Burcu B. Bilgin
Açıkçası geride kalan 2017 yılının değerlendirmeleri, gişe raporları, Altın Küre heyecanı, 2018’de izleyeceğimiz filmler gibi konuların telaşesi içinde büyük merakla beklediğim bir filmi izlemeye 1 hafta kadar geç kaldım: Loving Vincent…
Hollandalı dahi ressam Van Gogh’un son günlerini anlatan film, daha proje olarak açıklandığı anda sinema dünyasında büyük heyecan yarattı. Çünkü animasyon film, 125 ressamın Van Gogh tablolarına benzer bir teknikle hazırladığı karelerden oluşuyordu.
Yakın arkadaşı olan ünlü ressam Paul Gaughin ile yaşadığı bir tartışma sonrasında kulağını kesen ve onu bir hayat kadınına armağan eden Van Gogh’un ismi geçtiğinde en resme ilgisiz insanlar bile onu tanır. İşte onun bu hazin yaşam öyküsü, filmde olağanüstü bu çizimler eşliğinde konu ediliyor.
Yaşamı boyunca 800’ün üzerinde tablo yapan, bunlardan ancak 1 tanesi o hayattayken satılan, sefalet içinde yaşayan, eserlerinin ilgi duymasını özlemle bekleyen, pek çok kez ruhsal tedavi gören Van Gogh, sonunda hayatına kendi elleriyle son verdi.
-Sherlock Holmes hikayesi havasında-
Filmin senaryosunu kaleme alan Dorota Kobiela ve Hugh Welchman, ilginç bir teknikle Van Gogh’un son günlerini beyazperdeye getiriyor.
Van Gogh’un başta erkek kardeşi Theo olmak üzere sevdiklerine ve yakın çevresine yazdığı çok sayıda mektubu götürüp getiren postacısının oğlu Armand Roulin’in, ona ait son mektubu Theo’ya götürmek üzere sanatçının son günlerini geçirdiği Fransa’nın küçük kasabası Auvers-sur-Oise’a doğru yola çıkıyor.
Ancak Van Gogh’a pek de sempati beslemeyen Armand, bir anda kendini onun ölümünü araştıran bir dedektif olarak buluyor ve hikaye başlıyor.
Yıldızlı Gece, Kafe Terasta Gece, Sarı Tarla, Gece Kahvesi gibi ünlü Van Gogh tabloları ve sanatçının dünyaca ünlü otoportresinin de içinde bulunduğu eserleri de gördüğümüz filmde, herkes başka bir hikaye anlatınca Armand, Van Gogh’un cinayete kurban gidip gitmediğini de araştırmaya başlıyor. Sonrası sürpriz olduğu için anlatmıyorum.
-Tanıdık ünlüler ve inanılmaz benzerlikleri-
Polisiye film havasında geçen animasyondaki tüm karakterler, aslında Van Gogh’un tablolarında resmettiği kişiler. Kast da tablolarda resmedilen kişilere şaşırtıcı derecede benzeyen oyunculardan kurulmuş.
Postacı Joseph Roulin rolünde Chris O’Dowd, oğlu Armand rolünde Douglas Booth yer alırken, Vincent’ın doktoru, aynı zamanda da amatör ressam olan Paul Gachet’ı Game of Thrones’ta Bronn rolüyle tanıdığımız Jerome Flynn canlandırıyor.
Kızı Marguerit rolünde son dönemin en gözde oyuncularından Saoirse Ronan, hizmetçileri Louise Chevalier rolünde ise Peaky Blinders ve Penny Dreadful dizilerinde rol alan güçlü aktris Helen McRory izleyiciyle buluşuyor.
Sevilen BBC dizisinin Poldark çifti de hoş bir tesadüfle filmde rol alıyor. Eleanor Tomlinson, Van Gogh’un kaldığı pansiyonun sahibinin kızı Adeline Revoux’yu, Aidan Turner ise kasabanın balıkçısını canlandırıyor.
Van Gogh’un ölümündeki sır perdesini bir yapbozun parçalarını birleştirir gibi ele alan filmin geriye dönüşlü kurgusu ilk başta biraz karışık gibi gelse de izlemeye devam ettikçe vaktin nasıl geçtiği anlaşılmıyor.
Sonuç itibarıyla ”Loving Vincent”, modern sanatın ve izlenimcilik (empresyonizm) akımının kurucusu kabul edilen, ”İnsanları sevmekten daha sanatsal bir şey olmadığını düşünüyorum” demesine karşın onlardan beklediği değeri görmeyen bir dehanın hüzünlü yaşam öyküsünü bir sanat şaheserinin içindeymişçesine yaşatan bir film… Kimi insanlar ölüyor, bazıları ise Van Gogh gibi öldükten sonra da yaşıyor.
Van Gogh’u ve eşsiz sanatını sevenler kadar ”insanı anlamayı” sevenlerin mutlaka izlemesi gereken bir film… Mutlaka seyretmenizi tavsiye ediyorum.
6 Yorumlar: "Loving Vincent: Van Gogh tablosu gibi şaheser"
Öznur Üstün 9 Ocak 2018 (16:21)
Henüz gidemedim ama mutlaka gideceğim bu merakla beklediğim filme:) 5-6 yıl önce İstanbul’da dijital bir sergisine gitmiştim cok etkileyiciydi. Eminim bu cok önem vediğim sanatcının filmi daha da cok etkileyecek beni..
Güzel yorumunuz için teşekkürler 🙂
sinekaf 10 Ocak 2018 (22:15)
Mutlaka izlenmesi gereken bir film olduğunu düşünüyorum, kaçırmayın (editör)
cemal erdoğan 10 Ocak 2018 (08:00)
çok hoş kaleminize sağlık..
sinekaf 10 Ocak 2018 (22:15)
Çok teşekkürler… (editör)
Ceyhun Ergüven 10 Ocak 2018 (09:39)
Filmin yapılmasını sabırsızlıkla bekleyenlerdendim. İlk izleyenlerden biri oldum. Ama yetmedi. Daha birkaç kez izlemem lazım. Van Gogh’a duyduğum saygı ve sevgi nedeniyle kendisinin ve abisi Theo’nun mezarlarını bile ziyaret ettim. Şimdi Theo’ya mektupları benim nezdimde daha da anlamlı hale geldi. Film bu dahi ressamın büyüklüğüne yakışır bir yapıt olmuş. Van Gogh’a anısı önünde saygıyla eğiliyorum.
sinekaf 10 Ocak 2018 (22:14)
Ben de birkaç kez daha izleme isteğindeyim. Ancak o şekilde tam manasıyla sindireceğimi düşünüyorum. Çok güzeldi (editör)