaz, onlara her yer güzel…

Versailles

2 Yorumlar: "Paris: Eyfel'in gölgesinde beş gün"

  • comment-avatar
    Ceyhun Ergüven 19 Haziran 2017 (19:37)

    Paris çok ayrı bir şehir… Avrupa’da bir sürü çok güzel şehir var. Paris de bunlardan biri. Ama bana sorarsanız birincisi Paris… Bunda frankofon olmanın etkisi de mutlaka vardır diye düşünüyorum. Defalarca gittim, gezdim ama hâlâ gezilecek yeri var ve hâlâ defalarca gidilesi bir şehir. Hani yazar demiş ya! Paris est une fête!

    • comment-avatar
      sinekaf 19 Haziran 2017 (19:40)

      Kendine özgü bir havayı solutması açısından bence de öyle… (Burcu B.)

Yorum yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.