(8.5/10)
Burcu B. Bilgin
Netflix ekranında 2020 yılında boy gösteren Bir Başkadır dizisi, uzun süre üzerinde konuşulan bir yapım olmuştu. Bu diziye imza atan Berkun Oya, iki yıl sonra bu kez bir aile dramasıyla aynı platformda izleyici karşısına çıktı.
Güçlü kadrosuyla da öne çıkan Cici filmini sizler için izleyip değerlendirdim.
-Gurbetçinin dönüşü: Film, Almanya’ya gurbetçi olarak gidip biriktirdiği parayla Ankara’daki köyüne geri dönen Bekir’in (Yılmaz Erdoğan), eşi Havva (Funda Eryiğit) ve üç çocuğuyla beraber 80’li yıllarda geçirdikleri hayatlarıyla başlıyor.
Köydekilerin imrenerek baktığı bir ev yaptıran orta yaşlardaki Bekir, birikimleriyle aldığı Mercedes’ini de statü sembolü olarak görüyor. Bekir, küçük yaşlarda yetim kaldığı için empati kurduğu Cemil adlı bir çocuğu da evlatları ile büyütmeye karar veriyor.
-Siyah beyaz bir dünya: Ancak evin içinde belli ki Bekir’in tutumundan kaynaklanan gergin bir hava var hep. Bekir her ne kadar siyah beyaz televizyonda izlediği Özay Gönlüm’ün türkülerinde çıkıp oynayacak kadar neşeli bir adam gibi görünse de evin içindeki bu ağır hava hep var.
İşte bu sekanslarda dönemin televizyon programları, hatta İstiklal Marşı ve kapanış ile arkasından gelen “Televizyonunuzu kapatın” uyarısı dahil Berkun Oya tarafından başarıyla kullanılıyor. Ayrıca aile sakinleri, Almanya’dan getirilen teypten de dönemin şarkılarını dinliyor.
-Travmanın kökeni: Bekir’in hem eşi, hem de çocuklarıyla ilişkilerinde nedeni anlaşılmaz bir dengesizlik seziliyor. Kızı Saliha ve küçük oğlu Yusuf’a karşı şefkatli bir baba olan Bekir, onların güzel anlarını Almanya’dan getirdiği kamerası ile çekiyor.
Bekir, büyük oğlu Kadir’i ise sürekli dışlıyor. Bir gün Cemil’i şaka olsun diye ıslatmak isteyen Kadir’e kızan Bekir, elinden bahçe hortumunu alarak dakikalarca ona su tutuyor. Bu anları da kameraya alıyor. Bu sahne, filmin birinci dramatik dönüm noktasına oturuyor ve tüm gelişmeleri tetikliyor.
-Acıların kadını: Oya’nın izleyiciyi flashbackle 1980’li yıllara götürdüğü bu sekanslarda sanat yönetiminin başarısı ön plana çıkıyor. Dönemin televizyonu, ev eşyaları, şarkıları, türküleri ve en önemlisi de Almanya’ya çalışmaya giden Türk işçilerin kesin dönüşün ardından ülkeye getirdikleri kamera, Mercedes otomobil, alet edevat ekrana geliyor.
Yine bu bölümlerde “Acıların Kadını” şarkısı eşliğindeki Saliha ve Yusuf’un dansı, filme damga vuran sahneler arasında yer alıyor.
-Mercedes otomobilin sihri: O dönemin gurbetçilerinin kazanımlarını dosta, düşmana gösterme sembollerinden olan eski kasa Mercedes otomobil, eski Türk filmlerinde de çokça kullanıldı.
Köyüne dönüp eşi Gülcan’ı (Türkan Şoray) beğenmeyen İbrahim’in (Kadir İnanır) başındaki tüylü şapka ile Mercedes marka otomobili bunun en iyi örneği. Cici filminde de 06 plakalı bu araba, Bekir kadar küçük oğlu Yusuf’un gözünde de bir hazine.
Hatta öyle ki sırf bu otomobil sebebiyle ileride “arabacı” olacağını söyleyip duran Yusuf’u takdir eden babası, “Bakın kardeşinize, ne olacağını nasıl da biliyor,” diyerek onu takdir ediyor.
Otomobil ile Yusuf arasındaki bağ öyle güçlü ki tam 30 sene sonra dahi Yusuf’u artık araba onları yolda bıraksa da bu Mercedes’i kullanırken görüyoruz.
