Burcu B. Bilgin
(8.5/10)
“Mutlu aileler birbirine benzerler. Her mutsuz ailenin ise kendine özgü bir mutsuzluğu vardır.” Tolstoy’un Anna Karenina’sından bu ünlü alıntı, sanki günümüz modern toplumunun ilişkilerini ve evliliklerini, daha o günlerden anlatıyor gibi.
Blu TV’nin ses getiren yeni dizisi İlk ve Son da bu sözü doğrularcasına bir dizi. Bu başarılı dramayı sizler için izleyip yorumladım:
-Aşkın bir başı, bir sonu: Yönetmenliğini Cem Karcı’nın üstlendiği dizinin senaryosunu Hakan Bonomo kaleme almış. Dizinin iki ana karakteri, yani 10 yıla yayılan aşkın kahramanları ise önce iç mimar, sonra restoran sahibesi olan Deniz Güvener (Özge Özpirinçci) ile bir hastanenin ilaç laboratuvarında çalışan, aynı zamanda müzisyen olan Barış Arıcıoğlu (Salih Bademci).
Yolları hiç beklenmedik bir anda hiç de gönüllü gelmedikleri bir düğünde kesişen çiftin öyküsü, 2011-2021 yılları arasına yayılarak eş zamanlı olarak, düz zaman akışı ve tersine kronolojiyle ekrana geliyor.
-Giriş ve sonuç değil gelişme önemli: İlk olarak çiftimizin tanıştığı 2011 yılındaki düğünde başlayan dizi, 2021 yılında son buluyor. Aslında hikayenin başı ve sonunu ilk bölümde görüyoruz. Ancak zaten bu anlatının amacı da her şeyin ne şekilde bittiği değil nasıl olduğunu seyirciye göstermek. Merak unsurunu da esas olarak bu “Nasıl bu hale geldiler?” sorusu davet ediyor.
-Yıllar geçtikçe gerilim artıyor: Bonomo’nun kurgusunun en önemli silahlarından biri de öyküyü farklı bir zaman akışı tekniğiyle seyirciye sunması. Altı bölümlük dizinin ilk bölümü 2011-2021, sonra da sırasıyla 2012-2020, 2013-2019, 2014-2018, 2015-2017 ve altıncı bölümünde de yalnızca 2016 senesini izleyici karşısına çıkarıyor.
Yani bir hikayenin başını, bir de sonunu göstererek ortada buluşturan bu hikaye, özellikle başlarda önce mutlu, sonra mutsuz anları bir bölümde buluşturuyor. Yıllar geçtikçe gerilim artıyor, başlarda cenneti, sonlarda cehennemi, arada da buraya giden dalgalanmaları izliyoruz.
-Bazen kendi evliliğinizi görebilirsiniz: Dizi süresince insanların ne umutlarla başladığı ilişkilerin ne hale geldiğini görürken, ilişkileri, evlilikleri kurtarmaya sevginin bazen yetmediğini bir kez daha görüyoruz.
Bir çok ilişkide, evlilikte yaşanan sorunları işleyerek çiftlere ayna tutan dizide, yanlış anlamaların, karşılıklı iletişimsizliğin, empati noksanlığının, ailelerin de çiftin sorunlarının bir parçası haline gelişinin ve geçmiş travmaların, ilişkileri nasıl bozduğu çok canlı bir anlatımla ekrana geliyor.
-İki yaralı, çocukluk travması yaşayan birey ve terapist yorumu: Dizide her şeyin sonunun biraz da baştan belli oluşunun sebeplerinden biri de bu aşkın her iki kahramanının da çocukluk travmaları yaşayan bireyler oluşlarından kaynaklanıyor.
Çözülmemiş çocukluk travmalarının nelere mal olduğunu bir taraftan ekranda izlerken, Blu TV farklı bir yönteme imza atarak psikolog Eren Yüksel’in yorumlarını da seçeneklerden seyretme imkanı sunuyor.
-Şiddetin ne hoş, ne güzel şefkatin: İniş çıkışları keskin, dediğim dedik, baskın bir karakter olan Deniz ile duygusal, kırılgan, hatta özgüvensiz, bir o kadar da tutkulu Barış’ın ilişkisi sık sık karaya oturuyor. Çevreye ve kendilerine yönelik şiddetlerinin çok canlı anlatımlarla aktarıldığı dördüncü ve beşinci bölümler, dizinin zirvesini oluşturuyor.
