Burcu B. Bilgin
(8.5/10)
Ekranın en özgün ve farklı komedi dizilerinden Prens, son dönemde isminden övgüyle söz ettiriyor, gün geçtikçe fanatikleri artıyor.
Game of Thrones başta gelmek üzere pek çok dizi, film ve tanınmış klasiklere referanslarda bulunarak şimdiye kadar denenmemiş bir türe imza atan başarılı dönem dizisini izleyip sizler için inceledim:
Blu TV yapımı Prens’in konusu, Orta Çağ’da Bongomya isimli küçük hayali bir krallıkta geçiyor. Anne ve babasının daha doğumundan itibaren dışlayarak isim bile vermediği ve sadece “Prens” diye anılan baş karakteri Giray Altınok canlandırıyor.
Dizinin senaryosu Giray Altınok ile Kerem Özdoğan’ın imzasını taşırken, ilk sezonu Bülent İşbilen, ikincisini Gökdeniz Uslu yönetti.
Sevilen yapımın diğer oyuncuları Çağdaş Onur Öztürk, Ceyda Düvenci, Serdar Orçin, Aslı Tandoğan, Derya Pınar Ak, Bahadır Vatanoğlu, Onur Özaydın, Canberk Gültekin, Ebru Şahin, Zeynep Tuğçe Bayat ve Çağlar Ertuğrul.
Prens’in (Giray Altınok) yaşadığı sayısız çılgın gecenin ardından onun odasında başlayan dizi, daha ilk bölümünde enteresan bir ters köşe yapıyor.
Kral Thun’un (Hüseyin Avni Danyal) korkunç akıbeti ile Shakespeare’in ölümsüz klasiği Hamlet’e gönderme yapan dizi, ilerleyen bölümlerde de bu eğlenceli alışkanlığını sürdürüyor.
Aklı havada, küstah, ancak bir o kadar da cana yakın ve sempatik bir karakter olan Prens’in düşünmeden yaptıklarıyla krallığın bütün gidişatını altüst etmesi, dizinin belkemiği olan ana öyküsünü oluşturuyor.
Yan öykülerin merkezinde ise Prens’in ağabeyi Thenio (Çağdaş Onur Öztürk) ile eşi Anarkhia (Aslı Tandoğan), kız kardeşi Hasheria (Derya Pınar Ak), amcası Kalesh (Serdar Orçin) ve üvey annesi Zion (Ceyda Düvenci) var.
Hikaye ilerledikçe işin içine değişik krallıklardan yepyeni karakterler ekleniyor ve öykü renklendikçe renkleniyor. Prens’in vurdumduymazlığının yanında eline kılıç alamayacak denli kabiliyetsizliği, sırf canını sıktı diye insanların başını vurdurması ve bildiğini okuması yüzünden işler sürekli karışıyor.
Bütün tuhaflıklarına karşın yine de çok şanslı olan ve dört ayağının üzerine düşen Prens ile kendisinin tersine savaş meydanlarında fırtına gibi esen, cesur ve hırslı ağabeyi Thenio ile hep karşı karşıya geliyor. Buna rağmen işler aralarında her seferinde yoluna giriyor.
İki kardeşin yakaladığı “uyumsuzluğun uyumu” denkleme üvey kardeşleri Hasheria’nın da girmesiyle iyice karmaşıklaşıyor.
Bu üç kardeş, Prens senaryosunda Game of Thrones’daki Stark çocuklarıyla eğlenceli bir paralellik oluşturuyor.
Baş karakter Prens’in isimsiz oluşu, ailede dışlanışı, saç modelinden sırtındaki kürküne kadar izleyiciye Stark ailesinin soy ismini bile vermediği Jon Snow’u hatırlatıyor.
Ailenin göz bebeği Thenio ise savaş meydanındaki cesareti, eşine sevgisi ve “başına gelen ilginç kaza” ile Rob Stark’ı, feminist, erkeksi, adalet savunucusu Hasheria ise Arya’yı çağrıştırıyor.
Hasheria’nın devamlı evlendirilmek istenmesi ile Sansa’nın başına gelenleri de anımsıyoruz. Yine ikinci sezonun finaline yakın ekrana gelen Kuzey Krallığı sekansında Arya ile Walder Frey arasında yaşananlara gönderme var.
Yine “Kuzey unutmaz,” “Kuzey Krallığı’ndan selamlarla,” gibi Game of Thrones’un ünlü repliklerini çağrıştıran sözler senaryoda yer alıyor.
İkinci sezonun beşinci bölümünde GOT’un en unutulmaz bölümlerinden Red Wedding/Kızıl Düğün de esprili biçimde hatırlatılıyor. Ancak bu sahnenin Prens fanatiği izleyiciden biraz tepki aldığını da not düşelim.
Prens’in ağabeyi Thenio ve yengesi Anarkhia’nın Shakespeare klasiği Macbeth’i anımsatan ilişkisinde hırslı prenses tıpkı Leydi Macbeth gibi eşini habire intikam ateşiyle dolduruyor.
Thenio da İskoçya Kralı III.Duncan’ın canına kıyan Macbeth gibi onun etkisi altına giriyor.
