Burcu B. Bilgin
Türk dizi sektörü, yaklaşık 20 yıllık bir süreçte kendini yarattı ve bitirmeye doğru hızla yol alıyor. Bir nevi ”uçurumun yanındaki keçi” misali.. Hani bir parça ot gördü mü uçuruma gittiğini bile fark etmeden otun peşine düşer, ayağı kayar ve aşağı yuvarlanır. Tıpkı o hırslı keçiler gibi bir parça ot uğruna.. Yani reyting.. Uçurumun dibi kazazede keçi doldu, ama hala atlayan atlayana…
Peki nasıl oldu da bu hale geldi henüz ”ergenlik çağını” yaşayan bir sektör? Ergenlik çağında diyorum çünkü TRT’nin tek kanal yıllarını ya da tek tük dizinin ekranda boy gösterdiği 90’lı yıllarda herşey güzel başlamıştı. 1993 yapımı Süper Baba, 1997 yapımı Kara Melek, 1998 tarihli İkinci Bahar ilk tutulan dizilerdendi. Sonra 2002 yapımı Asmalı Konak, 2004 yapımı Aliye, 2005 yılında başlayan ve halen süren Kurtlar Vadisi, 2006 yapımı Binbir Gece geldi. Bunlar, dizilerin ”altın devrinin” başlayacağının ilk habercileriydi. Yıllardır tiyatro sahnesinde, filmlerde Bu dizilerin aşina olduğumuz birçok isim de artık bu sıfatlarının yanına ”dizi yıldızını” da ekledi. Hatta yılların tiyatro ustaları dizi filmlerle tanınmaya başladı.
Bu dizilerin ”işaret fişeğini” atmasından sonra 2008 yılında ekranları sallayan bir başka yapım geldi: Aşk-ı Memnu.. Artık diziler iyiden iyiye sokakta, kahvehanede, okulda, kadınların günlerinde konuşulmaya başlanmıştı. Dizi oyuncularına ödenen yüksek ücretler, yapım şirketlerinin kasasına giren büyük paralar derken reyting pastasından pay almaya çalışan masaya doluştu. Bu kadar çok müşterinin aynı pastanın çevresinde toplanması ise giderek dilimlerin incelmesine yol açtı.
-Baş döndürücü dizi trafiği
Dünyanın hiçbir ülkesinde olmayan bir dizi trafiği Türkiye ekranlarında var. Her kanalda biri bitip biri başlayan diziler, her akşam dükkanını açıp aynı sokakta müşteri bekleyen restoranlar gibi.. İşte diziler cephesinde ”sonun başlangıcı” gibi görünen son durum:
1-Aynı konuda onlarca dizi var: Bir dizi tutulduğu zaman aynı konuda hemen klonları çekiliyor. Kurtlar Vadisi’ne benzeyen sayısız suç dizisi, Aşk-ı Memnu tarzında aşklı, meşkli, konaklı, şaşaalı diziler, Asmalı Konak ile başlayan ağalı diziler, Kavak Yelleri ile zirve yapan gençlik dizileri, kökü Bizimkiler’e, dalları İkinci Bahar’a kadar giden aile dizileri, Sihirli Annem, Çocuklar Duymasın türündeki çocuk ve aile ağırlıklı diziler, Arka Sokaklar’ın hala en kabadayısı olduğu polisiye diziler, Avrupa Yakası ile zirve yıllarını yaşayan komedi dizileri, bir de entrikalı Brezilya dizisi klonu yapımlar, sayıları artmaya başlayan absürt komediler..
İşin ilginç yanı, uyarlama yapmayı bile çok beceremiyoruz. Yıllardır ABC Televizyonunda ekranda olan Revenge, İntikam ismiyle ekrana geldiği ilk yıl reyting rekoru kırdı. Sonraki sezon ekrandan kalktı. Uyarlama yaparken ya birebir izinden gidiyor yapımcılar ya da Türkiye’ye, geleneklere uyarlama sevdasından konudan uzaklaşıyor.
2- İzleyicinin kafası karışık: Bu aynı diziler arasından istediği gibi birini seçmekte de zorlanıyor seyirci.. Önünde sayısız seçenek olunca da bir onu izleyeyim, bir bunu izleyeyim diye elindeki kumandayla oradan oraya atlayan izleyici, sonunda ”hiçbir şey izlememiş”, sadece ”zapping” yapmış oluyor.
Bu realiteyi benim keşfetmem aslına bakarsanız biraz geç oldu. Reytingleri internette kurduğu sistemle ölçen bir Twitter hesabı var, ”Reyting Analizi” isminde.. Kendi kurduğu bir sistemle anlık reyting ölçümü yaparken, sık sık ”filan dizi zap yedi”, ”falan dizi zap yedi” şeklinde tweet atıyordu. Başlangıçta, ”İnsanlar izledikleri dizinin kanalını niye çevirsin ki” diye düşünürken yakın çevreme dikkat etmeye başladım ki herkes böyle yapıyor. Reklam aralarında bir başka diziye, oradan spor programına, derken yarışmaya geçip, sıkılırsa televizyonu kapatıyor. Elbette ki evinde reyting ölçüm aracı olan denekler de aynı şeyi yapıyor ki reytingler böyle arap saçına dönüyor. Seyircinin kafası çok karışık, sorumlusu da sayısız diziyi ”açık büfe yemek” gibi ortaya koyan kanallar elbette..
