Burcu B. Bilgin
(8.0/10)
Türk Sineması’nın çok şaşaalı bir dönemine tanıklık eden Yeşilçam Sokağı, Çağan Irmak’ın objektifinden ekrana gelmeye başladı. Çocukluğundan beri sinemaya aşık bir yapımcının film yapma uğruna yaşadıklarını işleyen dizi, Türkiye tarihine geçen kara bir lekeye de parmak basarak ekranda hepimiz adına “özür” diliyor.
Blu TV’de 6. bölümü ekrana gelen diziyi sizler için izleyip yazdım:
Yeşilçam dizisinin odağında Semih Ateş adlı genç bir yapımcı yer alıyor. Daha küçük yaşlarda kendisine sahip çıkan Rum sinemacı sayesinde yedinci sanatın parıltılı dünyasıyla tanışan Semih (Çağatay Ulusoy), olmayan ailesinin yerine “sinemayı” koyuyor.
Ancak sinemaya sevgisini aynı ölçüde iyi yatırımlar yapmak yönünde kullanamayan Semih, her ne kadar film çekmeyi çok sevse de maddi açıdan zora düşüyor. İşte tam da bu noktada önüne “talih kuşu” gibi gördüğü bir proje çıkıyor ve macera başlıyor.
Yeşilçam dizisinin senaristleri Volkan Sümbül ve Levent Cantek tarafından oluşturulan matematiğinde iki ana temel var. Birincisi Semih’in kayınbiraderi Hakan (Bora Akkaş) ile yürüttüğü şirketin yeni film projesi çerçevesinde yaşananlar.
Filmin çekim sürecinde öyle şeyler meydana geliyor ki eski Türk dramalarını geride bırakıyor. Bu macerada aşklarıyla, kötü adamlarıyla, entrikalarıyla, ayak oyunlarıyla “film içinde film” izliyoruz. Elbette ki bir Yeşilçam melodramı.
Bu sırada Türk Sineması’nın bir dönemine damga vuran kimi ünlü oyuncu ve yönetmenlere de yer veriliyor. Bu kurmaca dünyanın içerisine Yeşilçam’dan gerçek figürler de yerleştiriliyor. Mesela entrikayla Semih’in elinden alınan filmde Semih’in eski eşi, ünlü aktris Mine Cansu’nun karşısında oynaması için Ayhan Işık’a, yönetmen olarak da Atıf Yılmaz’a teklif götürülüyor.
Bu arada, bu doğrudan gördüklerimizin yanında Yeşilçam’a üstü kapalı göndermeler de yapılıyor. Ünlü kadın oyuncuları ile evli, zengin yapımcıların o dönemler dillere destan ilişkileri de dolaylı olarak ekrana geliyor.
Dizinin ikinci bir ayağında da 1950’lerin sonu ve 1960’ların başındaki çalkantılı Türkiye tarihi de işleniyor. Yakın tarihte “6-7 Eylül Olayları” olarak bilinen, organize toplu saldırı dizinin ana hatlarından birini oluşturuyor.
İstanbul’da 6-7 Eylül 1955’te gerçekleşen olaylar, Semih’in ilk gençlik yıllarına oturtuluyor. Bilindiği üzere bu saldırılarda 4 bin 214 ev, 1004 işyeri, 73 kilise, bir sinagog, iki manastır, 26 okul ile aralarında fabrika, otel, bar gibi yerlerin bulunduğu 5 bin 317 mekân saldırıya uğramıştı.
Dizide bu dönemin sonrasında Rum vatandaşların tedirginliği de ekrana getiriliyor, Semih’in şirketi Büyük Ateş’teki bir çalışanı da bunlardan biri.
Binlerce Rum vatandaşın Türkiye’den göç etmesine sebep olan olaylara flashbacklerle dönülürken, ileriki yıllarda bazı milliyetçi grupların Kıbrıs üzerinden Rum azınlıklara karşı sokaklara taşan gösterileri de işleniyor. Ülke olarak bu olaylar sebebiyle borçlu olduğumuz özrü ise Semih, sinema aracılığıyla dilemeye çabalıyor.
