Burcu B. Bilgin
Artık giderek ülkemizde unutulmaya yüz tutan gerçek ve tarafsız habercilik, kurumları, devlet yetkililerini, kişileri ”doğru yoldan” saptığı anda elindeki sağlam verilerle istifa ettiren, çeki düzen verdiren araştırmacı gazetecilik hepimizin özlemi. Basının dördüncü kuvvet olduğu demokrasilerin dünyadaki en gelişmiş demokrasiler olduğu açık. İşte bu yıl Oscar’ın güçlü adaylarından olan bir film, en güçlü tabulardan birine karşı çıkarak, doğrudan sapan din adamlarının ”yakasına yapışan” gazetecilerin öyküsünü anlatıyor. ”Spotlight” gazeteciliğin kitabını yazan bir grup ”gerçek gazetecinin” öyküsü…
Bu yıl Oscar adayları arasında bir film var ki benim de mesleğim gazetecilik olduğu için adaylar arasında ilk izlediklerimden biri oldu. Tom McCarthy’nin yönetmenliğini üstlendiği ”Spotlight”, Katolik Kilisesi’nde küçük çocukları taciz eden rahiplerin foyalarını ortaya çıkarmak için canını dişine takan Boston Globe muhabirlerinin ve haber müdürlerinin hikayesini konu alıyor.
2003 yılında Pulitzer Ödülü alan ”Spotlight” ekibini konu alan tamamen gerçek bir hikayeden beyazperdeye uyarlanan ”Spotlight” filminin senaryosunu Josh Singer ve yönetmen Tom McCarthy kaleme aldı. Gazetenin yazarlarından oluşan “Spotlight” yani gündem grubu, özel haber üzerinde çalışan bir araştırmacı gazetecilik ekibi. Gazeteye 2001 yılında yeni atanan genel yayın yönetmeni Marty Baron (Liev Schreiber) biraz da Musevi olmasının etkisiyle Hıristiyanlığa karşı biraz daha rahat bakış açısı taşıdığından gelir gelmez ilk iş olarak 30 yıl boyunca düzinelerce çocuğa cinsel taciz uyguladığı iddia edilen Katolik rahipleri araştırması için ekibe görev veriyor. Sonrasında Boston gibi Spotlight editörü Walter “Robby” Robinson (Michael Keaton), muhabirler Sacha Pfeiffer (Rachel McAdams) ve Michael Rezendes (Mark Ruffalo) ve araştırmacı Matt Carroll (Brian D’arcy James), Boston’da Katolik Kilisesi’ne karşı gelmek istemeyen sayısız güç ve hatta yargıyı da aşarak konuyu derinlemesine araştırmaya başlıyor.
-Olay odaklı senaryo-
McCarthy ile Singer’ın kaleme aldığı senaryo, tam anlamıyla ”olay odaklı”… Karakterlere çok büyük ağırlık vermeyen, daha çok ekip halinde çalışmalarını ve ”asıl olay” olan Katolik Kilisesi’nde tacizi konu alan film, tam anlamıyla araştırarak sonuca varmayı işleyen yapımları seven izleyicilere göre…
Olayı adım adım işleyen ve son derece akıcı bir senaryosu olan ”Spotlight” filminin esasen sinematografi açısından çok büyük artıları yok. Konusunu işlemeye odaklanmış filmde karakterler de pek detaylı tanımlanmıyor, hiçbirinin karakter özellikleri senaryoda detaylandırılmamış. Mark Ruffalo’nun canlandırdığı Michael Rezendes, nispeten biraz daha ön plana çıkıyor. Rolünü başarıyla canlandıran aktör, şimdiye kadar kendisini hiç izlemediğim kadar canlı ve kendini karakteriyle özdeşleştirmiş olarak izleyici karşısına çıkıyor.
-Keaton, bu yıl da Oscar’sız-
Ruffalo, ”En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu” dalında Oscar ödülüne aday gösterilirken, film sektörü yayın organlarının yazdığına bakılırsa Michael Keaton bu yıl tam anlamıyla ”kim vurduya” gitmiş. Geçen yıl ”En İyi Erkek Oyuncu” dalındaki Oscar ödülünü ”Her Şeyin Teorisi” filminde canlandırdığı Stephen Hawking rolüyle Eddie Redmayne’e kaptıran usta aktör , ”Birdman” ile kaçırdığı Oscar’ı bu yıl da alamayacak, çünkü bu kez aday bile değil. Keaton’ın ”Spotlight” filminde ”En İyi Erkek Oyuncu” mu yoksa ”En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu” mu olduğuna karar veremeyen Akademi üyelerinin bu nedenle onu hiç aday göstermediği yazılıp çiziliyor. Keaton yine Oscar’sız kalıyor anlayacağınız.
Bir başka tavsiyem de ”Spotlight” bittikten sonra filmde konusu işlenen ekibin öyküsünü diğer kaynaklardan taramanız. Göreceksiniz ki ekibin konu edilmeye değer bir öyküsü var. Film, Oscar’ı alır mı almaz mı tartışmasına gelince, bu yılki adaylar arasında çok çok öne çıkan bir film yok. Bu nedenle zaten yarış ”Spotlight” ile ”The Revenant” arasında geçecek ve hangisi alırsa ”burun farkı” ile bunu başaracak.
”The Revenant”, Leonardo DiCaprio’nun oyunculuğu ve filmin sinematografik gücü üzerine kurulu, senaryo açısından geride kalan bir yapım. ”Spotlight” ise olay örgüsü güçlü, karakterleri ve sinematografik özellikleriyle rakibinin gerisinde bir yapım. Sonuçta Akademi üyeleri, ”en iyiyi” seçerken ya oyunculuk ya da senaryo diyecekler. Kazanan da böyle belli olacak.
Oscar’ı bir yana bırakırsak, ”Spotlight” mutlaka izlenmeye değer bir hikaye. Kaçırmayın.
Yorum Yapılmamış: "Spotlight: Gazeteciliğin kitabını yazan film"