3- Dizi süreleri uzun, konular bunaltıcı: Tüm dünyada ”benim” diyen dizi bilemediniz 1 saat 10 dakika sürüyor. Sherlock’un bazı bölümleri gibi-kaldı ki dizinin bir sezonu 4-5 bölüm, yani çok anlatacağı var- 1 saati biraz aşan dizi sayısı da az. Halbuki bizim diziler 2 saat ve üzeri sürelerde ekrana geliyor. Bir adamın katilinin bulunması 7 bölüm, bir kişinin aşkını itiraf etmesi 1 sezon sürüyor. Uzun bakışmalar, tam biri itiraf edecekken çalan telefonlar, araya giren kötü adamlar, sayısız entrika ile rahmetli Ertem Eğilmez’in ”Arabesk” filmine rahmet okutan tuhaflıklar, aksilikler dizisi seyirciyi ekranın karşısında gerim gerim geriyor.
Onun için de reklamsız bir izlemeyi de göze alarak-yine en az 1.5 saat izleyeceği düşünülürse- internet üzerinden dizileri seyretmeyi yeğleyen yoğun bir kitle de var. Kaldı ki, dünyada hiçbir yayın kuruluşu dizisini internet üzerinden yayınlamaz. Ama zaten onlar 2.5 saatlik dizi de yapmaz.. Bilmem anlatabildim mi?
4- Kanallar sabırsız davranıyor: Bazı televizyon kanalları, eski günlerin özlemiyle ilk bölümde reyting rekorları bekliyor. Halbuki köy artık o köy değil.. Eski reyting oranları, Kurtlar Vadisi gibi ”reyting canavarı” dizilere bile eski günleri özletiyor. Artık reyting sıralamasında ilk 5’e giren dizi filmler, eski oranlara ulaşamıyor.
Buna rağmen, televizyon kanalları, sanki tablo bu değilmiş gibi eski reytingleri arıyor. Birkaç bölümde bu tabloyu göremezse de diziyi önce gününü değiştiriyor, olmadı ikinci kuşağa (saat 22.00’den sonra) atıyor, sonra da kaldırıyor. Bu sabırsızlık da sayısız dizinin ekrana gelip kalkmasına neden oluyor. Yeni yayın dönemi Ekim’de başlamasına karşın 20’ye yakın dizi yayından kalktı veya topun ağzında bulunuyor.
5- Seyirci de kanala güvenmiyor: Kanalların sabırsızlığı ve yeni reyting sistemi, seyirciyi küstürüyor. Artık reyting ölçümünde AB grubu tanımı değişti. Eskiden hem eğitim düzeyi, hem de geliri yüksek kentli aileleri AB grubu iken artık sadece ”geliri yüksek” olmak yetiyor. Reyting ölçümünün kırsal kesime kaydığı iddialarını ise dizi yapımcıları sık sık dillendiriyor.
Buna karşın, kanalların en kısa sürede gözden çıkardığı dizinin dahi bir hayran kitlesi oluşuyor. İzlemeye başladığı dizinin 4 bölümde ekrandan kalkması, hatta 3. sezonundaki dizinin dahi final yapmadan ekrana veda etmesi de dünyanın hiçbir yayın kuruluşunun yapmayacağı türden bir iş. İzleyici, televizyon kanallarına güvenmiyor, sosyal medyada sık sık sitem ediyor, hatta mail, tweet ve yorum bombardımanına tutuyor ama TV kanalları seyircinin gönlünü alma yoluna gitmiyor.
Peki çözüm nerede? Galiba artık dizi maliyetlerinin düşürülmesi, dünyada uygulandığı üzere yapımcının TV kanalına 5-6 bölümlük paketler halinde teklif götürüp sözleşme imzalanması, dizi tutarsa yeni sezonda sözleşmenin tekrarlanması, ütopya gibi görülse de dizi sürelerinin kısaltılması, bir de eğer dizi ekrandan kalkacaksa hiç olmazsa bir final yapılması, izleyici-yapımcı-TV kanalı üçgenini mutlu edecek formül gibi görünüyor.
Aksi takdirde uçurumun kenarındaki keçi gibi ota uzanırken daha çok dizi kendini aşağıda bulacak. Çok dizi yayından kalkacak ve sektör mum gibi eriye eriye tükenecek..
3 Yorumlar: "Türk Dizileri Nereye Koşuyor?"
Yasemin ertürk 28 Ocak 2016 (23:08)
Tebrikler süper yazmışsın, tespitlerinin tümüne katılıyorum
sinekaf 29 Ocak 2016 (14:02)
Ne yazık ki iyiye değil kötüye gidiyor. Sanırım bir süre sonra bu yazılanlar da az gelecek. Yorum için teşekkürler.
Behçet aksan 29 Ocak 2016 (13:49)
Çok dogru