Henüz on yıl geçmesine rağmen hızlı teknoloji sebebiyle artık “nostaljik” bulduğumuz 2011 yılından kesitlerin aktarıldığı birinci bölüm ise giderek her güzel şeyin geçmişte kaldığını bizlere yeniden anımsatıyor.
-Hayat kadar gerçek: Sinema dili olarak realist bir anlatımı seçen dizi, klişelere yaslanmak yerine hayat kadar reel sahnelerle izleyici karşısına çıkıyor.
Öyle ki yukarıda yazdığım gibi kendi ilişkilerimizi, evliliklerimizi, çevremizdekilerin yaşadıklarını bu kesitler içinde buluyor, hatta sarsılıyoruz.
-Bademci ve Özpirinçci’nin uyumlu kimyası: Dizinin başarısında en önemli pay ise Deniz ve Barış’ı canlandıran Özpirinçci ile Bademci’ye ait. Çok büyük bir uyum yakalayan ikiliden Özpirinçci rolünün hakkını verirken, Salih Bademci ise adeta harikalar yaratıyor.
Oyuncuların artık “gözyaşı damlası” olmaksızın ağlayamadığı bir sektörde hüngür hüngür ağlayabilen, bir o kadar da içtenlikle mutluluğunu gösteren Bademci, oyunculuğun adeta kitabını yazıyor. Babası rolündeki Şerif Erol ve Deniz’in ağabeyini canlandıran Serkan Ercan, dizinin diğer başarılı isimleri.
-Sen benim şarkılarımsın: Diziye baştan itibaren renk katan unsurlardan biri de müzikleri. Geçmişte Ayten Alpman’dan, sonra Grup Gündoğarken’den dinlediğimiz nostalji yüklü “Sen Benim Şarkılarımsın”, Yıldız Tilbe imzalı “Vazgeçtim” gibi klasikler, daha ilk bölümden ekran başındakileri fethediyor.
Dizide ayrıca Salih Bademci’nin kendi sesinden parçaları da dinliyoruz.
-Ses sorunu: Bu kadar artısı olan dizinin en büyük eksisi ise özellikle ilk bölümlerdeki ses sorunu. Kimi zaman oyuncuların ne dediği anlaşılmazken, bazen de adeta eski belgesellerde kullanılan derinden gelen bir sesle dizi izlemek zorunda kalıyoruz. Bu mesele aslında Blu TV’nin pek çok dizisinde karşımıza çıkıyor.
Özellikle ikinci bölümde öyle bir noktaya geliyor ki izlerken altyazı opsiyonunu hayata geçirip geçirmemeyi düşünür noktaya geliyoruz.
-Mantık hatası: Dizinin cenaze sahnesinde ise bir mantık hatasına değinmeden geçemeyeceğim. Ölünün, yakınlarına sorulmadan morga kaldırılması, kızının ve oğlunun artık çoktan her şey bittikten sonra haber alamayıp geldiklerinde konu komşunun helvasını yiyecek kadar işlemlere başlamış olması garip bir durum.
Polisin, haber alamadığı bir kişinin yakınına haber vererek kapıyı açıp içeri girdiğini bilsek de dizide böyle olmamış.
-Başka bir sonu yaşarlar mıydı?: Netice itibarıyla İlk ve Son, öncelikle farklı bir zaman akışı izleyen ve yaşananları bir baştan, bir sondan aktararak ortasında final yapan başarılı kurgusu, realist anlatım dili, ilişkilerin bireylerin psikolojik altyapıları sebebiyle nasıl karaya oturduğunu işleyen konusuyla ekranın son dönemdeki başarılı yapımlardan.
İki başrol oyuncusunun da büyük katkısıyla 2021’in en iyi dizilerinden biri olmaya hak kazanan İlk ve Son dizisinde kaçınılmaz sonu görsek de kafalarda “Acaba başka bir sonu yaşarlar mıydı?” umudu oluyor. Zaten kim bilebilir ki?
Yorum Yapılmamış: "İlk ve Son: Sevgi anlaşmak değildir"