Burcu B. Bilgin
Televizyon ekranında son yıllarda giderek sinema filmi tadında işlere imza atılmaya başlandı. Bundan 10 yıl öncesine değin sinemanın gözde isimleri televizyon dizilerinde yer almayı tercih etmezken, artık bu kural tamamen değişti. Hatta beyazperdenin en saygın oyuncularından Meryl Streep bile bir dizi projesinde rol almaya hazırlanıyor.
Şöhrete henüz kavuşmaya başladığı yıllardaki küçük roller dışında ilk kez bir televizyon dizisinde rol alan Jude Law da The Young Pope/Genç Papa ile ekran sınavından tam notla geçti. Seyirci, Vatikan’ın en genç papasının ”kurgusal hikayesini” konu alan bu dizide hiç beklemediği kadar sarsıcı bir öyküyle karşılaştı.
Aslında mini dizi olarak tasarlanan The Young Pope o kadar tutuldu ki senaristi ve yönetmeni Paolo Sorrentino, ikinci sezonun senaryosunu da şimdiden kaleme aldı. Yayıncı kanal HBO kanalı tarafından yeni sezon onayının verilmesi, çok yüksek ihtimal olarak değerlendiriliyor. Peki Venedik Film Festivali’nde de ödülle taçlandırılan bu öykü neden bu kadar sevildi?
-Usta işi senaryo: Yönetmenliğini Muhteşem Güzellik/The Great Beauty ve Youth filmleriyle tanınan Paolo Sorrentino’nun gerçekleştirdiği dizi, daha Venedik Festivali gösteriminde eleştirmenlerden tam not aldı.
Sorrentino, Vatikan’daki tüm kuralları yerle bir eden, sigarayı ağzından düşürmeyen, kangurularla sohbet eden, kahvaltıda sadece vişneli diyet kola içen, ruhban sınıfının katı kurallarına baş kaldıran, şaşırtıcı ve farklı bir papa portresi çizdiği senaryosuyla büyük alkış aldı.
-Kilise kuralları yerle bir: Papa 13. Pius, asıl ismiyle Lenny Belardo, hiçbir tarihi gerçeğe göre şekillendirilmemiş, tamamen kurgusal bir karakter. Bu karakter çevresinde kiliseye zaman zaman eleştiri oklarını yöneltiyor, kimi zaman ise rahip ve rahibelerin ”yalnız dünyasını” hüzünlü bir dille izleyiciye aktarıyor.
Başpiskoposun erkek öğrencileri tacizi, eşcinselliğin yaygınlığı, kapalı kapılar ardında ”yasak olmasına karşın” cinselliği yaşayan rahipler, yasak aşklar, gizli sevdalar, kilise-hükümet ilişkileri, hepsi bu dizide var.
Anne/baba olamamanın hüznünü içinde hisseden rahip ve rahibelerin yaşadıkları da dramatik bir dille işlenirken, Papa’nın şu sözü her şeyi özetliyor: ”Rahipler hiçbir zaman büyümezler. Çünkü baba olamadıklarından yetişkin de olamazlar. Hep evlat olarak kalırlar”…
-Jude Law’un yeniden doğuşu: Sinemada Sherlock Holmes, Soğuk Dağ, Kapıdaki Düşman gibi filmlerde boy göstermiş, özellikle 30’lu yaşlarının başında fırtına gibi esmiş olan Jude Law, açıkçası son yıllarda zirvedeki yıldızlar arasında anılmıyordu. Anna Karenina filminde Karenin rolünde izleyince artık karakter rollerine geçiş yaptığını düşünmüştüm.
Ancak gözünde güneş gözlüğü, sigarası ve tüm çekiciliğiyle Vatikan’ın bahçesinde dolaşan Amerikalı genç Papa rolüyle ünlü aktörün yeniden doğduğu kesin. Onu, Yetenekli Bay Ripley’den bu yana oyuncuyu bu kadar çekici görmediğimizi söyleyebilirim.
