Burcu B. Bilgin
(8.5/10)
Sokaklarda sürüklenen domuzlar, dev boyutlu obruklar, kuraklıktan kırılan geleneksel bir kasaba, halkı sömüren bir belediye başkanı, üçkağıtçı oğlu, muhalif gazeteci, gizlice yaşanan cinsel yönelimler, yeni geldiği kasabada türlü yolsuzlukla mücadele etmeye çalışan genç bir savcı.
Son dönemlerin en çok konuşulan yerli yapımları arasında bulunan Kurak Günler, yönetmen Emin Alper’in sinemamıza kazandırdığı farklı bir çalışma. Netflix ekranında gösterilmeye başlanan filmi sizler için izleyip inceledim:
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın verdiği Sinema Destekleme Fonu’nu geri istemesiyle de gündeme oturan film, dokuzu Altın Portakal olmak üzere çok sayıda ödül aldı, Cannes Film Festivali’nde gösterimi yapıldı.
Senaryosunu da Emin Alper’in kaleme aldığı filmde Savcı Emre’yi Selahattin Paşalı, Gazeteci Murat’ı Ekin Koç canlandırırken, diğer rollerde Erol Babaoğlu, Erdem Şenocak, Selin Yeninci, Sinan Demirer, Hatice Aslan, Eylül Ersöz ve Ali Seçkiner Alıcı yer alıyor.
Alper’in dördüncü uzun metrajlı filmi, Yanıklar adlı bir Orta Anadolu kasabasına tayini çıkan Savcı Emre’nin (Selahattin Paşalı), yeraltı sularının kullanımının çevre kurulları ve mahkeme tarafından yasaklanmasının ardından kuraklığın pençesinde kıvranan bu coğrafyada yaşadığı sorunları konu alıyor.
İdealist bir savcı olan Emre, daha ilk günden kanunları uygulamaya kararlı iken kasabanın belediye başkanı, oğlu ve eşraf tarafından kafakola alınmaya çalışılıyor. İşin içine bir de muhalif kimliğiyle bilinen gazeteci Murat (Ekin Koç) girince işler karışıyor ve sonuçları hatırlanamayan alkollü bir gecenin sabahında düğüm oluyor.
Bolca alt metin ve metaforla zenginleştirilen Kurak Günler, açılış sekansına böylesine güçlü bir simgesel anlatımla giriş yapıyor. Bütün kasabalı, boğa güreşlerini andıran bir şekilde ellerinde tüfeklerle bir yaban domuzunun peşine düşüyor.
Bu yaban domuzunu avlayıp kasaba meydanında kanlar içinde sürükleyen kalabalık, naralar atarak yeni gelen savcıya sanki yaşayacaklarını önden haber veriyor.
Film, daha ilk başından günümüz Türkiye’si ve Anadolu’nun dışarıdan geleni öğütmeye hazır çarklarını gözler önüne seren “kendi evrenini” oluşturuyor.
Pek çok yönden bugünün Türkiye’sinde bir yerlere ateş etse de farklı kodlar kullanarak hedef şaşırtıyor, tahmin edilebilirliğin önüne geçiyor. Bunu yaparken de sistemsel çürümüşlüğün aslında ülkenin genel sorunu olduğunun altını çiziyor .
Filmde Yanıklar Belediye Başkanı Selim ve oğlunun kasabalıyı kullanması, seçim yatırımı olarak su projesinin kullanılması, halkın bunun içinde olması gibi konuları masaya yatırırken ülkemizde siyasetin aktörlerine dair benzerlikler bulabiliyoruz.
Bir taraftan muhafazakar bir görünüm çizilirken, diğer taraftan da belediye başkanının oğlu Şahin (Erol Babaoğlu) ile yancısı diş hekimi Kemal’in (Erdem Şenocak) bolca alkol ve hatta uyuşturucu kullanmasıyla kafamızın içindeki net saptamanın hedefi şaşıyor. Yani türlü yönleriyle iktidar ve muhalefet partilerine özgü kodlar, filmdeki karakterlerde can buluyor.
Filmde sadece iktidarda olanlar değil muhalefet de etiğin dışına sapan bir görüntü arz ediyor. Eski belediye başkanının yandaşları da çeşitli fotoğraflarla Savcı Emre’yi tehdit edince sistemin genelinin sorunlarını bir kez daha görüyoruz.
Tüm tarafların pisliğe bulaşmış olması ile siyasetin tüm aktörlerinin benzerlikleri vurgulanmış oluyor. Bu da metaforik olarak, Emre’nin göle girdiği sahnede Gazeteci Murat’ın gelerek, “Burada göle girmeyin, balçığa batarsınız,” sözleriyle vurgulanıyor.
Kimi yönlerden Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun klasik romanı Yaban, Lars von Trier imzalı Dogville, Nuri Bilge Ceylan’ın Bir Zamanlar Anadolu’da filmleri ile aynı temaya sahip film, küçük çevrenin dışarıdan geleni yutma serüvenini bir kez daha karşımıza çıkarıyor.
Filmin ilk dramatik dönüm noktasında Emre, Şahin, Kemal, Roman genç kız Pekmez (Eylül Ersöz) ve gazeteci Murat’ın bileşenleri olduğu gecenin ardından ortalık karışıyor.
