Burcu B. Bilgin
Dönem dizileri genelde ”meraklısının” ilgisini çeken, çok popülerleşmeyen ve masraflı olduğundan çekilmesi riskli yapımlar olsa da Tudors, Downton Abbey, Vikings, Victoria, Muhteşem Yüzyıl gibi dizilerle bu çember kırıldı.
Genelde İngiliz kanalları ya da History Channel gibi televizyonların çekmeyi tercih ettiği alana Netflix el atınca 2016 yılının en çok konuşulan dönem dizisi ortaya çıktı: The Crown… Dünyanın en meşhur ve en uzun süre tahtta kalan kraliçesi olan 90 yaşındaki II. Elizabeth’in gençlik yıllarını anlatan Peter Morgan imzalı dizi şu günlerde gündemin ilk sırasında. Üstelik de imdb’de 9.1 puan alarak…
Peki, ilk sezonu 10 bölüm olarak ekrana gelen ve devamının çekilmesine de onay verilen The Crown’un bu büyük başarısının sırrı ne?
1- Kraliçe ama önce insan: Peşinen söyleyeyim, Kraliçe Elizabeth’i ”azize” noktasına çıkaran, şirinleştiren ve sempati uyandıran bir yapım beklemeyin. Bilakis aşırı kuralcılığı, zor kararlar alırken ”insani yönlerini” geride tutarak protokol meraklısı devlet görevlilerinin aklına uyması, neredeyse köhneleşmiş bir yapıda yenilik yapmaması, hatta halkı ve ailesini bile kraliyet kurallarının arkasına itmesi nedeniyle ekran karşısında ona sık sık hiddetleneceksiniz.
Ama henüz 25 yaşındaki bir kadının tahta çıkmak gibi zorlu bir görevi üstlendiğinde ne kadar korktuğunu, sık sık katı kuralların arkasına sığınsa onun da kaygıları, hisleri olabileceğini, ne kadar zorlandığını da izliyoruz. Koskoca İngiltere Kraliçesi’nin kendi ”özel sekreterini” bile seçemeyecek kadar kurallarla elinin kolunun bağlı olmasının, eşini, kardeşini karşısına almasının, taç, taht uğruna ”kendini yitirmesinin” öyküsü The Crown.
Dizide 20’li yaşlardaki Elizabeth’i canlandıran oyuncu Claire Foy, aslında 32 yaşında. Ama Elizabeth’in o dönemdeki fotoğraflarına bakarsanız ona göre çok daha genç görünen, üstelik rolünün hakkını veren güçlü bir oyuncu.
2-Bahtsız koca: Dizi boyunca öyküsü Elizabeth kadar ağırlıklı olan diğer kişi eşi Prens Philip. Doctor Who dizisindeki 11. doktor olarak tanınan 34 yaşındaki İngiliz aktör Matt Smith’in canlandırdığı Philip’i diziyi izledikten sonra tanıyor, hatta anlıyorsunuz.
Yunan ve Danimarka kraliyet soyundan gelen, iyi eğitimli, sportmen ve entelektüel Philip Mountbatten, eşinin ”gölgesinde” kaldığı için yaşamı boyunca sadece kraliçeyi izleyen ”boylu, poslu, yakışıklı bir figür” olarak biliniyor. Ancak dizide bütün yaşadıklarının onda nasıl yaralar açtığı, eşini sık sık halka kulak verip protokol kurallarını biraz yumuşatması için uyarmasına karşın sözlerinin hep göz ardı edildiği, çocuklarıyla ise Kraliçe’den çok onun ilgilendiği, kısacası Elizabeth uğruna kariyerini, soyadını, hatta yaşamını geride bırakan bir adamın hikayesi işleniyor.
Über renkli giysilerine rağmen ”hiç de renkli olmayan” Elizabeth’e karşılık gezmeyi, eğlenmeyi, fotoğraf çekmeyi, pilotluğu seven Philip, bu öyküdeki asıl renkli karakter. Halen 95 yaşında olan Philip’in dizinin bir sahnesinde Elizabeth’e, ”Ordunun, donanmanın, hükümetin başı olmayı bir defa olsun unutsan. Sevdiklerini, halkını, aileni bunların önüne koysan. Yaşayan, nefes alan bir kadın olsan” sözleri de dizinin özeti sanki…
Bu arada, Kraliçe’nin olmasa da Philip’in kaslı vücudunun dizide son dönemde birçok yapımda adet olduğu üzere sergilendiğini de belirteyim.
