Burcu B. Bilgin
(8/10)
Ölümle burun buruna gelince bir anda yaşamı sorgulamaya başlayan bir gassalin (ölü yıkayıcı) varoluş sancılarıyla dolu hikayesini konu alan kara komedi dizisi Gassal, TRT’nin dijital platformu Tabii’de izleyici karşısına çıktı.
Bir süredir dikkatleri üzerine çeken dizinin ilk sezonunu izleyip sizler için değerlendirdim:
Proje tasarımını ve senaryosunu Sümeyye Karaarslan’ın kaleme aldığı dizinin yönetmenliğini Selçuk Aydemir üstleniyor. Başrolünde Ahmet Kural’ın yer aldığı dizide Muharrem Türkseven, Sibel Aytan, Serkan Ercan, Ferhan Vural, Ezgi Özyürekoğlu ve Mehmet Güzel oyuncuya eşlik ediyor.
Ortalama 30’ar dakikalık 10 bölümden oluşan dizi, Baki Şen (Ahmet Kural) isimli gassalin mezarlıktan geçerken kendisine şaka dükkanlarında satılan çakılardan biriyle espri yollu sataşmaları üzerine öleceğini zannederek panik atak geçirmesini ve sonrasında hayatı sorgulamasını anlatıyor.
Gassal, dizi boyunca dünyasına yakından tanık olduğumuz ölü yıkayıcı Baki’nin, çırağı Nadir (Ferhan Vural) ile birlikte görevinin başında olduğu sekansla başlıyor.
Meslek olarak gassalliği seçse de ölülerden korkan Nadir’e, “Şu adamı dün bu vakitlerde görsen oturur sohbet ederdin. Şimdi korkmak nedir? Bir ölü sana kızamaz, kafana silah dayamaz, seni dolandırmaz, arkandan kuyu kazmaz,” diyen Baki, sürekli telkinde bulunsa da bir çoklarımız gibi çırağı da karşısında ölü görmekten ürküyor.
Dizinin protagonisti Baki, küçük yaşta annesini kaybetmiş, hapse giren babasını yıllardır görmeyen, senelerdir bekar ve yalnız olmasına rağmen kendi kendine yeten, bundan pek de şikayeti olmayan bir adam.
Buna rağmen başta en yakın arkadaşı Ahmet (Muharrem Türkseven), eşi Neslihan (Ezgi Özyürekoğlu) ve gün boyu aynı mesaiyi paylaştığı cenaze arabası sürücüsü Nazım (Serkan Ercan) olmak üzere herkes Baki’ye evlenmesini telkin ediyor.
Annesinden kalma derme çatma evde eski eşyalarla oturan ve hayatında bir değişiklik yapmaya niyeti olmayan Baki’nin aslında evlilikle, çoluk çocukla da çok işi yok.
Kendi durumunu “Yalnızım ben. Hiç çocuğum olmadı. Muhtemeldir, olmayacak da…” diyerek özetleyen, çocuklarla ilgili fikrini de “Her eylemi gürültüyle süslüyorlar,” diye açıklayan Baki, buna rağmen toplumumuzda adet olduğu üzere evlilik yoluna girmesi için ikna edilmeye çalışılıyor.
Kara mizah tonunu özellikle Baki’nin diyaloglarında bolca yakalayan dizinin baş kahramanının belki de en çok ilgimizi çeken yönü, hem bu hikaye içinde hem de gündelik hayatımızda duyduğumuz anda uzaklaşma refleksine kapıldığımız ölülerin yanında kendini rahat hissetmesi.
Dizinin “Ölünce beni kim yıkayacak?” yazılı reklamlarının bile toplumu korkuttuğu düşünülürse Baki’nin mesleğine duyduğu saygının ve ölülerin yanıbaşındaki rahatlığının anlaşılamaması da beklenen bir sonuç.
Dizinin içinde ise reklamın ardından yapılan yorumlarda zannedildiği tarzda sık sık dini referanslar verilmesi gibi bir durum da söz konusu değil.
Yalnızlığından hoşnut görünen, geçmişi travmalarla dolu, hayata karşı farklı bir bakış açısına sahip, hazırcevap, ilginç bir kişiliğe sahip Baki’nin iç yolculuğunu işleyen dizi, işi nedeniyle de iyice yalnızlığa itilen kahramanın dünyasını enine, boyuna gözler önüne seriyor.
