Burcu B. Bilgin
(4.0/10)
Bir süredir isminden sıkça söz edilen, başrolünü Halit Ergenç ile Merve Dizdar’ın üstlendiği Kral Kaybederse adlı dizi izleyiciyle buluştu.
Aynı anda Star TV ve Netflix’te ekrana gelen diziyi izleyip sizler için değerlendirdim:
Gülseren Budayıcıoğlu’nun aynı adlı romanından ekrana uyarlanan dizinin yönetmenliğini Yağmur ve Durul Taylan kardeşler ile Cem Tolunay üstleniyor.
Senaryosunu Ertan Kurtulan, Sedef Bayburtluoğlu ve Eylem Akın’ın yazdığı dizide Ergenç ile Dizdar’ın rol arkadaşları Aslıhan Gürbüz, Nilperi Şahinkaya, Murat Garipağaoğlu, Cenan Çamyurdu ve Nalan Kuruçim.
Konusu 1990’lı yıllarda geçen Kral Kaybederse, inşaat şirketi sahibi, çok zengin ve nüfuzlu bir adam olan Kenan Baran’ın (Halit Ergenç), çok görkemli başlayıp huzurevinde biten hikayesini konu alıyor.
Onu kral gibi gören insanlarla çevrili olduğu bir ortamda yaşayan Baran’ın yolu, bir gün yoksul bir ailenin kızı olan ve ailesine yardım etmek için garson olarak çalışmak zorunda kalan Fadi(me) “Fatma” Tokdemir ile kesişiyor.
Gününün çalışmaktan kalan kısmını sadece üyelerin girebildiği özel bir kulüpte geçiren Kenan, her ne kadar çevresine karşı iyilik sever, yardımcı ve bonkör davransa da eşini aldatmaktan geri kalmıyor, arkasından iş çeviriyor.
Dizi boyunca Kenan Baran’ın en büyük zaafının kadınlar olduğunun altı tekrar tekrar çiziliyor ve senaryo da bu konu üzerine inşa ediliyor.
Eşi Handan (Aslıhan Gürbüz) ise kürkler, pırlantalar, süslü kıyafetler içinde yaşadığı pahalı apartman dairesindeki hayatını altın kafesteki bülbül gibi geçiriyor.
Sıkıntılarını ise yalnızca çok yakın arkadaşı Özlem (Nilperi Şahinkaya) ile paylaşıyor, ama çok güvendiği dostunun da eşi gibi arkasından iş çevirdiğini bilmiyor.
Madalyonun diğer yüzünde ise bir dizi tuhaf olayın yaşandığı bir gecekonduda ikamet eden Fadime’nin ailesi yer alıyor.
Fadime, yozlaşmış bir baba, gaddar ve merhametsiz bir anne ile biri zihinsel engelli üç ablasıyla İstanbul’un kenar semtlerinden birinde yaşıyor.
Gecekondularının önündeki tarım arazisinden kazandıklarıyla geçinmeye çalışan aile, her ne kadar dizide toprakları epeyce geniş görünse de yoksulluktan inim inim inliyor.
Fadime, üniversitede işletme okuyarak fakir hayattan dikey geçiş yapmaya çabalıyor ve dizinin açılış sekansında gördüğümüz üzere bunu başarıyor.
Bu arada eve getirdiği pavyon kadınları ile küçük salonda rakı içip şıkır şıkır oynayan baba figürü, 1990’lı yılların ünlü Üvey Baba dizisinin Halil karakterini günümüze taşıyor.
Annenin de baba ve pavyon kadını arkadaşları için kızlarına meze ve içki taşıtması ortamın üzerine tüy dikiyor. Anne, babaya ses çıkaramazken kızları hırpalıyor, pancar çavuşu gibi başlarına dikilip tarlada çalıştırıyor. Bu sahnelerde buram buram drama batıp çıkıyoruz.
Üvey Baba’dan söz açılmışken psikiyatrist olmasına karşın dramı pek seven Budayıcıoğlu’nun her biri Kemalettin Tuğcu kitabı kıvamındaki kitaplarının dizi uyarlamalarını biz izlemekten bıktık, yapımcılar bunlardan bıkmadı.
Hemen her eserinde kullandığı enstrümanlardan olan narsisizm, çocukluk travmaları, neden kötü olduğunu anlayamadığımız kötüler, fazla zenginlik, fazla yoksulluk gibi Brezilya dizisi temaları burada da mevcut.
Bu arada, işin dram boyutu büyüyecek ya Fadime’ye dizide eziyet eden edene. İşyerindeki kadın şef garson da dakika bir gol bir Fadime’ye takıyor. Ona angaryalar çıkarıyor, şarap kadehlerini yerlere atıp temizletiyor, temiz örtüleri değiştirtiyor.