Yine dizide milliyetçi ve ulusal değerlere bağlı görünen, muhafazakarlık kisvesi altında farklı hayatlar yaşayan kimi siyasilerin yaşamları da Özgür Çevik’in canlandırdığı İzzet karakteri aracılığıyla diziye dahil ediliyor. Dönemde sol görüştekilerin gördüğü baskılar da dizinin işlediği bir başka konu.
Böylece yönetmen Çağan Irmak’ın daha önce olduğu gibi yakın tarihi sinema aracılığıyla izleyiciyle buluşturma serüveni bu kez de Yeşilçam aracılığıyla hayat bulmuş oluyor.
Dizinin akışına bakacak olursak aslında oldukça durgun başlıyor. Burada “sabırsız seyircinin” bir kısmının yitirilmesi gibi bir handikapı var Yeşilçam’ın. Ancak ikinci bölümle taşlar yerine oturuyor.
Özellikle yakın tarihe dair mesajların işlenmeye başlanmasıyla da tempo giderek yükseliyor. Sinema serüveniyle Türkiye tarihinden kesitler bir arada izleyiciye Çağan Irmak’ın başarılı rejisiyle iyi bir seyirlik sunuyor.
Oyunculuklara gelecek olursak, başta da belirttiğim gibi öykünün yükünü dizinin öznesi olan Semih Ateş’i canlandıran Çağatay Ulusoy çekiyor. Hikayenin üzerine kurulu olduğu Ulusoy, son dönemde gerek sinema projelerinde gerekse ekranda sıkça gördüğümüz bir isim.
Açıkçası Hakan: Muhafız dizisinden bu yana oldukça yol almış görünen Ulusoy, Semih Ateş rolünde projeyi sürüklemekte zorlanmıyor.
Dizinin iki ana kadın karakterinden olan Mine Cansu rolünde Selin Şekerci, ilk bölümde çok varlık gösteremese de ilerleyen bölümlerde giderek ağırlığını koyuyor ve başarılı bir oyunculuk sergiliyor.
Reha rolündeki Yetkin Dikinciler, Mümtaz rolündeki Altan Erkekli girdikleri her projede olduğu gibi görevlerini iyi yerine getirirken, dizinin eğlenceli sekanslarına ise Hakan rolündeki Bora Akkaş damga vuruyor. Ancak aynı şeyi Tülin Saygı rolündeki Afra Saraçoğlu için söylemek mümkün değil.
Saraçoğlu, bu rolde oldukça silik kalırken, yalnızca Çağatay Ulusoy ile dans ettiği sahnede öne çıkma şansını elde ediyor. Annesi Adviye rolündeki Nilüfer Açıkalın ile Belkıs rolündeki Güngör Bayrak da dizinin iyilerinden.
Ancak Yeşilçam’ın açık ara en iyi oyununu ise İzzet rolündeki Özgür Çevik çıkarıyor. Göründüğü her sahnede adeta rol çalan Çevik, uzun bir aradan sonra geldiği ekranda rüzgar gibi esiyor. Beşinci bölümde Erhan rolünü üstlenen Devrim Nas da yine dizinin göz dolduranlarından.
Yeşilçam’ın sanat yönetimini ise başarılı kostüm ve dekorlardan dolayı ayrıca kutlamak gerekiyor. Dizi, her yönüyle dönemin havasını estiriyor. Aynı şekilde 1960’ların havası, Yeşilçam filmlerindeki sinematografiyle başarılı şekilde veriliyor.
Netice itibarıyla Yeşilçam, biraz durağan başlasa da hikayenin derinleşmesiyle taşların yerine oturduğu, bir sinema aşığının çektiği filmin vizöründen hem Yeşilçam Sineması’nı, hem de Türkiye’nin bir dönemini izlediğimiz bir yapım.
Azınlıklara karşı işlenen bu büyük suça hepimiz adına bir “özür” niteliği de taşıyan yapım, bu mesajının yanında iyi kadrosu ve tüm bu temaları bir potada eriten senaryosuyla izlenmeyi hak ediyor. Böylelikle Türkiye tarihinin bu dönemi de Çağan Irmak sinemasının dönem filmleri zincirine sağlam bir halka olarak yerleşiyor. İzlemenizi tavsiye ederim.
Yorum Yapılmamış: "Yeşilçam: Biz sizden çok özür dileriz"