Ölü görmekten rahatsız olup olmadığını soranlara “Normal insanları anlamıyorum. Bu kadar diri görmeye nasıl dayanıyorlar?” şeklinde karşılık veren Baki’nin aslında konfor alanı olan gasilhanede kendini iyi hissetmesi, “dirilerin dünyasında” çok da iyi tutunamamasından ileri geliyor.
Hayata birkaç sıfır yenik başlayan Baki’nin aslında kendini ölünce kimin yıkayacağı sorunsalına bu kadar takılmasının sebebi zorlukla itiraf etse de ölümden korkması, daha doğrusu yaşamın hakkını veremediğini düşünmesi.
“Ölmemeyi isteyeceğin kadar bir şeylere bağlanman gerekiyor sanki. Ben ölecek olsam ve gözümün önünden film şeridi gibi insanlar geçse çoğu ölü yüzü olur,” itirafında bulunan baş kahramanımız, ölülerin dünyasına biraz da hayatın tadını çıkaracak bir şeyler bulamamış olması sebebiyle sığınıyor.
Baki bu haliyle biraz da Ricky Gervais’in başrolünü üstlendiği After Life dizisinde eşini kaybettikten sonra hayat ile arasına mesafe koyan Tony karakterini andırıyor.
Hayatına aldığı çok az sayıdaki kişi de dahil olmak üzere herkese iğneleyici sözler eden, depresif, sarkastik, ancak bu çemberin dışına çıkmak istemeyen Tony’nin yolculuğu, bambaşka coğrafyalarda ve çok farklı iş kollarında olsalar da Gassal Baki Şen ile çok paralel görünüyor.
Yakınlarını kaybettikten sonra travmalarını aşamayan her iki kahraman da aslında mutsuzluktan değil mutluluktan korktukları için içine sıkıştıkları sarmalın dışına taşmak istemiyor.
Dizi, özellikle senarist Sümeyye Karaarslan’ın Baki için yazdığı çok sayıda iyi diyalog sayesinde başarılı bir kara mizah tonu yakalıyor.
Onur Ünlü yapımlarını çağrıştıran sahnelerle bezeli, zaman zaman absürt komedi boyutuna çıkan “Ölünün Manzaraya İhtiyacı Olmaz” başlıklı dördüncü bölüm bu anlamda diziyi zirveye taşıyor.
Taylan isimli mafya liderinin cenazesinin getirilmesinin konu edildiği bölümde, Taylan’ın sevgilisi rolündeki Ebru Cündübeyoğlu’nun da katkısıyla çok eğlenceli sekanslara imza atılıyor.
Bu bölümde tanıştığımız cenaze aracı şoförü Merdan (Mehmet Güzel) sayesinde de kara mizah dozu tavan yapıyor. Mafya şefinin mezar yerine özenen Merdan’a “Ölülerin manzaraya ihtiyacı olmaz,” diyen Baki, sonuçta bu ünlü, zengin ve karanlık adamın cenazesine katılan birkaç kişiden biri oluyor ve hepimize hayat dersi veriyor.
Mutlaka evlenmesi gerektiğine inandırılan kahramanın bu yöndeki kırılmalarının ardından yaşadığı en önemli dramatik dönüm noktasını ise babası (Mesut Akusta) ile yüzleştiği sahnelerin yer aldığı yedinci bölüm oluşturuyor.
Hapisten çıkar çıkmaz oğlunun başına dert olan babasının, hala eski evde, eski eşyalarla oturduğu için eleştirdiği Baki’nin bu bölüm sonundaki tiradı, dizinin zirve anlarından biri oluyor.
“Ben senin yıllardır gelmediğin bu evde yaşlandım baba. Kimsenin görmek istemediği bir adam oldum çıktım. Bu evde hiçbir şey yeşermiyor baba. Annemin bembeyaz çıktığı bu eve kimse girmek istemiyor. Ben neden kimsenin bir şeyi olamıyorum? ” diye soran Baki’nin karakter dönüşümünün net hissedildiği sekans da bu oluyor.
O ana kadar yalnız, mutlu ve işinden başka bir şeyle ilgili görünmeyen Baki’nin kırılganlığı ve hayattan kopukluğu böylece gözler önüne seriliyor.
