Türk seyircisi neden aynı filmlere mahkum?

Burcu B. Bilgin

Venedik Film Festivali’nde ilk filmi olan Sivas ile Jüri Özel Ödülü’nü kazanan, ”En İyi Yabancı Film” ödülü için Türkiye’nin Oscar adayı olan Sivas filminin yönetmeni Kaan Müjdeci öyle bir isyan etti ki çok kızdığımız, ama kanıksadığımız bir konuyu yeniden hatırladık: Türkiye’de sinema tekeli…

Türkiye’de sinema tekeli neden ve nasıl var? Çünkü sektörün yüzde 70’i üç büyük sinema dağıtımcısının elinde. Sektörün en büyüğü olan Mars Group’un pazar payı ise yüzde 30. Yani bu, sinema seyircisinin ne izleyeceğine üç şirketin yöneticileri, hatta esasen neredeyse tek bir şirket karar veriyor demek. Yüzde 38 hissesi Güney Koreli CJ CGV adlı şirkete, kalan yüzde 62’si ise nedense ismi açıklanmayan diğer ortaklara satılan Mars’ın sektördeki ağırlığı ve diğer büyük dağıtımcıların da çok daha farklı bir çizgide olmaması sebebiyle Türkiye’deki seyirci, yıllardır hep aynı türdeki filmleri izlemeye mahkum edildi. Peki hangi filmler ve neden bunları izliyoruz?

1- Genelde kaba esprileri olan güldürü filmleri: Aslında komedi yapmak dünyanın en zor işidir. İnsanları ağlatmaktan daha zor olan şey güldürmektir. Ama ince, zekice espriyle olursa makbuldür. Türkiye’de çekilen sinema filmlerinin çoğunluğunu ise ne yazık ki kaba komedi örnekleri teşkil ediyor. Recep İvedik, Düğün Dernek gibi filmler gişe rekoruna doymazken, vizyona girdikleri hafta, salonların yüzde 60-70’inde başka film izlemenin imkanı kalmıyor. Hatta bahse konu bu filmlerden daha kötü örnekleri, bunların çok daha kötü taklitlerini de sıkça görüyoruz. Geğirmek, gaz çıkarmak, küfretmek, cinsiyetçi espriler yapmak, kelime oyunlarıyla belden aşağı çağrışımlarda bulunmak, birbirinin kopyası aksanlı konuşan, ezilmiş, hazırcevap karakterler, dalga geçilen eşcinsel tiplemeler, ana karakter tarafından aşağılanan kadın karakterler, film boyu saçma bir telaşeyle koşuşturan çeşitli kahramanlar bu filmlerin vazgeçilmezi. Ama gişesi garanti görülüyor ve sinema salonları bol keseden bunlara ayrılıyor.

Komiktir ki, geçen yıl sonunda aynı dönemde gösterime giren Star Wars: Güç Uyanıyor filmi ile Düğün Dernek: Sünnet filminin gişe rakamları karşılaştırılmış, ahali ”Bizim film, Star Wars’u geçti” diye anlamsız bir bayram havasına girmişti. Oysaki 3 günlük toplam seyirci sayısı 411 bin 501 olan Star Wars, 447 salonda gösterilirken, Düğün Dernek filmi 1300 salona yayılmış keyif çatıyordu. 3. haftasının sonunda bile 871 salonda gösterilen bu filme elbette ki dağıtımcı şirketler, ”Türk halkı bunu istiyor” diye vize vermişti. Doğal olarak rekor kırmasından başka bir seçenek de zaten yoktu. Peki bu filmi izlemek istemeyenler için başka seçenek yaratılmış mıydı? Elbette ki hayır. Zaten bağımsız sinemacıyı ezmeye yönelik bir sistemden de başka türlüsü beklenemezdi.

