Burcu B. Bilgin
Galiba hiçbir film bende bu kadar gerçeklik duygusu uyandırmamıştı. Öyle ki üzerinize afiyet ben mi grip oluyorum, film korkunç bir kar fırtınasında geçtiğinden midir nedir ilk defa kar montuyla film izledim. Bitince de bir kış çayı içtim. Sonunda da ”bir film bu kadar ortamı yaşatır” dedim.
”The Hateful Eight” ya da nefretle dolu sekizli… Quentin Tarantino’nun 8. filmi. Bol sekizli bu filmden sonra sadece 2 film daha yapıp 10. filmde emekli olacak Tarantino… Bu da tabii özellikle benim gibi fanatiklerini çok üzüyorsa da belki kararını değiştirir diye beklemekten başka çaremiz yok.
Başta söylediğim gibi karlı bir kış gününde başlıyor ”The Hateful Eight” ve öyle de bitiyor. Tarantino’nun ”Zincirsiz” ismiyle izlediğimiz ”Django Unchained” adlı yapımdan sonra ikinci Western denemesi olan film, İç Savaş’ın bitmesinin ardından,birbirini tanımayan 8 kişinin, tipiden kurtulmak için dağdaki bir konaklama yerine sığınmasını konu alıyor. Filmin oyuncuları Samuel L. Jackson, Kurt Russell, Jennifer Jason Leigh, Walton Goggins, Michael Madsen, Tim Roth…
-Bir tiyatro sahnesi gibi-
Dış mekanda başlayan filmin büyük bir bölümünden sonrası dağdaki bir konaklama yerinde geçiyor. Çekimleri Colorado’da gerçekleştirilen, dijital kamerayla değil Panavision 65 HR kamerayla çekilen film, bu yönüyle de Tarantino’nun yine ”deneyselliğini konuşturduğu” bir başka çalışması niteliğinde…
Her filminde bir başka deneyselliğe giden Tarantino, burada da tek mekanda, bol diyaloglu, konuyu göstermekten çok olayları diyaloglarla olayları anlatma yoluna giden bir rota izliyor. Böylece bu ilgi çekici ”western tiyatroda” karakterler, tıpkı bir tiyatro sahnesinde gibi ikili, üçlü, çoklu diyaloglarla hem geçmişteki öykülerini, hem de anı birbirlerine anlatıyorlar.
Zoru başararak 2 saat 50 dakika gibi uzun bir süre içerisinde izleyiciyi hiç gözünü ayırmadan sürükleyen bir öyküyü anlatan usta yönetmen, yine alıştığımız şekilde bu filmi de ilginç başlıklarla bölüyor. Bu filmde de 8 başlık altında konuları seyirciye aktarıyor. Hatta bölümlerden birinin başlangıcında (Daisy Domergue’nun Sırrı) ”anlatıcı” da devreye girerek hikayeye ilişkin bilgi veriyor.
Bu arada konu ilginç demişken, bir süre önce senaryosu internete sızdığı için çekimleri erteleyen, senaryoyu yeniden yazan ve filmi ondan sonra çeken Tarantino’nun ”cebinde kaç hikaye var” diye de insan düşünmeden edemiyor. Tek mekandan çok kısa aralıklarla çıkan film, finaline de burada ulaşıyor.
-Agatha Christie romanı gibi-
Quentin Tarantino sık sık başka filmlerden, romanlardan, piyeslerden bölümleri alıp filmlerine eklemekle suçlanır. Başkasına göre ”aşırma” olarak görülen bu durum aslında onun hayatın her alanında bir başka ”ilham perisi” bulmasından kaynaklanıyor aslında…
Burada da sonlara doğru Binbaşı Marquis Warren (Samuel L. Jackson) adeta Agatha Christie’nin ünlü dedektifi Hercule Poirot’ya dönüşüyor ve gizemli olayı ”kendi yöntemleriyle” çözüyor. Cinayet romanlarına ”bir saygı duruşu” anlamındaki bu bölüm, polisiye tutkunu olduğum için filmde en sevdiğim bölüm oldu.
Finale doğru gizem giderek artarken, Tarantino’nun bütün filmleri içinde en ilginç finale imza atılıyor. Beklenmedik olaylar birbirini izliyor ve tatminkar bir şekilde film sona eriyor. Tabii ki Tarantino’nun meşhur bol kanlı sahneleri de finale doğru artıyor. Buna karşın, izlediğim tüm Quentin Tarantino filmleri içinde ”en az kanlılarından biri” olduğunu da söylemem lazım.
Oyunculuklar konusunda kadrosunu sinemanın ustalarından kurduğu için tüm oyuncular rolünün hakkını veriyor elbette. Ancak Samuel L. Jackson’ın deyim yerindeyse ”hayatının oyununu” bu filmde döktürdüğünü söylemek lazım. Daisy Domergue rolündeki Jennifer Jason Leigh’i uzun yıllardır ”dişe dokunur” bir rolde görmemiştim. Meğerse kendisi de bu durumdan muzdaripmiş ve 40 yaşını geçmiş bir oyuncunun rol almasının kolay olmadığını, ancak bu filmde kendisine güvenen Tarantino’nun bir bakıma onu yeniden yarattığını anlatmış röportajında. Aslında Leigh çok haklı. Bugüne kadar onu bu kadar iyi izlememiştim açıkçası, bu rol tam oturmuş üzerine… Bu arada, Jennifer Jason Leigh 54 yaşında…
Sonuç olarak Tarantino’nun bu kanlı Western tiyatrosu, tek mekanda, 168 dakika içerisinde neredeyse sadece diyaloglarla müthiş bir öykünün anlatılabileceğinin ispatı… Sinema öğrencilerine de ders olarak böyle okutulabilir.
2 Yorumlar: "The Hateful Eight: Kanlı western tiyatrosu"
Binbaşı 15 Kasım 2018 (23:28)
Hiç Anadolu köylerinden birinde bulundunuz mu? Özellikle kış aylarında? Çünkü eğer bulunduysanız, bu Western yapım sizi resmen Anadolu köy hayatlarının birisinin içine sokuyor.
sinekaf 15 Kasım 2018 (23:57)
Evet uzun süreli olmasa da bulundum ve evet haklısınız. Bir an sizin anlatımınızda kendimi Ahlat Ağacı filminde de buldum