Burcu B. Bilgin
Dünyanın ortasına Kripton’dan düşen Superman ile ”acıların çocuğu” kara şövalye Batman’in karşı karşıya geldiği DC Comics yapımı ”Batman v Superman: Adaletin Şafağı-Batman v Superman: Dawn of Justice” nihayet vizyona girdi. Aylardır hayranlarının merakla beklediği film, DC Comics’in süper kahramanların tekelini elinde bulunduran Marvel evrenine yetişme çabasının ürünü. Peki, bu kadar merakla beklenen Batman ile Superman’in savaşı izleyiciye ne vaat ediyor?
Film, Batman/Bruce Wayne’in (Ben Affleck) anne ve babasının öldürüldüğü sekansla başlıyor. Film boyunca çok iyi sahnelere imza atan görüntü yönetmeni Larry Fong’un yapraklar eşliğinde Bruce ile ailesinin sonsuza kadar ayrıldığı anı başarıyla tasvir ettiği sahnenin ardından teker teker kahramanların dünyasına giriliyor. Filmin ilk 45 dakikasında Chris Terrio-David S. Goyer imzasını taşıyan senaryo, izleyicide epey bir kafa karışıklığı yaratıyor.
-Joker’a rakip çıktı-
Filmde Lex Luthor ve kötü amaçlarının anlatılmaya başladığı sahnelerden itibaren yavaş yavaş izleyiciye kolaps yaşatan sıkıntılı bölüm sona eriyor.
Hayatını Superman’in sırrını çözmeye adamış, çocukluğu babasının baskıları sonucu acı içinde geçmiş, sonunda da nefret dolu bir insanan dönüşmüş olan Lex, Jesse Eisenberg’in başarılı yorumu sayesinde filmin uzak ara yıldızı. Heath Ledger’ın Joker’i ve Sherlock dizisinin Moriarty’si (Andrew Scott) çizgisinde yeni bir psikopat kazandığımızın müjdesini vereyim.
Felsefi ve mitolojik göndermelere sık sık yer verilen filmde, Lex Luthor aracılığıyla Tanrı-insan ilişkisi irdeleniyor. Nietzche’nin ”Tanrı öldü-Gott ist tott” sözü aracılığıyla varoluşçuluğa sık sık vurgu yapan Lex Luthor, Superman’i tanrı figürü olarak ilahlaştırıyor ve onun kimliğinde isyan ediyor. Zor günlerinde Tanrı’ya ulaşamadığı için sitem eden Luthor, ”Tanrı güçlü olsa iyi olmaz. Salt iyi olsa güçlü olmaz” diyor. Luthor, metaforik olarak Tanrı ile özdeşleştirdiği Superman’i yenmek için verdiği çabanın sonunda ”Tanrı öldü” sözünü ediyor.
-Yorgun ve evde kalmış Batman-
Kahramanlarımıza gelince, öncelikle Batman olmasına şerh koyduğum Ben Affleck, performansıyla beni hiç yanıltmadı. Tapu kadastro dairesinden emekli olmuş, köşesine çekilmiş müzmin bekar görüntüsündeki Batman’e kendi yorgunluğunu da bonus olarak ekleyen Affleck, ne yazık ki Kara Şövalye Christian Bale’i mumla aratıyor. Her ne kadar filmde Batman yaşını başını almış bir süper kahraman eskisi olarak betimlense de Affleck, onda bile zayıf kalmış.
Yorgun argın Batman’in Teoman şarkısındaki gibi ”Babam bile benim yaşımda değildi. Bunlar yapacağım son iyi işler olabilir” sözleriyle iyice kasvetli bir hava yaratmasını, yardımcısı Alfred de sürekli onun evde kaldığını vurgulayan sözleriyle körüklüyor. Bu arada, rolü kısa olmasına rağmen Alfred rolünde Jeremy Irons, usta oyunculuğuyla yine döktürüyor. Batman, ilerleyen bölümlerde Superman’i yenebilmek için Rocky gibi canını dişine takarak yaptığı antrenmanlar ve egzantrik silahlarıyla aniden tek kişilik müthiş bir ordu haline gelse de sonlara doğru yine emekli İhsan efendiye dönüş yapıyor.
Superman rolüne artık sımsıkı oturan Henry Cavill ise filmi başarıyla sürüklüyor. Superman’in ise bu kez insani zaafları, Lois Lane’e olan tutkusu, korkuları, kaygıları, sevinçleri, heyecanlarıyla süper kahramandan ”gerçek bir insana” transformasyonu ise karakter dönüşüm açısından filmin artılarından.
Yönetmen Zack Snyder ve ekibinin Superman’in insani yönlerini parlatırken Batman’i silik, sıkıcı ve beynini çalıştırmaktan çok sorunları şiddetle çözmeye yatkınlık gösteren bir karaktere dönüştürdüğünü söyleyebiliriz kısaca. İki karakterin kostümlerine gelince Batman fazlasıyla itici bir Robocop olurken, Superman’in artık iç çamaşırını nihayet dışına değil içine giymeye başladığı, şatafatlı kırmızı pelerinli, havalı amblemli kostümü tam seyirlik.
-Mitolojik göndermeler-
Ben Affleck’in, 2 Oscarlı yönetmen Alejandro G. Inarritu’nun süper kahraman filmlerini ”kültürel soykırım” olarak nitelendirmesine cevaben filminin mitolojik ve felsefi boyutları olduğunu söylemesi ise reel bir durum. Hem Batman, hem de Superman’in annesinin isminin Martha olması bunlardan biri. Martha, İncil’de Hz. Meryem’in arkadaşı ve dirilişin sembolü olarak geçiyor.
Superman’in bir kız çocuğunu kurtardıktan sonra kendisine uzanan ellerle kutsanması, göklere yükselen kurtarıcı Mesih’e gönderme olarak karşımıza çıkıyor. Yine Grek mitolojisinde geçen denizler, depremler ve atlar tanrısı Poseidon’a atıfta bulunulan ve filmin sonlarına doğru yer alan sekansta ise Batman’in kriptonit mızrağı, Poseidon’un üç başlı mızrağının metaforu.
Finale doğru tempo yükselirken görsel efektler de zirve yapıyor. Superman’in oldukça bahtsız bir pozisyonda hayatının en büyük zulmünü gördüğü bu sahnelerde çektiği acılar da yine Mesih vurgusunun bir başka uzantısı olarak ortaya çıkıyor.
Sonuç olarak ”Batman v Superman: Adaletin Şafağı” alt metni kuvvetli, film okumayı sevenler için ideal, ancak senaryosu özellikle birinci dramatik dönüm noktasına kadar oldukça karışık, görüntü yönetimi ve efektleri güçlü, ama Batman rolünde Christian Bale’i çok özleten bir yapım.
Yorum Yapılmamış: "Emekli Batman bahtsız Superman'e karşı"