 

 

2- Mendil ıslatan filmler: Büyük çoğunluğu yabancı filmlerden kotarma, başrolünde sevilen, gişesi bol bir oyuncunun yer aldığı, temeli bir aşk hikayesine dayalı, sonunda büyük olasılıkla esas kız veya oğlanın öldüğü, izleyiciye hiçbir şey vermeyen yapımlar da el üstünde tutuluyor. Güldürülerin arasına bunlardan da serpiştirip sözüm ona çeşitlilik yaratılıyor ancak yine sinema sanatı adına bir adım atmamış bir film haftalarca salonları işgal ediyor. Bu filmler de gişe pastasından komedi filmlerinden kalan parçayı yiyor.

 

 

3- İnli cinli korku filmleri: Türkiye’de bazı türlerde film çekilmez. Aksiyon, polisiye azdır, bilim kurgu hiç yoktur, korku filmi ise tek bir türe hapsolmuş durumdadır. Konusu bazen Kuran-ı Kerim’deki bir ayete dayanan, onun üzerinden fantastik hikaye geliştirilen, inli cinli, ağzı yüzü eğrilmiş adamların, kadınların yer aldığı, küçükken hepimizi korkutmak için anlatılan saçma sapan hikayeleri andıran filmler seri olmuş gidiyor. Halka filmine öykünürken ortaya cin çarpan kadın ve adamların yer aldığı, senaryosu bir tuhaf, tekniği zayıf filmler ordusu çıkıyor. Ne yazık ki korkutmak yerine neredeyse güldürüyor. Bu furyanın tez zamanda bitmesini diliyorum.

 

 

4- Türk işi romantik komedi: Bridget Jones yaşlandı gitti bizim sinemacılarımız bu türden hala bıkmadı. Zaten işi gücü evlilik olan, sabah kuşağının yüzde 80’ini izdivaç programlarının işgal ettiği bir ülkede de ”evde kalma” esprisi üzerine film yapılmasından daha doğal ne olabilir ki? Ana kahramanı evliliği takıntı yapmış 30’lu yaşlardaki yerli Bridget Jones olan bu filmlerde kadın kahraman, evlenmek istediği esas oğlan ve  aileleri, film boyunca koşuşturur duruyor. Bu karmaşadan da neticede bilindiği gibi mutlu son çıkıyor. Az sayıda iyi örneklerinden biri Romantik Komedi serisinin ilk filmi olan bu tarz yine de kaba güldürülere göre evladır.

 

 

5- Tarihi ve dini içerikli filmler: Pazar payları az olsa da içlerinden en yüksek gişeyi yapanı Fetih 1453 filmi. Öyle ki zaten tüm zamanların en çok izlenen Türk filmleri sıralamasında da Recep İvedik ve Düğün Dernek filmlerinden sonra 3. sırada. Yine animasyon olan Allah’ın Sadık Kulu Barla filmi de 2 milyon 227 bin izleyici toplayan bu türün yüksek gişeli örnekleri arasında bulunuyor. Çanakkale filmleri yine bu türün içinde yer alıyor, her sene Çanakkale Zaferi’nin yıldönümüne yakın bir örneği çekilip derhal vizyon şansı buluyor. Masraflı bir tür olduğundan her yapımcının tercihi değil elbette.

 

 

Sinema salonları ağırlıklı olarak bahsettiğim filmlere ayrıldığından, özellikle bağımsız sinema örnekleri, sinema sanatına katkısı yüksek birçok yabancı film vizyon şansı dahi bulamıyor Türkiye’de. Oscar ödülüne aday filmler için de bu tablo değişmiyor. Mesela 562 bin izleyici toplayan Marslı, 559 bin izleyiciye ulaşan Diriliş ve 409 bin kişi tarafından izlenen Mad Max: Fury Road filmlerinin dışında bu seneki Oscar adayları aynı kaderi paylaştı. Az sayıda salonda gösterilen Gizli Dünya/Room filmi 5 bin, Büyük Açık/The Big Short 54 bin, Oscar ödülünü kazanan Spotlight ise 23 bin izleyiciye ulaştı.