Kenan’ın eşi Handan’ın taşı düşen yüzüğünü tamirden almaya gittiği kuyumcunun çalışanları bile Pretty Woman misali kılığına bakıp onu kovuyorlar. Kenan da aynı filmin Edward karakteri gibi gidip hadlerini bildiriyor.
Görüldüğü üzere hayatın paramparça edip durduğu talihsiz kıza yardımcı olan tek kişi ise kadın düşkünü zampara Kenan Baran.
Kenan, uçan kuşu affetmezken babacan bir iyilik perisi misali hep Fadime’nin yanında. Yani Kenan başkalarına bir Nuri Alço iken Fadime için bir Hulusi Kentmen.
Bu arada önüne gelene yafta gibi yapıştırılması nedeniyle çağımızın ucuzlayan kavramlarından narsisizm ihalesi de elbette Kenan’ın üzerine kalıyor.
Her özgüveni yüksek kişi narsistmiş gibi Gülseren Budayıcıoğlu da “psikiyarist olmanın kendisine verdiği yetkiye dayanarak” bir “narsistin” nelere yol açabileceğini gözümüze sokuyor.
Fadime’nin “Bir erkek bu kadar güzel gülebilir mi,” dediği Kenan’ın havluların üzerlerine ve gömlek yakalarına isminin baş harflerini işlettiğini de baştan görüyoruz ki kendini ne kadar beğendiğini anlayalım.
Zaten dizide süper kahraman filmleri gibi bir iyiler, bir de nedensizce kötüler var. Üstelik de kartlar baştan dağıtıldığı için iyi olan biri kötü, kötü olan biri de iyi bir şey yapmıyor.
Kenan’a “sınıf birincisi” olduğunu söyleyen Fadime ya da yeni adıyla Fadi, aslında bir kere bile sınıfa vaktinde gelmiyor, sınavlara geç giriyor, dersin ortasında amfiyi terk ediyor.
Dizide mantık hataları kadar kast hataları da var. 39 yaşındaki Merve Dizdar, 19 yaşındaki öğrenci rolünde kamera karşısına geçiyor. Kendisinden iki yaş büyük olan Aslıhan Gürbüz ise annesi yaşında gösteriliyor ve ona bahşiş bile veriyor.
Diziyi izlerken ipuçlarını daha baştan verme meraklısı olduğunu da söylemek mümkün. Sürprizlerini önden önden, oyuncuların jest ve mimikleriyle verdiği için şaşırtmıyor.
Buna en temel örnek ise Handan’ın arkadaşı Özlem’in dizinin ortalığı karıştırıcı femme fatale’i olduğu daha ilk göründüğü anda belli oluyor.
Yine Kenan Baran’ın eşi ve arkadaşı Özlem’i, bir kulüpteki Mirkelam konserine götürdüğü sahne de evlere şenlik.
Dizdar’ın neredeyse 40 yaşında olmasına karşın 19 yaşındaki öğrenciyi canlandırdığı dizide 52 yaşındaki Mirkelam’ın da kendini canlandırması beklenebilirdi ama öyle olmuyor. Bunun yerine perküsyonisti İskender Paydaş’ın bir benzeri yer alırken, Mirkelam uzaktan ve blurlu olarak ekrana getiriliyor.
Bu arada tabii en önemli soruyu en sona saklayacak olursak bölüm süresi 1 saat 45 dakika olan, tipik bir ana akım kanal drama dizisini Netflix gibi ücretli bir platformun seyircileri neden izlemek zorunda bırakılıyor?
Vıcık vıcık drama boğulmuş, mantık yanlışlarıyla ve ilgi çekeceği düşünülen entrikalarla, “gerçek ha ortaya çıktı ha çıkacak,” türü Brezilya dizisi salvolarıyla dolu dizilere zaten ücretsiz kanallarda doymadık mı?
En önemlisi de çocukluk travmalarına, narsisizm gibi öğelere sırtını yaslayarak hikayeler yazan Budayıcıoğlu kitaplarından uyarlamaları izlemek mecburiyetinde miyiz?
Zaten sayısız örneğini izlediğimiz bu ve bunun gibi yapımların ana akım kanallardan dijital platformlara bir zehir gibi sızmakta olduğunu görüyoruz. Sadece Netflix değil Disney Plus ve Prime Video da buna başladı.
Her ne kadar Netflix dizileri ve filmleri genel olarak çok iyi değilse de ana akım kanalların entrikalı dramaları da hiç mi hiç karşımızda görmek istemiyoruz.
Bu tarzdaki diziler aslında hiçbir yerde gösterilmese en iyisi ama yeri paralı dijital platformlar hiç değil. Zira böyle dizileri Halit Ergenç gibi her türe yakışan bir aktör veya Altın Palmiye ödüllü Merve Dizdar bile kurtaramıyor.
Yorum Yapılmamış: "Kral Kaybederse: Çırılçıplak bir kral"