Burcu B. Bilgin
”Fotoğraf çekmek, insanın aklını, gözünü ve yüreğini aynı hizaya getirmesidir. Bu bir yaşam tarzıdır” der Henri Cartier Bresson. Aklını, gözünü ve yüreğini aynı hizaya getirip anı ölümsüzleştiren, ölümsüzleşen anlardan da bir belgelik kuran fotoğraf müzeleri, dünyanın her yerinde milyonların uğrak yerlerinden. İşte bunlardan biri de İsveç’in başkenti Stockholm’de bulunan Fotografiska…
FOTOĞRAF SERGİLERİNDEN KARELER İÇİN LİNKE TIKLAYIN
Fotoğraf müzesine bundan 5 yıl önce sahip olan İstanbul gibi Fotografiska da çok köklü bir geçmişe sahip olmasa da kısa sürede hem İsveçliler’in, hem de Avrupa’nın ve dünyanın dört bir yanından ziyaretçilerin akınına uğrayan bir müze. Her ne kadar ismi müze olsa da kendi koleksiyonuna sahip olmayan, ancak çok ses getiren sergilere ev sahipliği yapan Fotografiska’yı İsveç ziyaretim sırasında gezme fırsatını buldum. Daha doğrusu bu fırsatı kendime yarattım, zira mutlaka görülmesi gereken müzelerden biri Fotografiska…
Stadsgarden’da 5 bin 500 metrekarelik alana sahip bulunan Fotografiska’nın sergi salonlarının yanı sıra, şehrin büyüleyici manzarasını kuşbakışı görebileceğiniz galerilerinin yanı sıra, bir roofu, bir kafeteryası, konferans salonu, sergilere ilişkin tanıtıcı videoların gösterildiği etkinlik salonu ve müze satış mağazası mevcut.
Fotografiska, şu günlerde benim de gezdiğim altı ayrı sergiye ev sahipliği yapıyor. Bryan Adams’ın Exposed ve Wounded, Nick Brandt’ın Inherit the Dust, The Image of Garbo, Hannah Modigh’in Hurricane Season, Aapo Huhta sergisi ve Ake Ericson’un Non Grata sergileri…
-Fotoğraf makinesini gitarından iyi kullanan adam-
Aslına bakarsanız ahım şahım Bryan Adams’ın hayranı değilimdir, hatta hiç diyebilirim. Vaktiyle yüz kere dinlediğimiz Robin Hood filminin soundtrack’i olan Everything I Do adlı parçasından dolayı antipatim bile vardır diyebilirim. Ama fotoğrafçı Bryan Adams’ın Fotografiska’daki sergisini izledikten sonra hayranı oldum diyebilirim.
Adams’ın müzede iki ayrı sergisi yer alıyor. Bunlardan biri Yaralı: Savaşın Mirası/Wounded: The Legacy of War. Sergide Irak ve Afganistan’da görev yapan kadın ve erkek askerlerin savaş yüzünden çektikleri acılar işleniyor. İngiliz hükümetinin 2000’li yıllardaki yanlış politikalarının bedelini vücutları ve akıl sağlıklarıyla ödeyen insanlar, Adams’ın objektifinin önüne en yalın şekilleriyle, vücutlarındaki ve ruhlarındaki yaralalarla geçiyor. Serginin tamamı siyah/beyaz çalışmalardan oluşuyor.
Bryan Adams, diğer salondaki sergisinde ise Yaralı ile tamamen kontrast oluşturacak şekilde bu kez ünlülerin renkli dünyasını fotoğraf karelerine aktarıyor. Bryan Adams, bir kısmı yakın arkadaşları olan ve yıllar içinde fotoğrafladığı sinema, müzik, televizyon ve podyum dünyasının tanınmış isimlerini fotoğraf karelerine taşıyor.
Sergide, renkli dünyanın ünlü isimlerinin yanında İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth de bir odada üzerinde tayyörü ve yanında şemsiyesiyle sıradan bir İngiliz ev hanımı edasıyla Adams’ın objektifine gülümsüyor. 2015 yılında hayata veda eden Christopher Lee’nin portresi, Pink’in üstsüz, sigara içen çarpıcı fotoğrafı, Linda Evangelista’nın düşük enstantaneyle çalışılmış portresi, yine aramızdan ayrılan müzik efsanesi Amy Winehouse’un biri siyah-beyaz, diğeri renkli iki fotoğrafı serginin çarpıcı karelerinden…
Sean Penn’i objektife öfkeli bir yüzle ”f…k” işareti yaparken, Dustin Hoffman’ı boş bir kumsaldaki beyaz şezlongda smokinle, ”emekli” Örümcek Adam Tobey Maguire’ı üç taş heykelle masada otururken, Mick Jagger’ı mikrofon başında, eşi model Jerry Hall’u güneşlenirken, Boy George’u sakal ve bıyıkla görüp görebileceğiniz en erkeksi haliyle, Lana del Rey’i ise ayna karşısındaki çekici pozuyla görmek için yolu düşenlerin sergiyi kaçırmamasını tavsiye ediyorum.