Gecede meydana gelen olaylar sebebiyle giderek içinde bulunduğu çember daralan Emre, hakim Zeynep’in (Selin Yeninci) kasabanın düzenine uyum sağlama eğilimi ve polisin etkisiz kalması yüzünden daha da zora düşüyor. Seçimin ardından kasaba halkının galeyana gelmesiyle de her şey çığırından çıkıyor.
Halk, su sorununu bahane ederek yollara dökülüyor ve polisin dahi gücünün yetmemesiyle film, izleyiciye ürkütücü bir distopik evren sunuyor.
Film, bir taraftan etrafta hiç kadın görünmemesiyle cinsiyetçi ortama, diğer yandan homofobiye vurgu yaparak toplumdaki cinsel kodlara da oklarını yönlendiriyor.
Üstü kapalı bir erotik gerilim yaşayan Savcı Emre ile Gazeteci Murat’ın kasabalı tarafından köşeye sıkıştırıldığı filmin bu sekanslarında domuz avı metaforuyla bir kez daha karşılaşıyoruz. Emre ile Murat, kasabalının gözünde “avladıkları domuzların” yerine geçiyor. Ancak ikili, korkusuz hamleleriyle bu ava noktayı koyuyor.
Filmin final sekansında ise ülkenin gerçekleri boyutundan “gerçek üstü” bir evrene adım atıyoruz. Bir nevi ucu açık olan bu final, dev obruğun metafor olarak kullanımıyla halk ile aydınların arasındaki uçuruma, boşluğa işaret ediyor.
Film boyunca ifade bulan sistemsel bozulma, halk ile aydının bir araya gelememesi, kimi söylemlerle gözü boyanan halkın günü gelince ne kadar tehlikeli olabileceği vurgulanıyor ve finalde de bu durum zirve yapıyor.
Kurak Günler için mekan olarak seçilen Kayseri’nin Yeşilhisar kasabası, hikayenin geneline büyük bir başarıyla ev sahipliği yapıyor.
Atmosferin en başarılı şekilde vurgulanması sağlanırken, içinde farelerin yaşadığı, Savcı Emre’nin oturduğu eski ev bu vurguyu artırıyor.
Böylece dibi balçıklı gölü, derin obrukları, daracık sokakları, eski evleri ve küçük meydanıyla Yanıklar, uzun süre hafızalardan silinmeyecek film mekanları arasına giriyor.
Emin Alper’in dar sokaklarda gezinen kamera açıları, Emre’nin boncuk boncuk terlediği ve gecede yaşadığı katastrofi, Jean-Paul Sartre’ın Bulantı’sındaki gibi bir etki yaratıyor.
Filmdeki oyunculuklara gelince en başta Savcı Emre rolündeki Selahattin Paşalı’nın özellikle bağ evindeki geceye dair performansı ön plana çıkıyor. Oyuncu, film boyunca başarıyla rolünün altından kalkıyor.
Filmin tartışmasız starı ise avukat Şahin rolündeki Erol Babaoğlu. Sinemamızın ünlü kötü adamı Erol Taş’ı asla aratmayan bu oyuncu, film boyunca bir yıldız gibi parlıyor. Eşlikçisi Diş Hekimi Kemal rolündeki Erdem Şenocak da olanca yancılığına rağmen idare-i maslahatçı tavrı ve gevrek gevrek gülüşüyle filmin en iyilerinden.
Netice itibarıyla Kurak Günler, aldığı ödülleri ve üzerinde konuşulmasını hak eden bir yapım. Sistemin çürümüşlüğünü vurgularken çok başarılı bir matematikle ilerleyen senaryosu, Emin Alper’in mekan olarak seçtiği Yeşilhisar ilçesini fon yaparak yarattığı yorum, Orta Anadolu kırsalını arkasına alan üstün görüntü yönetimi ve oyuncuların performanslarıyla sinemamızın bu dönemdeki en iyi işlerinden.
Ülke gerçeklerini uzun uzun tartıştığımız bu dönemde ilginizi çekeceğine inandığım bu filmi izlemenizi tavsiye ediyorum.
4 Yorumlar: "Kurak Günler: Bir küçük Türkiye masalı"
Muzaffer Sungur 27 Mayıs 2023 (08:05)
Komiserin performansını da atlamamak gerek bence.
Alp Ertunç 27 Mayıs 2023 (13:33)
Küçük bir düzeltme: Bulantı, Camus’nün değil, Sartre’ın romanıdır.
Sevgi Karaçam 27 Mayıs 2023 (23:38)
Filmi çok beğendim.Tam Anadolu irfanını anlatıyor.Baslarda izlerken çok rahatsız oldum hatta ara ara durdurup nefes alma ihtiyacı hissettim.Cunku o kasaba insanlarını tanırım. Oyuncuların performansı muthisti.Tebrik ediyorum.Butun ödüller hak edilmiş.
Ayfer Yiğit C. 10 Haziran 2023 (19:24)
Film beni çok sarstı. Zorunlu hizmet yıllarımı anımsadım. 38 yıl öncesini. O denli tanıdıktı ki… Sinemasal olarak da çok beğendim. Pek çok satır arası, metaforlar olsa da olay örgüsünün tüm gerçekçiliği sonrasında final çok simgesel olmuş.