Ne yapmak istediğinin farkında olan ama nasıl yapacağını bilmeyen Baki’nin içinde aslında sık sık ekrana gelen büyümeyen çocuk hali var.
Bu kırılganlığı gösterirse daha fazla üzüleceğine inanarak kendine koza ören ve iğneleyici sözlerle de hayata karşı cephe alan Baki, aslında arkadaşının çocukları üzülüyor diye ölü bir kuşu yıkayıp, kefenleyip ona mezar yapacak kadar duygusal bir adam.
Görücü usulü evlendirilmek üzere gittiği evde kızın ailesinin ne iş yaptığını duyunca irkildiği, hastanede yardım etmeye çalıştığı hastanın mesleğini duyunca fenalık geçirdiği, evlilik üzerine sohbet etmeye çalıştığı yakın kız arkadaşının baştan reddetmeye çalıştığı Baki, kendi mesleğiyle barışık olsa da toplum barışık değil.
Kimsesiz, yalnız ve işi yüzünden de yalnızlığı perçinlenen kahramanın söylediği gibi “Dünya henüz gassallere kucak açmaya hazır değil.”
Dizi içinde ölümün metaforu olarak kullanılan dağ lalelerini küçükken babası ile gittiği bir köyde gördükten sonra her gözünün önüne gelişinde bir yakınını kaybeden Baki’nin hayatından trajedi hikaye boyunca eksik olmuyor.
Ancak üçüncü bölümdeki ölüm öyküye kara mizah sosu gibi gelirken, onuncu bölümde yaşananların çok zorlama, diziyi aşırı dramatik bir boyuta çeken ölümler olduğunu söylemek gerekiyor. Zira hazır kara komedinin kıvamını tutturmuşken arabeske evrilmek, yemeğin tuzunu fazla kaçırmak gibi.
Sezon finalinin çarpıcı ve şaşırtıcı olması uğruna kara komedi rotasındaki geminin dümenini arabeske kırmanın son derecede yanlış bir hamle olduğunu düşünüyorum.
Oysaki Şahin Kendirci tarafından söylenen Benim İçin Üzülme, Gülüm Benim, İçim Yanar gibi şarkılarla dramatik, açılış jeneriğinde çocuklar tarafından söylenen Hayat Gülünce Çok Güzel şarkısıyla nahif çizgide ilerleyen dizi, ikisinin ortasında çok iyi bir karışım, elbette son sahne olmasaydı.
Oyunculuklara gelecek olursak Gassal Baki Şen rolündeki Ahmet Kural, dram ile komediyi harmanlayan dizide performansıyla zirveye yerleşiyor.
Baki’nin tam tersine yaşamaktan zevk alan, halinden memnun, neşeli arkadaşı Ahmet rolündeki Muharrem Türkseven, babasını canlandıran Mesut Akusta ve cenaze arabası şoförü Merdan rolündeki Mehmet Güzel de performanslarıyla dikkatleri üzerine topluyor.
Küçük yaşta katıldığı yetenek yarışmasında birinci olduktan sonra şöhrete kavuşan, Müslüm filminde de ünlü arabeskçinin çocukluğunu canlandıran Şahin Kendirci, bölüm sonlarındaki şarkılarla yeteneğini gözler önüne seriyor.
Netice itibarıyla Gassal, özellikle üç, dört, altı ve yedinci bölümler başta gelmek üzere janrında çok önemli bir yere yerleşmeyi hak ediyor.
Dizi, ayrıca herkesin hayatında gerekmesine karşın korkularak, nasıl yapılabildiğine şaşırılarak bakılan gassallik mesleğini ekrana getirmek gibi bir misyon üstleniyor ve bu mesleğe karşı farkındalık yaratıyor.
Gassal, kahramanının yolculuğuyla, karakter dönüşümüyle, yakaladığı kara mizah dozuyla, oyuncuların performansıyla, en önemlisi de ölü yıkayıcılık mesleğine karşı yarattığı farkındalıkla göz dolduruyor. İzlenmesini tavsiye ederim.
İkinci sezonda görüşmek üzere…
1 Yorum: "Gassal: Ölüm ve yaşam arasında bir kara komedi"
Fatma Orhan 6 Ocak 2025 (23:13)
Teşekkürler oldukça nesnel bir yorum olmuş . Insanları korkutarak dikkat çekse de korkarak beyin hoşgörü ile izlenecek bir dizi demek ki. izlemeye değer .