Burcu B. Bilgin
(8/10)
Son zamanlarda sansür içeren yasa, mısır savaşları gibi konular yüzünden yerli sinemamız adına çok umutlu olmadığımız bir süreç yaşıyoruz.
Çok iyi içerikler üretilmediği halde kar paylaşımına gelince yarışan sinemacılarıın işi kendi yönlerinden ”tatlıya bağladığı” bir dönemin ardından gösterime giren ilk yerli filmlerden Bir Aşk İki Hayat…
Sosyal medyada görünmeyen, sessiz bir hayat sürdüren, öykü kitabı çıkaran, tanıdığımız şöhretlerden farklı bir portre çizen Engin Akyürek, sinemada genelde iyi projeler seçiyor. Rol arkadaşı Bergüzar Korel”i ise genelde bol reytingli dizilerde, olgun kadın rollerinde izlemeye alıştık.
Delibal filmi dışında dizilerde kamera arkasına geçen Ali Bilgin’in yönettiği film, Christopher Papakaliatis imzalı Yunan filmi What If’in yerli uyarlaması.
Aslında öykü daha önce başka örneklerini izlediğimiz, öncüsü ise Gwyneth Paltrow’un rol aldığı 1998 yapımı Sliding Doors olan türün bir başka örneği. ”Acaba şöyle olsa hayatım nasıl değişirdi?” diye düşünürüz ya, işte Bir Aşk, İki Hayat da onun filmi.
Filmdeki antagonistimiz olan Umut Atay (Engin Akyürek), sinemaya sevdalı, eski model film makinesiyle klasik yerli filmleri izleyen, köpeği Oscar’la doğup büyüdüğü evde yaşayan, mesleğinde istediği yere gelememiş bir yönetmen.
Filmde muteber olmayan adamlara ödeyemeyeceği biçimde borçlanan Umut, arkadaşının gidişin ardından köpeği Oscar’ı ağzında tasmasıyla karşısında buluyor.
Umut’un önünde, Oscar ile dışarı çıkmayı tercih etmesiyle evde kalmayı seçmesi arasında hayatını tümden değiştirecek iki yol ortaya çıkıyor. Filmde de bu seçeneği birbirini izleyen kurguyla izliyoruz.
Umut’un yaptığı seçimler, onu şaşırtıyor, üzüyor, umutla buluşturuyor, ihanetle sınıyor, travmalarıyla yüzleştiriyor, sevindiriyor, öfkelendiriyor, en önemlisi de hayatının aşkı Deniz (Bergüzar Korel) ile tanıştırıyor. Ama hangi seçenekte nasıl olduğunu filmde izlemeniz için spoiler vermeden ucu açık bırakıyorum.
Filmin asıl amacı ise hayattaki her tesadüfün bir anlamı olduğunu seyirciye göstermek. Bu doğrultuda, her iki seçenek de Umut’u bazen “iyi’, bazen “kötü” yerlere çıkarıyor.
Anlatıcının ağzından, ”Hiçbir karşılaşma tesadüf değildir”, “İnsanın sevdiklerini kaybetmesi mi zordur, hiç sevilmemesi mi?”, “Nerede doğacağımızı seçemeyiz ama hayatımızı seçimlerimiz belirler” gibi sözlerle filmin ana fikrine de vurgu yapılıyor.
Filmde kurguyu üstlenen Aylin Zoi Tinel ve Erhan Acar Jr. ikilisine ise büyük görev düşüyor ve iki hikaye arasındaki geçişleri başarıyla yapıyorlar.
Filmde ayrıca, Umut ve Deniz büyük bir tartışmanın ortasında hayati bir karar vermeye çalışırken Kadıköy sokaklarında dört mevsimi yaşandığı, ‘büyülü gerçekçiliğe” göz kırpılan sekansı çok beğendim.
Haberi ilk duyduğumda kimyalarının tutup tutmayacağına emin olamadığım Engin Akyürek ve Bergüzar Korel, başarılı bir film çifti olmuş. Bi Küçük Eylül Hikayesi filminde de tam puan alan Akyürek, filmde gözleriyle gülüyor, ağlıyor, öfkeyle kafasını kazıyor, kendiyle hesaplaşıyor ve filmi alıp sürüklüyor.
Bergüzar Korel ise zor bir adamla başa çıkmaya çalışırken kendi çocukluk travmalarıyla boğuşan Deniz rolünde gayet iyi.
Filmin başrolünde Umut ve Deniz’den başka bir de Kadıköy var. Yoğurtçu Parkı’ndan Moda sahiline, Barlar Sokağı’ndan Yeldeğirmeni’ne, Mehmet Ayvalıtaş Meydanı’ndan Bahariye’ye kadar tüm canlılığıyla izlediğimiz Kadıköy,
Kadıköy’ün, Woody Allen’ın Paris/Roma/Barcelona üçlemesine rakip çıkacak bir cazibe merkezi olarak sunulduğu filmin görüntü yönetmeni Yalçın Avcı da bu açıdan takdiri hak ediyor.
İkinci hikayeyi anlatmakta biraz daha cılız kalan filmde ayrıca evin iç dekorasyonu, çevresindeki yaşantı, esnafla sohbetler ne kadar samimiyse Engin Akyürek’in geçici dövmeleri de o kadar sahte. İzlerken keşke bu dövmeler hiç olmasaydı diye düşündüm.
Deniz’in suya attığı kayıklar, her gittiği yere bağladığı ip bileklikler ise yerinde kullanılan metaforlar olmuş.
Netice itibarıyla Bir Aşk İki Hayat, çok yeni bir fikir olmasa da öyküsünü derli toplu ve gayet iyi anlatan, mesajını yerinde veren, oyuncuları uyumlu ve başarılı, görüntü yönetimi, kurgusu ve rejisi olması gerektiği gibi ve başrolündeki Kadıköy’ü de çok iyi kullanmış bir film. İzlenmesini tavsiye ederim.
2 Yorumlar: "Bir Aşk, İki Hayat: Aşk yoksa bir tesadüf mü?"
Gülay Kıratlı 17 Şubat 2019 (15:08)
Hiç aklımda yoktu bu film ama bu yorumdan sonra görmek isterim denk düşerse 🙂 Elinize sağlık
Petek Kırboğa Ciner 18 Şubat 2019 (10:39)
Dün filmi seyrettikten sonra yorumunuzu okudum. Filmde benim iyi bulduğum nokta entelektüel bir çiftin ilişkiye yaklaşımını seyrediyor olmaktı. Arabesk dokular içeren bir aşk yerine daha gerçekçi bir yorumdu. Filmin Yunan versiyonunun fragmanına baktığımda ise üzüldüm, hemen hemen kopya bir film yapılmış. Amerikan romantik komedi filmleri sahneleri dolu. Orjinal filmde de öyle belli ki. Oyunculukları özellikle Engin Akyürek’i başarılı buldum. Kendi hikayelerimizi daha özgün bir biçimde anlatabildiğimiz bir Türk sineması dileğiyle.