Burcu B. Bilgin
(Stranger Things 2. sezonu izlemiş olanlar okumalıdır)
Hawkins kasabası sakinlerinin bitmeyen kabusu ve Başaşağı Dünya ile hesaplaşmaları hızlı bir maratonla şimdilik sona erdi. İçimizi kıpır kıpır eden o gizemli finalen rağmen tahmin ediyoruz ki 3. sezonda kahramanlarımızın başı yine dertten kurtulmayacak.
Peki geride bıraktığımız 2. sezonda neler izledik ve merakla beklenen sezon bekleneni verdi mi?
-Çok yavaş başladı: Yeni sezonun hikayesi, 1. sezona nazaran oldukça yavaş başladı. Konuyu hızlandıracak olan Dustin’in Dart ismini verdiği yaratığı bulması ve Will’in kötü yaratık tarafından zaptedilmesi gibi gelişmeler bir türlü hız kazanamadı.
Buna karşın, Max ve Billy gibi yeni karakterlerin tanıtılması, Eleven ile Hopper’ın nasıl buluştuğuna dair öykünün ve Eleven’ın kulübedeki yaşamı, Joyce’un Bob ile kurduğu yeni hayat, Nancy ve Steve ilişkisinin kayalara vurması gibi bölük pörçük aralara sıkıştırılınca ilk birkaç bölüm ağır geçti. Neyse ki, Dart’ın büyümesi ve Hopper’ın tüneli bulmasıyla özlediğimiz Stranger Things ritmine eriştik.
-Gerçek Will Byers ile tanıştık: Dizinin ilk sezonu Byers ailesinin kayıp oğlu Will’in aranması serüveniydi. Will bulunana kadar onu neredeyse göremedik.
2. sezon ise Will’i canlandıran başarılı 13 yaşındaki aktör Noah Schnapp ile tam manasıyla tanıştık. İyi ki öyle oldu çünkü gerçekten son yıllarda izlediğim en iyi dizi performanslardan biriydi.
Sevimli ve nazik bir çocukken soğuk kalpli bir canavara dönüşen, zaman zaman yardım etmeye çalışan, kimi zaman çaresizleşen, kimi zaman vahşileşen, bir sahnede Exorcist/Şeytan filminin Regan’ı gibi annesinin boğazına yapışan, bolca da gözyaşları döken Schnapp tüm bu ruh hali geçişlerini başarıyla ekrana getirerek gerçekten takdirin büyüğünü hak ediyor. Çok tebrikler…
-Steve’in karakter dönüşümü ve muhteşem Steve/Dustin dostluğu: Stranger Things senaryosu, ilk sezonun kötü çocuğu Steve Harington’a yaşattığı karakter dönüşümü ile başarısını ortaya koydu. Bu kadar antipatik bir karakterden 2. sezonun starlarından birini çıkardığı için Duffer kardeşleri kutlamak lazım.
Nancy ile olan ilişkisi bozulmasına ve hayatta çizmeye çalıştığı yolda yalpalamasına karşın Steve yine de eski çehresine bürünmedi. Hatta Dustin ile kurduğu dostlukla kalpleri fethetti.
Babası veya ağabeyi olmadığından, sevgi dolu da olsa biraz tuhaf annesinin yol göstericiliği Dustin’e yetmiyor. Okulda sürekli zorbalığa uğrayan çocuk, ilk sezonda dişlerinin bozukluğu yüzünden de alay konusu olmuştu.
Model erkek kardeş/baba figürünü tesadüfen Dart’ı kapattığı depodan çıkarmak için yardım istediği Steve ile bulan Dustin’in sayesinde tek çocuk olan Steve de erkek kardeş boşluğunu doldurdu.
Genç Dustin’i canlandıran Gaten Matarazzo ile Steve rolünde Joe Keery de Noah Schnapp gibi 2. sezonun en iyilerindendi. Hele Steve’in saçla ilgili tavsiye verdiği ve final sekansına doğru Dustin’i arabayla okul balosuna bıraktığı sahnelerde kalbimiz ısındı. Bu ikiliye bayıldık.
-Olmadı Eleven: Millie Bobby Brown gerçek bir yetenek ve bu sezon kelimenin tam anlamıyla harcandı. Natalie Portman’ın Leon’daki haline benzeyen Eleven için polis şefi Hopper ile Leonvari bir baba-kız ilişkisi inşa edilse de Eleven’ın sahneleri bu sezon çok zayıftı.
Kulübedeki günlerinin ardından annesini bulan Eleven’ın tek başına Chicago’ya yolculuğu gerçekten abesle iştigaldi. Kali ile yolunun kesiştiği, çeteye girdiği, sonrasında geri döndüğü sekanslar da cidden sıkıcıydı.
Geçidi kapattığı sahneye kadar özlediğimiz Eleven’ı göremedik ve bu sezon onun için büyük bir kayıp oldu.
-Hele o Mike yok mu: Bu sezon Eleven sıkıcıyda Mike ise tokatlama isteği yaratacak kadar sinir bozucuydu. Ergenlik krizine mi sokuldu anlamadık ama Mike sürekli diklenen, sorun çıkaran, saçmalayan, can sıkan bir karakter haline gelmişti. Hele ki Hopper ile Eleven için tartıştığı sahnede televizyona terlik fırlatacaktım.
