Burcu B. Bilgin
Marvel aleminin 4 kahramanını buluşturan The Defenders, 18 Ağustos’ta tüm dünyayla aynı anda seyirci karşısına çıktı. Netflix yapımı dizide daha önce solo maceralarını izlediğimiz Demir Yumruk/Iron Fist (Finn Jones), Jessica Jones (Krysten Ritter), Luke Cage (Mike Colter) ve Daredevil/Matt Murdock (Charlie Cox), New York kentini kötülerden kurtarmak için mücadele ediyor.
Senelerdir neredeyse bütün süper kahramanların bir türlü kurtaramadığı, her seferinde bir başka tehlikeyle tehdit edilen New York şehri, bu defa da ”El/The Hand” adı verilen gizli örgütün hedefi haline geliyor. Dört kahramanımız ise dört koldan bu tehlikeyi savuşturmak için ter döküyor.
Peki, uzun süredir merakla beklenen, bir o kadar da reklamı yapılan Netflix dizisi bekleneni veriyor mu?
-Loras Tyrell’in demir yumruğu: Esasen The Defenders’ın bu macerası, Iron Fist’in (Demir Yumruk) çevresinde gelişiyor. Ama ne yazık ki Game of Thrones’un yakışıklı şövalyesi Loras Tyrell’i canlandıran Finn Jones’un Iron Fist rolüne oturmaması sebebiyle diğer bütün süper kahramanlarımız sırasıyla Iron Fist’ten rol çalıyor.
Diğer oyuncuların gölgesinde kalan Finn Jones, dövüş sahnelerinde nispeten açılsa da genelinde rolünün hakkını veremiyor.
-Jessica ile Daredevil’a bayıldım: Dizi, aynı olaya bütün kahramanlarımızın birbirinden farklı sebeplerle bağlandığı ilk 2 bölümle başlıyor. Süper kahramanlar birlikte çalışmaya başladıktan sonra ise aralarında özel bir dostluk bağı gelişiyor.
Ele avuca sığmaz Jessica Jones ile kör avukat Matt Murdock nam-ı diğer Daredevil arasındaki atışmalara dayalı diyaloglar ise bu dizinin en izlenesi kısmı.
Bir sahnede asıl kimliği ortaya çıkmasın diye uğraş veren Matt, Jessica’dan meşhur gri atkısını istiyor. Jessica isteksiz de olsa atkıyı Matt’e veriyor. Matt atkıyı gözüne bağlayınca Jessica ona bakıp, ”Hıyar gibi olmuşsun” diyor. Matt de ona dönüp ”Eh atkı senin” karşılığını veriyor.
İlerleyen sahnelerde Daredevil meşhur kostümünü giyince kostümsüz süper kahraman Jessica yine inceden dalgasını geçiyor: ”Atkı daha iyiydi be”…
Bu ikilinin kimyası mükemmel, birbirinin solo maceralarına konuk olsalar çok eğlenceli olur. Ben Daredevil dizisini izlememiştim, Charlie Cox bu karaktere güzel bir enerji getirmiş. (Biliyorsunuz daha önce meymenetsiz Ben Affleck de bu rolü canlandırmıştı)
-Luke Cage bildiğiniz gibi: Luke Cage ise pek ciddi ve prensipli bir ağır abimiz. Burada da bildiğiniz gibi. Harlem’e yardım elini uzatmak için çabalayıp duran delikanlı Luke, yine demirleri alıp büküyor, onu bunu parçalıyor, kurşun geçirmez gövdesiyle mermilerin önüne atlıyor.
Bu defaki can yoldaşı ise Jessica değil, Iron Fist ve Luke Cage serilerinden de tanıdığımız hemşire Claire Temple (Rosario Dawson). Ama biz Luke ve Jessica sahneleri istiyoruz.
-Yaratıkların anası ve İstanbul vurgusu: New York’un canına kasteden örgüt The Hand’in başında ise Yaratık serisinde sümüklü varlıkla mücadele eden Sigourney Weaver var. İyi ki var, çünkü dizinin büyük kısmını alıp sürüklüyor.
Üçüncü bölümün açılış sekansında Türk restoranına giriyor ve zaten bölüm Türkçe başlıyor. Garsona, ”Bu, Konstantinople’de yediğimden daha lezzetli” deyince Kadir, Alexandra ablamızı uyarıyor: İstanbul… Konstantinople bu şehrin antik ismi…
-”Yiyin gari” Japon teyze: Hariç tuttuğum karakter de bu. Sen nasıl bir şeysin arkadaş, neredeyse bizim ”Yiyin gari” diyen Lays teyze tadında ortaya çıkıp bir karış boyuyla herkesi patır kütür döven, sonrasında da yine Lays teyzeye bağlayıp her şeyden habersiz gibi muzip muzip bakan Madame Gao gerçekten döktürüyor.
Madame Gao rolünde 75 yaşındaki oyuncu Wai Ching Ho’yu izliyoruz. Hong Kong’lu oyuncu 1.53 boyunda, 45 kilo…
-Klişe sözler de olmasaymış: Esasen süper kahramanlı filmlerin/dizilerin bir çoğu fonda dramatik bir müzik eşliğinde, ”New York sana minnettar Batman”, ”Baban şimdi cennette huzur içinde” gibi cümlelerle doludur.
Jessica Jones, Luke Cage gibi dizilerle artık bu trend epeyce bir aşılmış, gözümüzden gereksiz yaşlar döken dokunaklı ve ağdalı cümlelere veda etmiştik.
Ama The Defenders dizisinde Jessica-Daredevil sahnelerinde her ne kadar eğlensek de ”Bu şehri korumaya ant içtim. Benden sonra sen koru” gibi son derecede klişe sözler de duyuyoruz. Sadece sözlerle sınırlı kalmıyor özellikle Iron Fist’li sahnelerde ağır basıyor.
Belki de Iron Fist ve Finn Jones bizi biraz da bundan sıkıyor. Batman’in Uzakdoğulu’su gibi bir karakter olduğundan bana pek özgün de gelmez genelde zaten.
-Jessica ile Luke nereye: Biraz evvel sözünü ettiğim Jessica Jones ve Luke Cage meselesine dönüyorum. Dizide esasen Jessica ile Luke adına bir gelişme bekleyip duran, en son Jessica Jones’ta bıraktığımız noktadan nerelere geldiler diye bekleyen ”Lussica” hayranları için ufak tefek şeyler var tabii…
Senaryo içine serpiştirilmiş cümlelerden neden yollarının ayrıldığını izliyoruz ve final bölümünde de yeni bir yola sapmaya başladıklarına dair tüyo alıyoruz. Marvel evreninde çok daha farklı bir noktaya gelmiş olan çiftimizin arasında yaşananlar bu dizilerde oldukça yavaş ilerliyor.
Umarım Jessica Jones’un solo dizisinde The Defenders sonrasından Jessica-Luke sahnelerini ilerletirler. Yetti gari…
-Yine de keyifli ve izlenesi: Sonuç olarak karşımızda yer yer klişelere sapsa da senaryosu eğlenceli, aksiyon sahneleri hareketli, oyunculukları Finn Jones’un durağan, Elektra’yı canlandıran Elodie Yung’un abartılı performansları dışında oldukça başarılı, konunun işleyişi açısından dünyayı yeniden keşfetmeyen, buna karşın izlenesi bir dizi var.
Hoş vakit geçirmek isteyenler için beklenti çıtasını aşırı yukarılara taşımamaları kaydıyla tavsiye ediyorum.
Yorum Yapılmamış: "The Defenders: Oğlan bizim, kız bizim"