Taht için cinayeti dahi göze alan hain amca Kalesh’in ise ağabeyi Thun’un ikinci eşi Zion ile ilişkisi var. Bu öykü de tam olarak Shakespeare’in ünlü eseri Hamlet’e denk geliyor.
Bu çiftin tuhaf ilişkisinin sac ayağı ise adalet savunucusu Hasheria. Bu arada, Kalesh’in tahta geçmek için attığı her adım ayağına dolaşırken, işleri asla rast gitmiyor.
Dizinin ilk sezonundaki bölümlerden birinde de Russell Crowe’un başrolünü üstlendiği 2000 yapımı Gladyatör’e de eğlenceli bir atıf var.
İsimsiz olduğu için kendisine “Çılgın Kelebek” ismini veren Prens, arenada ter dökmek yerine gizlice kölesini (Canberk Gültekin) oraya çıkarıyor ve halk kahramanı oluyor. Bu sahnelerde Altınok, Gladyatör’ün meşhur kostümünün bir benzeriyle kamera karşısına geçiyor.
Aralara serpiştirilmiş referanslarla özellikle bu yapıtları bilen seyirciyi eğlendiren ve adeta bulmaca çözmeye yönlendiren Prens, bu yapıtlara aşina olmayanlara da aynı keyifli seyirliği sunmuş oluyor.
Farklı ve sürükleyici öyküsüyle her seferinde başka sürprize gebe olan senaryo, komik olduğu kadar heyecanlı hikayesiyle keyifli bir ekran seyirliği sunuyor.
Dizinin ilk sezonu Kral Thun’un ardından krallıkta yaşanan taht kavgasını konu alıyor. Bu sezonda tüm baş karakterleri tanıma fırsatını buluyoruz.
Hikayenin ikinci sezonunda ise krallıktaki iç çatışmalardan ziyade dış güçlere karşı mücadele işleniyor. Başta Macar Krallığı olmak üzere düşmanlarına karşı toprak bütünlüğünü korumaya uğraşan Bongomya, başındakilerin beceriksizliği yüzünden tesadüfler sayesinde ayakta kalıyor.
Bir düşmanı alt edeyim derken yeni düşmanlar edinen Prens ve ailesi, durup durduk yerde güçlü krallıklarla başını derde sokuyor.
Tüm bunlar olurken de öyküye birbirinden ilginç yeni yan karakterler katılıyor. Tam da “zeval olunacak” tarzda beceriksiz bir elçi olan Elçi Sangu’yu dizinin senaristi Kerem Özdoğan canlandırıyor.
Bu söz oyununa konu olan ünlü oyuncu Elçin Sangu’yu da ikinci sezonda izleme fırsatı buluyoruz. Sangu, dizide bir başka elçi rolünde kısa bir sahnede yer alıyor.
Aynı bölümlerde Karayip Korsanları’nın tehlikeli ve bir o kadar da sempatik denizcisi Jack Sparrow’u çağrıştıran bir korsanla tanışıyoruz: Van Dyke (Çağlar Ertuğrul).
Yine aynı sezonun ortalarında Kuzey Kralı Olaf rolünde Kanıt dizisinin Başkomiser Orhan’ı Engin Benli, kızı Caren rolünde ise Zeynep Tuğçe Bayat seyirci karşısına çıkıyor.
Ebru Şahin, Csilla karakteriyle kadroya dahil olurken, özellikle son gelişmeler onu üçüncü sezonda daha fazla izleyeceğimizi gösteriyor.
Behzat Ç. dizisinin Hayalet’i İnanç Konukçu, yine aynı isimle dizinin Macar Krallığı’nda geçen kısa bir sahnesinde izleyiciyle buluşuyor.
Prens’in ilk sezonunda Larousse rolünde yer alan usta oyuncu Yılmaz Gruda ise vefatı sebebiyle diziye veda ederken, ikinci sezonda kimi göndermelerle defaten anıldı.
Sezon finali, “Kadınlar Çağı başlıyor” sözüyle sona ererken, üçüncü sezonda kadın karakterlerin ön planda olduğu enteresan gelişmelerin Prens seyircisini beklediğinin işaret fişeği yakılmış oldu.
Başından sonuna kadar ilginç bir atmosferde, ince esprilerle, zekice kapalı montaj ve göndermelerle bezeli Prens, aslında son dönemde sadece dijital platformların değil tüm ekranın en iyi komedi dizisi.
Tek bir karaktere dayandırılmayıp yan karakterlerin de ilginç ve farklı öykülere sahip olmasıyla öne çıkan dizide zengin bir evren sunuluyor. Klişelere dayandırılmayan, bel altı basit esprilerden güç almayan senaryosuyla Prens takdir topluyor.
Şimdiye kadar denenmemiş türdeki bu dizide başta Giray Altınok olmak üzere tüm ana kadro görevini eksiksiz yaparken dizi, yan karakterler ve konuk oyuncularla da hikayesini çeşitlendiriyor.
Prens’in üçüncü sezonunda görüşmek üzere…
Yorum Yapılmamış: "Prens: Güldüren Game of Thrones"