Dünyaca ünlü moda dergileri ve birçok ünlü markayla fotoğrafçı olarak anlaşması bulunan Bryan Adams, görünen o ki fotoğrafçılıktaki başarısıyla müziktekini çoktan unutturmuş gibi görünüyor. Adams, Almanya’da 3 kez ”En İyi Fotoğraf Ödülü” sahibi, Londra’da bulunan Kraliyet Fotoğraf Birliği’nden de Onur Ödülü kazanmış.
Sergi, 25 Eylül’e kadar Fotografiska’da olacak.
-Tozun mirasçısı-
Nick Brandt ise alışılmışın dışında bir çalışmaya imza attığı Tozun Mirasçısı başlıklı sergisinde yaban hayatının ”başkenti” Afrika’da insan eliyle toza dönüştürülen kültürel mirası işliyor.
Gerçek boyutlarındaki fil, gergedan, zürafa, su aygırı gibi hayvanları inşaat makineleri, çöplükler, köprü yıkıntıları, yoksul kenar semtler, inşaat alanları gibi yerlere koyan Brandt, çarpık yapılaşmanın yanı sıra kara kıtanın fakirliğini de gözler önüne seriyor.
Tamamı sepya ve siyah-beyaz çalışmalardan oluşan sergiyi tanıtıcı videoda ise Brandt, çalışmalarının ”photoshop” zannedilmesinden yakınıyor. Serginin hayata geçiş serüvenini videoda kare kare anlatan Nick Brandt, 23 kişinin günlerce çalışarak hayvanların gerçek boyutlarındaki plakaları oluşturduklarını ve söz konusu alanlara yerleştirdiklerini aktarıyor.
Brandt, sergisinin sadece yaban hayatının varlığının nasıl tehdit altında olduğunu değil, Afrika’da insanların da ne şartlarda yaşadıklarını gözler önüne serdiğini belirtirken, çöplük bir alanda tiner çeken gençlerin içler acısı görüntülerini ekrana ve sergisine taşıyor. Bu sergi de 11 Eylül’e kadar Fotografiska’da olacak.
”Yılın Genç Fotoğraf Sanatçısı” seçilen Aapo Huhta’nın tüketim toplumunu ele aldığı çalışmalarına yer verilen sergi de yine müzenin ilgi çekenlerinden.
-Fırtına mevsimi-
Hannah Modigh’in imzasını taşıyan Fırtına Mevsimi başlıklı sergi ise Louisiana’da fırtına yüzünden evleri ve yaşamları zarar gören insanların dramını gözler önüne seriyor.
Sanatçı, fotoğraf kareleri aracılığıyla parçalanmış eşyalar, sokakta yatan insanlar, aynı yatakta yatmak zorunda kalan anne-oğul, beline kadar suyun içinde yaşam mücadelesi verenler, üzerinde kıyafeti bile kalmayanların dünyasından insanlara ayna tutuyor. Modigh, ”Aslında ben size fırtınayı yaşayan insanların hayatlarını değil kendi hayatlarınızı gösteriyorum. Bir gün herhangi bir afet yaşarsanız başınıza gelebilecekleri. Durun ve bunu düşünün” diyor.
Sergi, 28 Ağustos’ta son bulacak.
4 Yorumlar: "Avrupa'nın kuzeyinde bir fotoğraf mabedi: Fotografiska"
Ceyhun Ergüven 12 Ağustos 2016 (20:27)
Burayı gezmiş ve çok beğenmiştim. restoranında da yemek yediğimi hatırlıyorum.
konum olarak da çok güzel bir yerdi. Stockholm çok görülesi bir yer. bana göre çok etkileyici
bir şehir. bunu söylediğim İsveçli bir yakınım İskandinavya için kendi sıralamasını şöyle yapmıştı.
1. Norveç, 2. İsveç, 3. Danimarka, 4. Finlandiya…
bilmem ki, haklıdır belki…
sinekaf 13 Ağustos 2016 (20:36)
En üst katındaki roofunun hem manzarası, hem de yiyecekleri güzeldi. Müze zaten muazzem
Munewer karabacak 14 Ağustos 2016 (08:49)
Teşekkurler Burcu Bilgin, senin gözunden kaleme aldiğin anlatimini okumak yine doyurucu ve keyifliydi…
sinekaf 14 Ağustos 2016 (16:50)
Okuduğun ve güzel yorumun için ben teşekkür ederim.
(Burcu B.)