Burcu B. Bilgin
(7/10)
Bazı filmler en azından kağıt üzerinde beklenti çıtasını yükseltir. Özellikle de yönetmeninin önceki çalışmaları takdir görmüşse bu beklenti daha da artar.
Oscar koşusunun önemli adaylarından olan ve tüm dünyada geçen yıl gösterilmesine karşın Türkiye’de 2019’da vizyon şansı bulabilen Sarayın Gözdesi/The Favourite de böyle merakla beklenen filmlerdendi.
Köpek Dişi, The Lobster, Kutsal Geyiğin Ölümü gibi çalışmalarıyla tanınan Yunan yönetmen Yorgos Lanthimos’un imzasını taşıyan film, Olivia Colman, Rachel Weisz ve Emma Stone’u buluşturan bir yapım.
10 dalda Oscar adayı olan filmde, Nicholas Hoult, Mark Gatiss, James Smith gibi ünlü aktörler, üç başarılı kadın oyuncuya eşlik ediyor.
Sarayın Gözdesi, son dönemin modasına ayak uydurarak kamerayı İngiltere sarayının koridorlarına çeviriyor.
Filmlerinde seyirci karşısına çok ilginç fikirlerle çıkan, reji ve görüntü yönetimiyle de bunu destekleyen Lanthimos, bu kez bir nevi 1988 yapımı kült film Tehlikeli İlişkiler’in (Dangerous Liaisons) kadınlar arası ilişkileri öne çıkaran versiyonunu çekmiş.
1700’lerin başında geçen film, ünlü William of Orange’ın eşi olan ablası Kraliçe II. Mary’nin ölümü üzerine tahta geçen, 12 yıl süreyle de İngiltere’yi yöneten ve 49 yaşında ölen Kraliçe Anne’in (Olivia Colman) hayatından bir kesit sunuyor.
Filmde, çocukluk arkadaşı Sarah (Rachel Weisz) ve eşi Marlborough Dükü John’un (Mark Gatiss) etkisi altında ülkeyi yöneten Anne’in hayatı, saraya Sarah’nın kuzeni Abigail Hill’in (Emma Stone) gelişiyle değişiyor.
İngiltere ve Fransa arasındaki gerginliğin sürmesi taraftarı Sarah, kaynak bulunması için de vergilerin aşırı artırılması gibi fikirler öne sürüyor. Entrikacı leydi, saraya hizmetçi olarak gelen kuzenini de kıskanarak ayağını kaydırmaya uğraşıyor.
Kraliçe’nin çevresinde kimseyi istemeyen Sarah, Abigail’in iyi niyetli çabalarına karşılık ona zarar verme yolunu seçince Abigail da tırnaklarını çıkarmaya karar veriyor ve savaş başlıyor.
İki kadının çarpışması, o dönem parlamentoda baskın olan Whigler (bugünkü liberallerin atası olan grup) ve Toryler (bugünkü muhafazakarların kökü olan kraliyet yanlıları) arasındaki mücadeleyle birleşiyor.
Böylece Sarah ve Abigail aralarında çekişirken, onların Kraliçe’yi kullanarak kazandığı puanlar, parlamentodaki Tory-Whig dengesini de etkiliyor.
Filmde Sarah ve Kraliçe arasında ilk gençlik yıllarındaki mektuplaşmalar temel alınıyor ve bu tutkulu satırlardan yola çıkılarak ikili arasında aşk olduğu yönündeki çokça dillendirilmiş teoriye yoğunlaşılıyor.
Sarah’nın ”kuklalaştırdığı” Kraliçe’ye ulaşmanın yolu olarak ”onun yöntemlerini” seçen Abigail de bu karmaşık ilişkiye dahil olunca işler iyice karışıyor.
Buna karşılık film iki kadın arasındaki ilişkiye cesur ve farklı bir açılım getirmekten de oldukça uzak kalıyor. Dahası, son yıllarda LGBTQ bireyler arasındaki aşkları işleyen Ayışığım/Moonlight, Carol, Danimarkalı Kız/Danish Girl gibi filmlerin adaylıkları sebebiyle yapılmış bir Oscar manevrasından ileri gidilemiyor.
Hatta Sarayın Gözdesi, bu temayı işlerken devrim yaratmadığı gibi bu filmlerin de oldukça gerisinde kalıyor.
Sinema dili olarak kara mizahı seçen filmin absürt öğeler içeren çizgisi ise ne güldürüyor, ne de dişe dokunur bir yergi getirebiliyor.
Üç kadının ilişkisini işlerken romantik ya da cesur bir açılım getiremeyen yönetmen, kendinden beklenmeyen biçimde saray entrikaları gibi çokça işlenen bir konunun içinde fark yaratamıyor.
Sonlara doğru öykü giderek durağanlaşacak tekrara düşülüyor. Bol sürprizli yönetmen Lanthimos’un farklı bir final yapabileceği beklentisi de havada kalıyor.
Filmin Oscar başta olmak üzere ödülleri hedeflediği ise aşikar. 10 dalda Oscar adaylığı, BAFTA ve Altın Küre Ödülleri ile bunlar başarılsa da ödüllerin daha çok oyunculuklara geldiğini de fark edebilirsiniz.
Filmin artılarına gelince, 3 başrol oyuncusunun performansları gerçekten çok başarılı. Özellikle Colman o kadar iyi oynamış ki Kraliçe Anne rolünde adeta devleşmiş.
Yine ”En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu” dalında Oscar için birbiriyle yarışacak olan Weisz ve Stone da rollerinin hakkını vermekle kalmıyor, ötesine geçiyor.
Kraliçe’nin kaybettiği 18 çocuğunu, ayrıca cinselliği temsil eden tavşan metaforları, Vivaldi ve Handel’in müzikleri, soyluların çıplak adamın üzerine meyve attığı çarpıcı sahne, saray atmosferini iyi yansıtan görüntü yönetimi de filmin diğer artıları.
Netice itibarıyla; Sarayın Gözdesi, yönetmenin diğer filmleriyle kıyaslanamayacağı gibi saray entrikalarını anlatan başka bir çok yapımın da gerisinde kalmış, ödül için çekildiği izlenimini yaratan bir film.
100 yılı aşkın süren Stuart hanedanının son üyesi olan, gizli kalmış cinselliğiyle tarih sayfalarında merak uyandıran, 18 çocuğunu büyüyemeden toprağa vererek korkunç dram yaşayan bir kadın hiç şüphesiz bundan daha iyisini hak ediyordu.
Oyuncuların yüzü suyu hürmetine, Lanthimos sinemasını takip ve Oscar yarışındaki tüm adayları görmek üzere izlenebilir.
Yorum Yapılmamış: "Sarayın Gözdesi: Tadı tuzu az taht oyunları"