Burcu B. Bilgin
Sanırım bu tez konumuzu önümüzdeki dizi sezonu ve daha sonraki yıllarda-sektör o kadar dayanabilirse tabii- daha çok konuşacağız. Bu yıl dizilerde ”yaprak dökümünün” tavan yaptıı yıl oldu. Sayılamayacak kadar çok dizi 1 ayı bitirmeden sona erdi, 10 bölümün üzerine çıkanlar ”uzun ömürlü” sayıldı.
Halbuki başka ülkelerde bu işler böyle dönmüyor. Hem izleyici merakla bekliyor, hem de yapımcılar hallerinden memnun görünüyor. Üstelik yeni açılımlar arıyorlar, dizi sayısı artıyor, internet üzerinde dizi kanallarının temelleri atılıyor. Peki Türk dizileri neden böyle ”kısa ömürlü” oluyor? Ona bir bakalım:
1-Konular sakız gibi uzayınca: Bu belki de 80 bin kez yazıldı, 80 bin birinci kez de ben yazayım: Türkiye’de dizi süreleri sınırları, sabırları, limitleri zorlayacak kadar uzun. Saat 20.00 gibi özet ile açılış yapan dizi, 23.15 sıralarında sona eriyor, neredeyse bir zamanlar TRT’sinin tüm akşam yayını da o kadardı olsa olsa… Bunun üzerine de ne oluyor, diziyi bu kadar uzatmak için diyaloglar uzuyor, yavaş çekim gibi ilerleyen dizi karşısında ”off yeter” diyen, esneyen, bunalan seyirci, dizi bittiğinde baş ağrısıyla ekran karşısından kalkıyor. Belki de 2. bölümden sonra bir daha izlemiyor.
2-Bir noktadan sonra senariste birşeyler oluyor: Dizi magazine meraklı izleyici okuyor ya da görüyordur, birçok dizinin sezon içinde senaristi değişti. Adama-kadına her hafta 1 sinema filmi uzunluğunda senaryo yazmasını söylüyorsun, birkaç bölüm sonra malzeme azalıyor, o da Allah ne verdiyse yazıyor, ama seyirci sıkılıyor, reyting düşüyor. O zaman da ”dereyi geçerken atı değiştiren” yapımcı çareyi başka bir senaristte, hatta yönetmende buluyor. Ama genelde de değişen birşey olmuyor.
3-Şaşırt ama delirtme: Şimdi hep ”bizde öyle, bizde böyle” dedik. Peki onlarda nasıl? Türkiye’de 2. sezon ortasında rahmetli olan İntikam dizisinin orijinali olan Revenge, 2 gün önce 3. sezon finali yaptı. Bu dizi tam bir pembe dizi, yani soap opera. Babasının intikamını almak için isim değiştiren Emily/Amanda’nın macerasını anlatan dizinin 3. sezon finali, ”yok artık” dedirten gelişmelerle sona erdi. Hepsi ex olmak üzere ”intikamcı” Emily açısından kayınpederin ölümü, erkek arkadaşın öldürülmesi, kayınvalidenin akıl hastanesine düşmesi, hatta öldü zannedilen babanın aslında ölmemiş olmasıyla bomba etkisi yaratan dizideki gelişmeler olsa olsa Yeşilçam’daki Ediz Hun-Hülya Koçyiğit filmlerinde rastlanacak cinsten. Ama el oğlu napıyor, 45 dakikada şaşırır mısın, şok mu olursun hepsini veriyor, haftaya Allah kerim, tutup 13 bölümde de sezon finali yapıyor, hatta arada bir de 15 günlük kış tatili yapıyor. Bıktırmadan finalini yapıyor, geçip gidiyor, saçma da olsa vatandaş gelecek sezonu merakla bekliyor.
4-Deneysel işler tutmuyor: Hep yapımcıya, yönetmene, senariste, kanala filan yüklendik, ”günahsız olan ilk taşı atsın” derler ya seyirci de ilk taşı atabilecek pozisyonda değil. Neden mi? Çünkü Türk izleyicisi deneysel işlere prim vermiyor da ondan… Her dizi birbirine benziyor diye bozuk atan seyirci, bu sezon Eski Hikaye, Cinayet, Kayıp gibi işlere şans tanımadı. Koskoca Kanıt bile sona erdi. Nerede ağlak, nerede gözyaşı seli, nerede insanı boğan hikaye varsa bir kısım izleyici karşısına oturup saatlerce gözünü ayırmadan izliyor. Bir kısım dedim çünkü biliyorsunuz reyting sistemi değişti, AB grubu dahi ”kültürlü ve geliri yüksek” kesimden oluşurken, şimdi ”geliri yüksek” olmaya indirgendi. Muhafazakar denek grubu seçildiğine ilişkin söylentiler ayyuka çıktı. Yurtdışında Walking Deads, Sherlock, True Detective, Da Vinci’s Demons gibi deneysel işler reyting rekoru kırarken Türkiye izleyicisi 21. yüzyılda hala ağa hikayeleri seyrediyor. Çünkü ağalar bile Türkiye’de hala güncel…
5-Çocuk kozu iyi oynanamıyor: Çocuklar TV kumandasını elinde tutan büyük güçtür, sinema seyircisinin de bir kısmını oluştururlar. Tüm dünyada animasyonlar gişe rekorları kırarken, Harry Potter gibi kitaplar ve onun filmleri rekorlara imza atarken bu kozu Türkiye TV yapımcısı iyi kullanamıyor. Çocuklar için 3 yaş grubu ötesine gidemeyen animasyonlar dışı bir yatırımı olamayan yapımcılardan sadece Küçük Ağa dizisini çekenler çocuk kozunu iyi oynadı ve yerini de garantiledi.
6-Ekranda çok fazla dizi var: Türkiye’de ekranların haber, spor, çocuk kanalı gibi temasal olanları geçelim menüsünde dizi hariç hiçbir yayın yok neredeyse, prime time tamamen dizilerin işgali altında. Televizyonunu açan herkes ne kadar direnirse dirensin şu meşhur ”ben belgesel izliyorum” beyaz yalanının da gerçek olmadığını çok iyi bildiğimiz üzere sonunda 1-2 dizi olsun izliyor. Bu kadar çok dizi de sonunda bünyede over dose yapıyor. Yurtdışındaki kanallarda ise sohbet programı, müzik programı, televizyon dizisi, sinema filmi, animasyon eşit dozlarda…
7-Acı gerçek: Bütün bunları anlatmışken asıl soruna gelelim. Galiba asıl sorun şurada, saatler süren dizi filmler, bitmeyen aralar, sayısız reklam, tam bitti derken yine reklam, yine ara… Artık TV seyircisi daraldı, bunaldı ve dizi izlemek istemiyor. Dizi izleyecekse internetten izliyor. Tüm dünyada da yavaş yavaş internet üzerinden TV ve dizi yayını, oradaki reklamla kar sağlama düşüncesi yaygınlaşıyor, Apple TV bile söz konusu artık. Türkiye’de de seyirci artık saatlerini ekran karşısında geçirip reklama boğulacağına internetten izleyip vaktini iyi değerlendiriyor.
Peki Asiye nasıl kurtulur? Ya internet TV’ler Türkiye’de de oturur ya da oyuncuların, set ekiplerinin uzun süredir talep ettiği üzere dizi süreleri kısalır. Eğer bunlar da olmazsa buyurun cenaze namazına….
Yorum Yapılmamış: "Türk Dizileri Neden Kısa Ömürlü Oluyor?"