-Belki köye bir film gelir: Film, acı bir kayıp sonrasında ailenin parçalanan hayatı onları büyük şehre sürüklese de aileyi 30 yıl sonraki günümüzde yine köylerindeki evlerinde, artık yönetmen olan Kadir’in filminin çekimlerinde karşımıza çıkarıyor.
Yusuf için Mercedes varsa küçüklüğünde babası yasakladığı için Kadir’in merkezinde de Bekir’in bir çekmecede sakladığı kamera var. Bu çekmeceler, filmin ilerleyen sekanslarında “aile sırlarına” ev sahipliği yapan bir metafor görevi de görüyor.
Ortadaki sahte pozitif havaya rağmen aile bireylerinin travmalarını görmeye başlıyoruz ve bu acılar ilerleyen sahnelerde katlanarak artıyor.
Bu sahnelerde de Kadir’in babası tarafından ıslatıldığı “hortum” da önemli birer metafor olarak baş köşeye oturuyor.
-Ah Cemil, vah Cemil: Filmin en önemli karakterlerinden olan Cemil’in 30 yıl sonraki haliyle de film çekimi sahnelerinde tanışıyoruz.
Filmin zirvesi sayılabilecek sahnelerden ilkinde Cemil, Kadir’in ricasıyla filmde rol alıyor ve Nar Tanesi türküsünü seslendiriyor.
-Bunalımlı Kadir, kayıp Saliha, kimliksiz Yusuf: Film, bu noktadan sonra üç yıl daha ileriye flash forward yaparak bu kez “bitirilememiş filmin” ardından köye yerleşen Kadir ve onu ziyarete gelen ailesinin buluşmasını konu ediniyor.
Kimi boşluklar bırakarak merak unsurunu tetikleyen film, Kadir’in bitmeyen depresyonunu, Saliha’nın başarısız evliliği ve unutamadığı aşkıyla hayatın içinde kaybolmasını ve geçmişini çok iyi bilmediğinden boşluklar yaşayan Yusuf’un (Fatih Artman) değişken ruh hallerini aktarmaya başlıyor.
-Seninle bıraktım: Artık mezarlık bekçisi olan Cemil ise seneler sonra Saliha (Ayça Bingöl) ile yüzleşiyor. Bu sahnede lise çağlarında Ankara’ya gidip Saliha’yı uzaktan izlediğini ona anlatıyor.
Kızın karşısına çıkmaya cesaret edemeyen Cemil’in sırf o “bir sigara yaktı” diye hayatının ilk ve son sigarasını nasıl içtiğini tariflemesi filme damga vuran sahnelerden. Saliha’nın “Sonra sigarayı bıraktın mı?” sorusuna, “O güne kadar hiç içmemiştim. Seninle başladım, seninle bıraktım,” yanıtı “saf aşkı” özetliyor.
-Peki ya Havva’ya ne oldu?: Kocası Bekir’in sağlığında ister istemez geri planda kalan Havva ise daha sonraki hayatlarına yön veren kişi oluyor. Bunun önünü de çocuklarını köyden alıp kente götürmesiyle başlatıyor.
Köye çekimler için tekrar döndüğünde ise travmalarıyla yüzleşen Havva, filmin düğüm noktası olduğunun sinyallerini burada vermeye başlıyor. Sonuçta da zaten aile sakinlerini çözüme filmin iki başrolü anne ve “Almanya’dan gelen kamera” götürüyor.
Bütün düğümün üzerinde toplandığı anne ise bütün yıkıma yol açan sırrı yıllarca ailesinden saklayarak ve sonunda da “her şeyi unutarak” merkeze oturuyor.
Ancak gelinen noktada da artık ne bunları konuşabilecek ne de kendini savunabilecek konumda olmadığından sırlar ortaya dökülüyor ve öylece kalıyor.
-Senaryodaki boşluk ve kasıtlı kopukluklar: Toplam 2 saat 31 dakika gibi oldukça uzun bir süreye sahip olan Cici, kırsal kökenli bir aileyi 80’li yıllardan alıp günümüze kadar getiriyor.
Senaryoda doğrusal zaman akışını kullanmayıp flash back ve flash forwardlar aracılığıyla parçalı bir zaman akışına ve dönüşlerle olayları birbirine bağlayan bir kurguya sahip olan Cici, bunu başarıyla gerçekleştiriyor.