Sürekli tripler atan Mike’in Eleven’a kavuşmasına ve balo sahnesinde öpüşmelerine de duygulanamadık açıkçası. Yeni sezonda umarız bu antipatikliği aşar.
-Yeni karakterler bekleneni verebildi mi?: Bu sezon 5 yeni karakterle tanıştık. Max, Billy, Bob, Dr. Owens ve Murray Bauman. Bunlardan üvey kardeşler Max ve Billy, 80’li yılların gençlik filmlerinden fırlamış gibiydi.
Okulda terör estiren, vücut çalışan, zorbalık eden, ona buna sataşan, üvey kardeşine şiddet uygulayan Billy oldukça plastik bir karakterdi. Üstelik de St. Elmo’s Fire filmindeki Rob Lowe’ın ikizi gibiydi.
Billy’nin kızkardeşi Max de ondan geri kalmıyordu. Öyküye çok fazla katkısı yoktu, adeta dörtlüyü tamamlayacak kız kontenjanını doldurmak için oraya konulmuştu. Max’i canlandıran Sadie Sink’in sempatikliği bile bu karakteri kurtaramadı.
Bu sezon Joyce Byers’ın (Winona Ryder) sevgilisi olarak kadroya giren Bob Newby ise iyi kurgulanmış bir karakterdi. Sarsak ama sevimli biri oluşu, elektronik ve teknolojiye hakimiyeti, Byers çocuklarına ve Joyce’a sürekli yardımcı olması ve iyi niyetiyle 80’lerin korku/gerilim filmleri için ideal ”ilk ölecek” kişiydi ve zaten bizi yanıltmadı.
Aranızda komedi dizisi Love’ı izleyenler varsa müthiş oyuncu Brett Gelman’ı tanır. Radyoyu arayanlara tavsiyeler veren radyo psikoloğu sinir bozucu Dr. Greg’i başarıyla canlandıran Gelman, Stranger Things’in enteresan gazetecisi Murray rolünde adeta döktürdü.
Murray, Jonathan ile Nancy’nin arasındaki ilişkiyi analiz ettiği sahnede ise zirve yaptı. Umarım 3. sezonda yine görürüz.
-Dart meselesi, Mind Flayer ve Dustin: Dizinin en sürükleyici unsuru olan Dart, 80’lerin ünlü filmi Gremlins’in gizli montajla Stranger Things’e alınmış haliydi.
Dustin’in her şeye rağmen ona sempati beslemesi, onun sürekli büyümesi, bölünerek üremesi, sonunda Dustin’in ”Demo dogs/Demo köpekler” isminin verdiği ordusunu kurması, dizinin gerilim unsuruydu.
Yine her şeyin özü olan bir başka teori de Dustin’in kafasının altından çıktı. Bol kollu kötü yaratık Mind Flayer teorisi sayesinde geçidin kapanması fikri ortaya çıktı. Ancak ondan kurtulduğumuzu sanmıyorum.
-Nancy-Jonathan aşkı: 80’lerin gençlik filmlerinin çok sevdiği popüler kız/ürkek delikanlı eşleşmesi olan Nancy ile Jonathan, Murray’in tanımıyla ”kardeşleri yakın arkadaş, geçmişleri ortak, aynı travmayı paylaşmış ve arasında elektrik olan” bir çift.
Nihayet Murray’yi ziyaretlerinde şeytanın bacağını kıran çifte Steve anlayışlı yaklaşarak Nancy’yi Will’e yardım etmesi için onunla göndermesi yine kalpleri çalan bir andı. Jonathan çalışıyor yine Steve kazanıyor anlayacağınız.
-O şeker balo sahnesi ve final: Şimdilik de olsa tehlikenin savuşturulmasıyla beraber 2. sezona vedayı, Hawkins Ortaokulu Kış Balosu’nun yapıldığı final sekansıyla koyduk.
Eleven’ın velayetinin Hopper’a geçmesinin ardından baloya katılmasına izin verdiği Eleven ile Mike kavuşurken, Lucas ile Max, Will ile ”zombie boy” diye seslenen kızın danslarını ağız kulak mesafemiz sıfır izledik, bolca 80’ler havası yaşadık.
Gecenin sürprizi ise Steve’den aldığı onca tüyoya rağmen kızların geri çevirdiği Dustin’den geldi. En hüzünlü anında okulun en popüler ablası Nancy onu dansa kaldırdı ve ”Bu yaştaki kızlar salak olur. 3 seneye kadar hepsi peşinde koşacak” dedi.
Son olarak okul önünde bekleşen iki veli Joyce ile Hopper arasındaki üstü örtülü aşkın 3. sezonda alevlenmesini bekliyoruz.
Başaşağı Dünya’yı bir kez daha gördüğümüz sahneyle 2. sezon sona erdi. Dolayısıyla bahsettiğim aksaklıklar dışında oldukça doyurucu bir sezondu.
Yeni sezonda yarım bıraktığımız Kali hikayesi, Eleven’ın yeni maceraları ve yepyeni yaratıklarla tanışacağımız 3. sezonda görüşmek üzere…
2 Yorumlar: "Stranger Things: 2. sezon bekleneni verdi mi?"
hy 12 Şubat 2019 (20:14)
2. sezon da en az 1. sezon kadar güzeldi.
sinekaf 14 Şubat 2019 (22:15)
İlk sezon bir tık daha iyiydi. Ama 2. sezon da kötü değildi.