3-Mutsuz prenses Margaret: Kamuoyunun alkolik, eğlenceye düşkün, çılgınlık ve aşırılıklarla dolu özel hayatıyla tanıdığı Prenses Margaret ise dizide ”farklı yüzüyle” izlediğimiz bir başka kişi. Yıllarca pençesinde kıvrandığı hastalıkların ardından 72 yaşında ölürken 101 yaşındaki annesinden daha yaşlı görünen Margaret, The Crown’un ilk sezonunda izleyiciye gözyaşı döktürüyor.
Kraliyet ailesinin zaten en alımlı üyesi olan Margaret’i dizide 28 yaşındaki güzel oyuncu Vanessa Kirby canlandırıyor. Margaret’in babasının emir eri olan Peter Townsend ile yaşadığı hüzünlü aşk, dizinin ana temalarından.
4-Kötü kedi Şerafettin:Dizide öyle biri var ki senaristler oturup kötü karakter yaratmaya çalışsa ondan daha iyisini yapamaz. Önce babası 6. George’un, sonra da Elizabeth’in özel kalem müdürü olan Tommy Lascelles, bizim yerli senaristler için arayıp da bulunmaz bir memba. Entrika, ayak oyunları, dolap çevirme, nifak sokma, dedikodu hemen hepsi onda mevcut.
Ne zaman bir iş yoluna girecek olsa hemen orada biten ve işleri bozan protokol meraklısı Lascelles’in burnunu sokmadığı yer yok gibi. Türk dizilerini yazanlar mutlaka onu izlesin.
5-Ne güzel amcamızdın sen:Kraliyet kuralları konusunda Tommy araya girmese mutlaka bir şekilde dönemin Başbakanı Winston Churchill giriyor. Dizide John Lithgow tarafından canlandırılan Churchill’in 80’li yaşlarını izliyoruz.
II. Dünya Savaşı’nda oynadığı rolle dünya tarihine yön veren ”purolu başbakan” Winston Churchill’in ”en düşkün” yılları diyebileceğimiz dönemini başarıyla işleyen The Crown, ”inatla koltuğunu bırakmayan” başbakan portresini çizerken Lithgow’un oyun gücünün de sayesinde kimi zaman gözleri yaşartacak sahnelere imza atıyor. Özellikle dizinin 9. bölümündeki Churchill sahnelerini dikkatle izlemenizi tavsiye ederim.
6-Kafanız karışacak:Dizide farklı bir yüzüyle izleyeceğiniz bir başka tarihi kişilik de Windsor Dükü olarak da bildiğimiz Kral 8. Edward. Uğruna tahttan vazgeçtiği eşi Wallis Simpson’a olan aşkından yine şüpheniz olmayacak ama onun birçok başka yönlerini de izleyerek kafanız karışacak.
Daha çocukken ailesinin ”zayıf karakterli” bulduğu Prens Charles, en az ailenin diğer üyeleri kadar katı kurallara düşkün Ana Kraliçe, ondan geri kalmayan Elizabeth’in annesi ana kraliçe Elizabeth, hastalığına rağmen hırsla başbakan olan Anthony Eden, en önemlisi de İngiliz Sarayı’nın insanı değil kuralları öne koyan buz gibi havası sizi çarpacak.
Dönemin ve saray atmosferinin çok iyi yansıtıltıldığı The Crown için sadece İngiltere değil birçok başka ülkede de çekimler gerçekleştirilmiş. En büyük özelliği ise saraya, kraliçeye, protokole ve monarşiye ”sert bir ayna” tutması…
Diziyi izlerken, büyük olasılıkla siz de benim gibi Kraliçe Elizabeth’in gerçekten iddia edildiği gibi Mısırlı Dodi el Fayed’den hamile kalması sebebiyle prenslere ”Mısırlı kardeş” getireceği için Diana’yı öldürtüp öldürtmediğini de düşüneceksiniz. Bu kadar kural meraklısı ve tacı, tahtı her şeyin önüne koyan bir kadın bunu yapabilir mi sorusuna yanıt arayacağınız The Crown’u mutlaka izlemenizi tavsiye ederim.
Yorum Yapılmamış: "The Crown: Nasıl yılın dönem dizisi oldu?"