Senarist ve yönetmen Berkun Oya, bazı olayları boşlukta bırakarak ve kasıtlı kopukluklarla tıpkı kahramanlarının iç dünyası için karmaşık bir yapı oluşturuyor. Bu da filmin dramatik yapısına oldukça uygun bir tercih.
Buna karşılık filmin final sekansında ismine vesile olan annenin repliğini duyuyoruz. Ama bu, çok iyi bir isim seçimi değil ve biraz zorlama duruyor.
-Başarılı oyunculuklar her şeyin önünde: Filmin en büyük artısı ise oyuncuların çok başarılı performansı. Yıllar sonra kendi yazıp yönetmediği bir filmde boy gösteren Yılmaz Erdoğan, role de çok iyi oturmuş.
Yılmaz Erdoğan’ın rol aldığı 80’li yıllardaki sekansların ve özellikle de televizyon ile kurulan ilişki, Vizontele filmiyle de çok paralel.
Anne Havva’nın depresif gençliğini canlandıran Funda Eryiğit ile yaşlılığını canlandıran Nur Sürer de başarılı bir performans sergiliyor. Ancak özellikle Nur Sürer bu rolde çok başarılı ve finale doğru iyice devleşiyor.
Çocukluk travması ve ilerleyen yıllardaki boşluk duygusu sebebiyle depresyonun pençesinden çıkamayan Kadir rolünde Okan Yalabık ve bir türlü tutunamayan, bunu da sert tepkilerle ortaya koyan Yusuf rolünde Fatih Artman tam rollerinin adamı.
Saliha rolündeki Ayça Bingöl rolünün hakkını verirken filmin Nur Sürer’den sonraki en başarılı oyuncusu Olgun Şimşek.
Kara sevdalı, kalender halk çocuğu Cemil’i oynamayıp adeta yaşayan Şimşek, söylediği türkülerle de filme ayrı bir hava katıyor. Sanatçının İç Anadolu şivesinin kusursuzluğu da bu etkiyi kat kat artırıyor.
-Başarılı bir psiko drama: Sonuç olarak Cici, köklerinden uzaklaşıp yeni bir yön çizmeye çalışsa da geçmişin travmaları sebebiyle savrulan bir aileyi 30 yıllık bir süreye yayılarak izleyici karşısına getiren iyi bir psiko drama.
Parçalı kurgusu ve zamanda gidiş gelişleriyle nitelikli seyirciyi merak unsuru ve çözüme yönlendiren film, uzun süresine rağmen kendini izletiyor.
Özellikle 80’li yıllardaki bölümlerdeki sanat yönetimi ve filmin geneline yayılan başarılı görüntü yönetiminin de artı kattığı film, senaryodaki kimi kopukluklar ve boşluklar yaratıp finalde tüm parçaları birleştiriyor.
Tüm oyuncuların çok iyi bir performans sergilediği film, son dönemin takdire değer psiko dramaları arasında yer alıyor. İzlemenizi tavsiye ederim.
7 Yorumlar: "Cici: Çocukluğum, benim güzel travmam"
Atila 11 Kasım 2022 (13:16)
Çok beğendim..
Sema Sezen. 11 Kasım 2022 (21:03)
Guzel bir filmdi gercekten. Gecmis gozlerinin icine baktiginda, gelecek gercekten bilinmezlik midir? Degisik bir heba hikayesi. Etkileyiciydi gercekten.
Ümran Kardeş 12 Kasım 2022 (17:48)
Çok güzel bir film,kah güldüren kah hüzünlendiren,gerçekten Anadolu insanını işlemiş,dönem acıları Harika işlenmiş.Teşekkürler Berk’in Oya ve tüm oyuncular
Zülal İpekpula 14 Kasım 2022 (14:05)
Çok beğendim,o yılları yaşarken genç kız olmam beni daha çok etkiledi CİCİ …
Çok başarılı bir yapım.Kutluyorum…
Hasan Selçuk 15 Kasım 2022 (08:11)
Senaryo zaaflarıyla ,mantık ve tarih hatalarıyla dolu bir filmin ne çok beğenmeni varmış.
Abdullah CANTÜRK 15 Kasım 2022 (21:13)
Müthiş etkileyici bir film olmuş.Çok güzel,beğendim.Oyuncu performansları harika.
Aren Nera 26 Ağustos 2023 (17:35)
Yalnız burada yanlış yazılan bir şey var. İlk defa orada seninle içtim sigarayi gibi bir şey söylemiyor. Zira daha önce de ahırda kızın karşısında içiyor zaten. Seninle başladım senle bıraktım diyor.