Oyun gücüyle de hayran bırakan Law’un son iki bölümdeki performansını, göz yaşartıcı damla kullanmadan ağlamayı beceremeyen yerli oyuncuların mutlaka izlemesi lazım. Venedik Film Festivali’nde izleyen The Hollywood Reporter eleştirmeni tarafından, ”Son derece şaşırtıcı, göz kamaştırıcı ve rolüne yakışır” yorumunu alan Jude Law, oyunculuğun kitabını yazıyor.
-Hem komik, hem de hüzünlü: Dizinin temel niteliklerinden biri de hem eğlenceli, hem de hüzünlü bir öyküye sahip oluşu. Birbirinden şaşırtıcı davranışları, garip salvoları, hazırcevaplığı, kuralları yerle bir edişi, güneş gözlükleri, sigarası, Vatikan’ın bahçesinde çamaşır asması, kanguruyla sohbet etmesi, rahibeleri ve kardinalleri şaşkına çevirmesiyle güldüren genç papa Lenny, bir yandan da ağlatıyor. Öksüz ve yetim Lenny’nin hayat hikayesinin detayları öyle acıyla dolu ki seyredenlerin boğazına adeta yumruk tıkanıyor.
-Karakter dönüşümü: Bir senaryonun olmazsa olmaz şartı hiç kuşkusuz karakteri başlattığınız yerde bırakmamak, dönüşüm yaratmak… Senaryo yazarı Sorrentino da dizide bunu gözle görülür biçimde başarıyor. Dizinin başında farklı bir yerde tanıştığımız Lenny Belardo, sonunda şaşırtıcı bir değişime uğruyor.
-Diğer karakterler ve başarılı oyuncular: Her ne kadar öykü Papa çevresinde gelişiyorsa da birbirinden ilginç karakterler de ona eşlik ediyor. Hatta öyle bir Vatikan Devlet Sekreteri Kardinal Voiello var ki bu karakteri yarattığı için Sorrentino’yu ayrıca kutlamak lazım. Sırf bu karakterle bile yeni bir öykü yaratılabilir.
Bu rolde İtalyan oyuncu Silvio Orlando devleşirken, şeytana külahını ters giydiren, zeki, hınzır, Napoli futbol takımı fanatiği Voiello’yu 2. sezonda sıkça izlemeyi dört gözle bekliyorum.
Son bölümlere doğru hikayedeki ağırlığı artan Kardinal Gutierrez de yine çok iyi yaratılmış bir karakter, oyuncusu Javier Camara da öyle.
Ünlü aktris Diane Keaton, ilk bölümlerde en az Jude Law kadar hikayeye renk katıyor, sonlara doğru ağırlığı biraz azalıyor. Kardinal Dussolier rolündeki Scott Shepherd, Sofia’yı canlandıran Cecile de France performansının altı çizilmesi gereken oyuncular. Zaten izlediğinizde en yan roldeki oyuncunun bile işini ne kadar iyi yaptığını göreceksiniz.
-Resim gibi görüntüler: Vatikan tarafından, The Young Pope dizisi görüntü yönetmeni Luca Bigazzi’ye bir şilt verilse yeridir. Çünkü bu dizide izledikten sonra birçok kişinin Vatikan’ı ziyaret etme isteği duyacağı kesin. Yemyeşil bahçesi, resim gibi manzaraları, bazen kasvetli, bazen görkemli görüntüleriyle The Young Pope’un sinematografisi de dört dörtlük.
Netice olarak eğlenceli ve hüzünlü sahneleri içinde barındıran incelikli senaryosu, iyi yaratılmış karakterleri, başarılı oyuncuları, karakter dönüşümleri ve film tadındaki görüntüleriyle The Young Pope, televizyon ekranında gerçek bir mücevher.
Dizinin 10 bölüm olarak yayınlanan ilk sezonu sona erdi, ikinci sezonu için söylediğim gibi onay alınması çok yüksek ihtimal. Türkiye’de Blu TV aracılığıyla da izlenebilecek olan The Young Pope’u, nam-ı diğer Genç Papa’yı seyretmenizi mutlaka tavsiye ediyorum.
Yorum Yapılmamış: "The Young Pope: Ekranda gerçek bir mücevher"