”Türkiye’de sinema patladı, koptu gidiyor” denirken, aslında sinema salonları içeriksiz filmlerin işgali altında. Yılda 70 filmden 10’u kar ediyor, bu işin ekonomik boyutu. Bir de kültürel boyutu var ki o da vahim. Sinema izleyicisi, giderek filmlerde nitelik aramayan bir kitleye dönüşüyor. Rahmetli babaannem, kahvaltıda haşlanmış yumurtaları soyar, sarılarını kendine seçer, beyazlarını dedeme verir, sonra da evdekilere, ”Satılmış beyazını sever” dermiş. Bu da o hesap… Büyük çoğunluğu 17-25 yaşları arasında olan genç izleyici kitlesine ”kar etme gailesindeki” sinema salonlarında sadece aynı türde filmler sunuluyor. Tıpkı sadece yumurtanın beyazını yemek zorunda kalan rahmetli dedem gibi onlar da başka tür izleyemediklerinden bu filmlere mahkum oluyor. Yani onlara bu şekilde kültürsüzlük aşılanıyor ve gençlerimizi kendi ellerimizle zehirliyoruz. Gerisi laf-ı güzaf.

4 Yorumlar: "Türk seyircisi neden aynı filmlere mahkum?"

  • comment-avatar
    Volkan 9 Nisan 2016 (16:46)

    Aksiyon konusunda bir çok site film denendi ama bir türlü istenilen seyirciye ulaşmadı. Bu sektörden biri olarak söylüyorum ki öncelik tanınmış birinin bizi güldürmesi veya milliyetçi tarafımızın okşanması bu ikisi dışında iş yapmak çok riskli. Biraz ekonomik açıdan bakacak olur isek yapımcılar seçimlerini bu sebepten dolayı yapıyor. Tıpkı bir dönem tv’ leri rehin alan populer olan aşiret dizileri gibi sonra karadeniz dizileri sonra mafya dizileri şimdi ise romantik komedi dizilerine yeri bırakan dizi sektörü gibi. 🙂

    • comment-avatar
      sinekaf 11 Nisan 2016 (22:16)

      Evet. Hem televizyonda, hem de beyazperdede denenmişin üzerinden gitmek, risk almamak, garantili olduğunun peşinden gitmek seçiliyor. O zaman da deneysel işlerin önü tıkanıyor. Seyirci de hep aynı şeyleri izlemek zorunda kalıyor

  • comment-avatar
    Noyan 10 Nisan 2016 (07:34)

    Tüm dünya genelinde bakıldığı zaman AMAÇ: film yapımcıları paraları var yada yok, ordan destek burdan borç harç derken SONUÇ: yapımcının gerçekten yapmak istediği film + özgür bir konu ortaya çıkıyor.

    Güney islam ülkeleri ve özellikle Türkiye’ye bakıldığı zaman AMAÇ: Amerikan sinemasını şöyle ezdik, böyle dumur ettik, özel efektlerle donattık, 20 milyon dolar (kuyruklu yalan!) harcadık bir ilk! – ki Amerikalılar filmlerine yüz milyonca dolar bayılıyor :))) – SONUÇ: Ama Türk filmleri neden beğenilmiyor? Türk insanı ne kadar zevksiz! Zevksiz olan siz kokuşmuş film yapımcılarınız 🙂 Beyninizi yıkatmadan bu işe girmeyin, üzülmeyin 😉

    • comment-avatar
      sinekaf 11 Nisan 2016 (22:17)

      Zaten yüksek bütçe gerektiren işlere girişmiyor Türk Sineması. Bu güldürüler için de ne kadar para harcanabilir ki? Bilim kurgu, fantastik sinema gibi işlere girişilmiyor. Bu salon dengesizliğinde Düğün Dernek, sinemaların yüzde 65’inde salonları işgal ederken Amerikan sinemasının ezilmesi de normal aslında. Türkiye’de yani…

Yorum yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.